Entrizm, Geniş Parti ve Birleşik Cephe Taktiklerine Dair Bir Tartışma – V. U. Arslan
Editör Notu: Bu yazı, Marksist Bakış‘ ın 69. Sayısında yayımlanmıştır.
Avustralya’nın en önemli devrimci Marksist yapılanması olan Sosyalist Alternatif’in liderlerinden Mick Armstrong’un Marxist Left Review dergisinde yayınlanan “Syriza Sonrası Geniş Parti Tartışması” başlıklı makalesi bizlere geniş parti, birleşik işçi cephesi ve entrizm taktikleri konularında görüşlerimizi ortaya koyma fırsatı sunuyor.
“Geniş partiler” dünyanın birçok ülkesinde geçmişte ve bugün önemli roller üstlendiler ve birçok noktada sosyalist sol için merkezi bir tartışma olmayı sürdürüyorlar. Türkiye’de de TİP üzerinden böyle bir partinin tasarımı şekilleniyor. Tam da bu yüzden bu programatik konuların canlı bir şekilde ele alınması gerekiyor. Yani bu yazının Türkiye’de güncel bir karşılığı bulunuyor.
Yunanistan’da Syriza, İspanya’da Podemos, Almanya’da Die Linke, İtalya’da Rifondazione, Brezilya’da PT ve PSOL, ABD’de DSA… Devrimciler bu partilerle nasıl ilişkilenmeliler, entrizm taktiği hangi şartlarda uygulanabilir ya da birleşik işçi cephesi taktiği ne zaman ve nasıl uygulanmalıdır?
Bu konuda temel bir uyarı:
“Bağımsız komünist partilerin varlığı ve burjuvazi ve karşı-devrimci sosyal-demokrasi karşısında tam hareket serbestliği; komünistlerin ne olursa olsun hiçbir koşulda vazgeçemeyecekleri, proletaryanın en önemli tarihsel başarısıdır. Yalnızca komünist partiler tüm proletaryanın çıkarları için savaşırlar.
Birleşik cephe taktiği, bir takım parlamenter ya da benzer tipten amaçlar güden bir üst düzey “seçim ittifakı” anlamına gelmez. Birleşik cephe taktiği, burjuvaziye karşı işçi sınıfının temel çıkarlarının savunulmasında, partisiz ve diğer parti ve gruplara bağlı tüm işçilerle komünistlerin ortak bir mücadele vermesi önerisidir…” (Komintern’in Dördüncü Kongresi Tarafından Kabul Edilen Taktikler Üzerine Tezler)
Reformist güçlerle kurulacak ilişkilere dair bazı temel prensipleri ortaya koyabiliriz:
Devrimcilerin siyasal ve örgütsel bağımsızlığını koruması, eylemsel özgürlüğün ve eleştiri hakkının asla bırakılmaması, işyeri ve sokak hareketinin temel alınması, parlamenter budalalıklara ve seçim aritmetiklerine bel bağlanmaması, kapalı kapılar ardındaki pazarlıklarla iş yürütülmemesi, bürokratik dengeler gözetilerek işçi sınıfının en genel çıkarlarının feda edilmemesi ve tabi taktiklerin kendi içinde bir amaca dönüşmemesi ve genel stratejiye tabi olması…
Bu temel prensipler genel çerçeveyi oluştursa da birleşik işçi cephesi ya da entrizm taktiğinin sahaya yansıtılmasının standart bir formülü bulunmaz. Mick yoldaşın dediği gibi:
“Siyasi koşullar ülkeden ülkeye önemli ölçüde farklılık gösterir ve her durumda kesin taktikler somut koşullar gözetilerek belirlenmelidir. İşçi sınıfının mücadeleciliği, toplumdaki radikalizmin derecesi, ekonomik ve daha geniş toplumsal krizin derinliği, devrimci güçlerin boyutu ve ağırlığı, birlikte çalıştığınız diğer güçlerin doğası da dahil olmak üzere sayısız faktör söz konusudur. Yine de tüm bu uyarılarla birlikte, DEA deneyiminden öğrenilecek çok şey var.”
DEA (Enternasyonalist İşçi Solu) Sosyalist Alternatif’in son yıllara kadar Yunanistan’da yan yana olduğu sosyalist bir örgüt. DEA önce Syriza içerisinde ardından da Syriza’dan kopan daha sol ve aynı zamanda ulusalcı olan LAE’nin (Popular Unity-Halk Birliği) içerisinde yer alarak birleşik cephe, entrizm ve geniş parti tartışmalarının odağında oldu. Mick yoldaş, söz konusu makalesinde DEA’nın Syriza ve ardından Popular Unity (LAE) ile kurduğu ilişkileri örnek bir inisiyatif olarak anlatıyor. Keşke öyle olsaydı. Ama maalesef DEA deneyimi, devrimci taktikler konusunda daha çok olumsuz yönleriyle hatırlanmalıdır.
Aradan geçen zaman DEA’nın politikalarını yanlışlamış görünüyor. Zira Mick’in yazısından birkaç yıl sonra hem DEA hem de LAE büyük bölünmeler ve güç kayıpları yaşayarak siyaseten bitme noktasına geldiler. Bu hızlı çözülmenin LAE cephesindeki sebebi, Syriza ayrılığı sonrası LAE’nin burjuva yüksek siyasette kendisine yer bulamamasıydı. Parlamenter olmanın getirdiği medyatiklik ve ekonomik imkanlar kaybedilince LAE gibi partilerin varlık koşulları da hemen hemen ortadan kalkmış olur. LAE için de öyle oldu. DEA’ya gelince… Önce Tsipras sonra Lafazanis gibi reformist burjuva politikacıların kuyruğuna takılan DEA onların direksiyonu sağa kırmalarından ve yenilgilerinden acı bir şekilde etkilendi. DEA’nın iyice silikleşen LAE içerisindeki teslimiyetçiliği DEA içerisinde biriken çelişkilerin büyük bir krize dönüşmesini beraberinde getirdi. En büyük sıkıntı, DEA’nın, devrimci ve enternasyonalist bir parti olarak, onca oportünist politikadan sonra uğradığı mana kaybıydı. Önemli kadrolarının bir kısmını reformist güçlere kaptıran DEA için asıl büyük yıkım, DEA liderliğine göre solda kalan kadroların büyük çaplı bir bölünme yaratarak DEA’yı terk etmeleriyle geldi. DEA, birleşik işçi cephesi taktiği görünümünde burjuva politikacılara sistematik şekilde adapte olarak büyük hatalar yaptı ve neticede ağır bir hezimet yaşamak zorunda kaldı.
Syriza ise Yunanistan’daki krizin kapitalistler ve emperyalistler lehine çözülmesinde ve işçi sınıfı ve solun tarihi bir yenilgi almasında hayati bir rol oynayarak piyasacı sosyal demokrasinin Yunan siyasetindeki yeni adresi oldu.
Mick yoldaşın yazısına şu eleştirileri ve katkıları yapmak yerinde olacaktır:
1) “Syriza liderliği, milyonlarca Yunan emekçine büyük acılar yaşatacak kemer sıkma önlemlerini haklı çıkararak ve bunları dayatarak Yunan ve Avrupa burjuvazisinin bir aracı oldu.” Mick yoldaş objektif durumu bu şekilde aktarırken itiraz edilemeyecek kadar haklı. Mick, Tsipras’ın ihanetinin ölçeğini SPD’nin Birinci Dünya Savaşı’na destek vermesiyle kıyaslıyor ki buradaki mantığa katılmamak da mümkün değil. Katılmadığımız nokta Mick yoldaşın eleştirilerini Tsipras ya da “Syriza liderliği” üzerinden ifade etmesiyle başlıyor. Mick’in yazısında Tsipras-Syriza liderliği ile Syriza arasında ayrım koyma çabası hissediliyor. Ama bu çaba ne kadar gerçekçi? Tsipras, Syriza’da açık ara hakim olan “ev sahibi” kanadın güçlü lideri ve burjuva devletin başbakanı olarak muazzam bir gücü elinde bulunduruyordu. Ayrıca hatırlatmamız gerekir ki bir oy cezbetme makinası olarak Syriza’nın en önemli silahı, güçlü lideri ve yıldızı Tsipras’tan başkası değildi. Yani, Syriza’yı Tsipras ve liderlikten ayrı bir fenomen olarak ortak koymak pek doğru olmayacaktır.
2) Diğer taraftan Syriza hiçbir zaman canlı bir işçi ya da gençlik tabanı olan bir parti olmadı. Bu yüzden Syriza’yı güçlü işçi sınıfı bağları olan geçmişteki sosyal demokrat partilerle mukayese etmek doğru olmaz. Syriza çok net biçimde milletvekilleri ve diğer seçim pozisyonlarını kazanarak yüksek siyasette kendisine yer edinmeye çalışan, bürokratik kabuğu dışında kitlelerle somut bağları ve canlı örgütleri olmayan bir oluşumdu. Syriza’nın kitlelerle ve eylemlerle bağı her zaman zayıftı ve esas olarak seçmenlerle Tsipras’ın ana akım medya üzerinden kurduğu bağa dayanıyordu. Bu konuda bırakalım Yunanistan Komünist Partisi-KKE’yi, aşırı solun temsilcisi Antarsya bile kitlelerle bağlar açısından Syriza’dan net biçimde daha güçlüydü. Syriza’nın yüksek siyasette tuttuğu pozisyon, PASOK’un solunda, milliyetçi KKE’den farklı, daha AB’ci bir seçim alternatifi olmasıydı. Nitekim AB’yi aşan bir ufku olmayan Syriza sonunda yeni PASOK’a (merkez sol) dönüştü. Mick yoldaşın işaret ettiği gibi Syriza daha iktidara gelmeden önce Yunanistan ve Avrupa burjuvazisi ile pazarlıklar yapmış ve onların güvenini kazanmıştı. Nitekim Tsipras bu güveni boşa çıkarmadı.
3) O halde böyle bir Syriza içerisinde devrimci sosyalist örgütlerin ne işi olabilirdi? Bu politika DEA için baştan hataydı, çünkü gerçek bir emekçi ve gençlik tabanı olmayan, sisteme entegre, hayli bürokratik bir yapının içerisinde olmak, sınıf mücadelesine ancak zarar verebilirdi. Devrimciler taktik olarak belirli dönemler için reformist partilere katılabilirler, ya da somut hedefler doğrultusunda reformist partilerle birleşik cephe kurabilirler. Ama bunun ilk şartı ilişkilendikleri bu partinin canlı bir işçi ve gençlik tabanı olmasıdır. Ve tabi devrimciler kurulacak birliktelikte sokak ve işyeri merkezli fiili mücadelenin imkanlarını referans almalıdır.
“Birleşik cephe taktiğinin temel amacı, çalışan kitleleri ajitasyon ve örgütlenme yoluyla birleştirmektir. Birleşik cephe taktiğinin gerçek başarısı, emekçi kitlelerin tabanından gelen “aşağıdan” bir harekete bağlıdır.” (Komintern Taktikleri Üzerine Tezler, 3.Enternasyonal’İn 4.Kongresi, 5 Aralık 1922)
Diğer taraftan yüksek siyasete odaklanmış kuru bürokratik bir kabuktan yeni filizler yeşermeyecektir. Böyle bir kabuğa dahil olmak sadece ve sadece bürokratik aygıtın işine gelir. Çünkü bu sayede uzlaşmacı güçler fazladan sol bir görüntü verme fırsatı elde ederler. Seçimler odaklı reformist partiler, emekçiler ve gençlerden gelecek oyları cezbetmek için böyle sol bir görüntüyü hep vitrinlerine koymak ister. Böylelikle kitleler arasındaki sol illüzyonlar oluşur, ama uygulamadaki kaypaklık yıkıcıdır. “Devrimci” unsurların reformist kaypaklığa eklemlenmesi emekçi kitlelerin direncinde çözülme yaratır, kitlelerde çaresizlik hissi oluşur. “Yunan hükümetinin yaptığı ne yazık ki yapabileceği tek şeydi.” Yunan krizi sırasında Tsipras’ı savunmak için kimi sol aydınların ortaya attığı bu düşünce, maalesef kitleler arasında da ana fikir olmuş ve Tsipras bu sayede emekçilere ihanet ederken “yapabileceğinin en iyisini yaptı” imajıyla ayakta kalmayı başarmıştır. Syriza’nın, açılımı da Radikal Sol Koalisyon’dur, radikal sol imajı emekçilerin boyun eğmesi ve ihanetlerin yaşama geçirilmesinde büyük bir kolaylaştırıcı olmuştur. DEA gibi küçük sosyalist bileşenler Syriza’nın bu imajına destek olmuşlardır. Böyle durumlarda küçük partilerin boylarından büyük etkileri olur. Örneğin DEA kendi ilkelerine karşıt biçimde “u dönüşü” yaparak “sol hükümet” çağrısı yaptığında böyle bir tesirde bulunmuştur. Üstelik kurulan hükümet birçok kritik koltuğun aşırı sağa yakın ANEL’e bırakıldığı Syriza-ANEL koalisyon hükümeti olduğunda da DEA Syriza içerisinde var olmayı sürdürmüştür. DEA gibi örgütler açısından Syriza’nın politikalarını değiştirmek ise gerçekte olasılık dışıdır, çünkü ipler tamamen Tsipras’ın elindedir. Aktif bir üye ve örgüt tabanı olmayan bürokratik bir aygıtın politikalarına nüfuz etmenin herhangi bir koşulu, enstrümanı zaten mevcut değildir. Tersinden KOE (Yunanistan Komünist Örgütü) örneğinde olduğu gibi, Syriza liderliği baskın taraf olarak, küçük sosyalist yapıları kendisini feshetmeye zorlamış, zorlayamadıklarını ise kolayca partiden tasfiye etmiştir.
4) DEA’nın Syriza’dan sonra LAE’ye katılması da yine yanlıştı. “Gerçek Syriza geleneklerine” geri dönmek için yeni bir reformist, bürokratik ve ulusalcı partinin kurulmasına katılmanın ne anlamı olabilirdi? LAE, kapitalist ekonomik korumacılık politikası etrafında, sosyal demokrat hatta sağ elementleri de kapsayarak parlamenter dengelere ortak olmak istemiştir. DEA maalesef yine bu planın kuyruğuna takılmıştır.
“Antarsya Popular Unity’i destekleseydi LAE %3 seçim barajını geçecekti” hayıflanması anlaşılır gibi değil. (LAE Eylül 2015’teki seçimde %2,85 oyla barajın hemen altında kalmış, aşırı sol Antarsya ise %0,85 oy almıştı) Seçim barajı geçilseydi Lafazanis türünden eskiden bakanlık koltuğu dahil olmak üzere yüksek siyasetin gediklisi olmuş 8-9 civarı reformist politikacı parlamentoya girecekti ama bu isimler sınıf mücadelesini nasıl etkileyebilirdi ki? Antarsya LAE’ye girseydi 1 ya da 2 vekillik karşılığında siyaseten intihar etmiş olurdu. İşin gerçeği Lafazanis önderliğindeki LAE ne Antarsya’yı ne de Syriza’daki ortaklarını DEA’yı denk bir kuvvet olarak görmüş ve ciddiye almıştır. Nitekim zaman birçok şeyi gösterdi. Burjuva partilerde tipik olduğu üzere parlamento koltuklarını kapamayan LAE hızla dağılma sürecine girdi. İşçi sınıfı ve gençlik içerisinde bağları olmayan, örgütlü bir tabanı bulunmayan LAE’nin dağılması kesinlikle sürpriz değil. 2019 seçimlerinde 2015’te aldıkları 155 bin oyun sadece 15 binini koruyabildiler (%0,28). Bugün ne sınıf mücadelesi sahasında ne de yüksek siyasette esameleri okunmuyor.
5) Syriza iktidarı, Yunan hükümetinin altemperyalist geleneğini sürdürerek küçük ve zayıf Makedonya’ya diz çöktürmüş ve devletin ismini “Kuzey Makedonya” olarak değiştirmişti. Yunan sağı (ve faşistler) yine de bu duruma karşı çıkarak Syriza’ya karşı büyük protestolar düzenlemişti. Zira onlara göre Makedonya Yunanistan demekti. Makedonya, Yunanlılara ait olan bu ismi kullanamazdı. İşte LAE, tıpkı KKE gibi bu konuda Syriza’yı sağdan eleştirmiş ve milliyetçi gösterilere karşı dostane bir tutum takınmıştır. İşte “enternasyonalist” DEA, LAE’nin bu sağ eğilimine karşı bile gerekli tepkiyi göstermedi. Gerekçeleri parti içerisinde bütünlüğün korunmasıydı. Lafazanis gibi politikacılara adaptasyonun utanç verici bir sonucu ve birleşik cephenin nasıl kurulmaması gerektiğinin ibretlik bir örneği. Belirtmeliyiz ki Antarsya Makedonya konusunda radikal solun enternasyonalist pozisyonunu savunan ana güç olmuştur.
6) DEA’nın reformist partilere ilkesiz biçimde yedeklenmesinin ardından krize girmesi ve bölünmeler yaşaması sürpriz değildir. DEA, başından beri birleşik cephe politikasını çok yanlış kurgulamıştır. Devrimciler için kestirme yollar aramak ya da meclisten gelen paralara bel bağlamak söz konusu olamaz. Yüksek siyaset katlarında, seçim zamanlarında Tsipras ve Lafazanis gibi politikacıların yıldızı parlar, borusu öter. Sokakta ve işyerlerinde yürüyen sınıf mücadelesinde ise devrimcilerin. Bu yüzden devrimciler birleşik cephe taktiklerini sokak ve grev hareketleri üzerinden, fiili mücadele bağlamında kurgularlar. Yüksek siyaset oyunları, parlamento dengeleri, seçim dönemleri ise reformist politikacıların alanıdır ve devrimciler taktiklerini bu hesaplar üzerinden yapmaz. Sokak ve işyerlerinden yükselen fiili mücadele dinamiklerini temel almayan bir birleşik cephe düşünülemez. Yüksek siyaset alanında ise reformist liderler teslimiyet karşılığında işbirliğini kabul eder. Ne Syriza ne de LAE sınıf hareketine, sokak hareketine dayanan ve böyle bir tabanı olan partiler olmadığı için Syriza ve LAE’ye yedeklenmek DEA’ya ne katabilirdi? Burjuva siyasete açılan birkaç koltuk! Bunlar için çok şey feda edildi. Ana konsantrasyon konusu seçimler ve yüksek siyaset olunca DEA toplumsal mücadelelerde etkin olduğu alanları ve çalışmaları terk etti. Sözde birleşik cephe taktikleri olarak DEA’nın uyguladığı politik ilkelerin feda edildiği, şekilsiz ve süresiz bir entrizmdi. Bu burjuva adaptasyon DEA’nın dibi boylamasına yol açtı.
7) Aşırı solun geleneksel örgütü ANTARSYA, Syriza’nın solunda devrimci bir alternatif olarak yükselmek için bir fırsata sahipti. Ama hem kapitalistlere teslimiyetin tek yol olduğunu savunan Syriza’yı gözden düşürmek hem de Yunanistan Komünist Partisi (KKE)’nin mücadeleyi engelleyen güçlü bürokrasisini aşmak için ANTARSYA’nın güçlü bir inisiyatif göstermesi gerekiyordu. Maalesef ANTARSYA bu inisiyatifi göstermenin çok uzağında kalarak Yunan trajedisinin başlıca sorumlularından birisi olmuştur. Gerek öncü işçiler ve öğrenciler, gerek antifaşist mücadele ve gerekse de göçmenlerle dayanışma alanında hatırı sayılır kuvvetleri olan Antarsya’nın esas sorunu gerçek bir cephe olamayışıdır. Birlikte iş çıkarmak konusunda tamamen aciz olan Antarsya bileşenleri Yunanistan krizi döneminde birlikte somut kampanyalar düzenleyerek emekçilere ve gençlere yol açan bir dinamizm sergilemekten çok uzak olmuşlardır. Birbirlerine diş bileyen rakip grupların (başlıcaları NAR ve SEK) dar grupçuluk ve sekterlik hastalığı Antarsya’yı işlemez hale getirmiştir. Neticede sola kayan Syriza’ya bakan ve sonra da hayal kırıklığına uğrayan kitleleri etkilemek için gereken hamleleri yapmak konusunda Antarsya tamamen işlevsiz kalmıştır. Yükselen grev ve protesto hareketlerinde Antarsya ağırlığını koyamadı, sokağın liderliğini ele geçiremedi. Bunun sonuçlarından birisi de Antarsya içerisindeki sağ kanadın (ARAN-ARAS) reformist LAE’ye katılması ve burada erimesi oldu.
Antarsya Fiili bir mücadele cephesi olamadığı için sadece bir seçim bloğuna dönüştü. Ama sınıf mücadelesine ağırlığını koyamayan Antarsya sandıklarda da yüksek siyasetin tanınmış reformist politikacılarının gölgesinde kaldı. Sınıf mücadelesine etkili bir şekilde katılmayı beceremeyen Antarsya’nın kötü seçim sonuçları alması kaçınılmazdı. Antarsya bileşenleri, o kadar sekterdi ki, bir sonraki seçimlerde (kimi yerellerde) birbirlerine rakip olacak kadar uçlaştılar. Britanyalı SWP’nin kardeş örgütü SEK’in sekterlik konusunda herkesten bir adım önde olduğunu bir parantez açarak söylemeliyiz.