Corbyn Kazandı, Britanya'da Ne Oluyor? – V.U. Arslan
İngiltere’de İşçi Partisi’nin yeni genel başkanı, sol reformist Jeremy Corbyn oldu. Corbyn, “partinin “sosyalist”
köklerine geri dönmesi” ana teması ile ilerlediği kampanyasında büyük başarı elde etti. İşçi Partisi üyelerinin oy kullandığı yarışta Corbyn 422 bin 664 oyun 251 bin 417’sini alarak % 59.5‘e gibi yüksek bir orana ulaştı ve ilk turda parti genel başkanlığına seçilmiş oldu. Böylelikle peş peşe alınan seçim yenilgilerinin ardından İşçi Partisi’nin başına açık bir şekilde solcu olan bir liderlik geçmiş oldu.
İşçi Partisi Neydi, Ne Oldu?
İşçi Partisi Corbyn’nin de sık sık vurgu yaptığı şekilde işçi sınıfı tabanlı bir parti idi. Ya da başka bir ifadeyle işçi sınıfının geleneksel partisi İşçi Partisi (Labor Party) idi. Tabi bunu Lenin’in deyişiyle ifade etmek gerekiyor: Labor Party, işçi sınıfının burjuva partisi idi. Partiyi bizzat sendikacılar kurmuştu ve parti listelerinde sendikacıların sağlam bir kotası bulunurdu. Sendikalar da partiye finansal destek sunarlardı. İşçiler de Tory‘ler olarak adlandırdıkları orta ve üst sınıfların temsilcisi olan Muhafazakar Parti’ye karşı İşçi Partisi’ne sıkı sıkıya sarılırlardı. Çeşitli sosyalist fraksiyonlar da İşçi Partisi içerisinde faaliyet yürütür, örgütlenmelerini bu parti içerisinde yürütürlerdi. Kimi dönemlerde başarılı oldukları da olmuştu.
Ne var ki 1980’lerde başlayan neoliberal dönüşüm reformizmin maddi zeminin ortadan kaldırdı. Yeni dönemde emperyalist kapitalizm en küçük bir reform ödününe bile tahammül etmek istemezken düzene bağlı sosyal demokratik-reformist partiler ve onlarla bağlantılı sendikalar, bu duruma adapte oldukları için büyük anlam kaybına uğrayarak tarihsel bir kriz içerisine gireceklerdi.
Britanya’da bu durumun bir gereği olarak İşçi Partisi’nin sol kanadı ya tasfiyeye uğradı ya da etkisiz hale getirildi. İşçi sınıfının 1980’lerde aldığı ağır yenilgilerin ardından Britanya’yı uzun yıllar Muhafazakarlar yönetecekti. 1990’lara gelindiğindeyse İşçi Partisi, Tony Blair’in liderlik ettiği 3.Yol adındaki yeni bir yönelimle geleneksel işçi sınıfı merkezli siyaseti terk ederek neoliberalizme tam uyumlu bir siyasete geçiş yaptı. Böylelikle Muhafazakarlar’ın yüzü iyice eskiyip İşçi Partisi iktidara geldiğinde (1997) ülkede değişen hiçbir şey olmadı. İşçi haklarına saldırıları Blair önderliğindeki İşçi Partisi yürütüyor, emperyalist saldırganlıkta da Afganistan ve Irak’ın işgalinde görüldüğü üzere sınır tanınmıyordu. Bush’un kankası Blair, Avrupa’daki diğer sosyal demokrat partilere de neoliberal dönüşüm konusunda öncülük etti. Bu dönüşüm, kuşkusuz, emperyalist kapitalizmin dönemsel ihtiyaçları çerçevesinde yaşanmaktaydı.
Böylelikle İşçi Partisi adım adım bütün cazibesini yitirmeye başladı. Partiyi ayakta tutan tek şey, alternatif partileri dışlayarak ana iki partiye hizmet eden Britanya seçim sistemiydi. Buna rağmen önce Liberal Parti bu boşluğu doldurmaya çalıştı, ardından İskoçya’da burjuva milliyetçisi İskoç Ulusal Partisi ve diğer azınlık oluşumları İşçi Partisi’nden büyük parçalar koparmayı başardı. Son seçim hezimetinin ardından gelen istifayla boşalan genel başkanlık koltuğu için yapılan yarışta ipi işçi sınıfı vurgulu solcu Corbyn göğüsledi.
Corbyn Kimdir? Veteran solcu olarak anılan 66 yaşındaki Corbyn, uzun yıllardır milletvekilliği yapan, ama bir ayağı da eylemlerde olan, parti içerisindeki müzmin muhalif bir isimdi. Ed Miliband’ın istifasının ardından resmen aday olabilmesi için en az 35 İşçi Partili milletvekilinin imzası gerekiyordu. Bu da pek mümkün görünmüyordu, ama “imzaların verilmesi için son tarih olan 15 Temmuz günü, belirlenen saat dilimine sadece iki dakika kala Corbyn 35 milletvekilini sınırına ulaşacaktı. 36 milletvekilinden bir bölümü imzasını, başka adayları destekledikleri halde demokratik bir rekabet ortamının oluşması için vermişti. Ancak bu milletvekillerinden bazıları bu kararlarından dolayı pişman olacak, hatta eski Dışişleri Bakanı Margaret Beckett bu imzası nedeniyle “moron” olduğunu söyleyecekti.” (bbctürkçe, Mehmet Hamsici) Böylelikle ok yaydan çıkmış oldu. Britanya’da Muhafazakarlar’ın ezici seçim zaferiyle moralleri iyice bozalan, kesinti paketlerine son derece tepkili geniş kesimler, Corbyn’yi bir fırsat olarak gördüler. Neticede kısa zamanda Britanya kamuoyunda, Jeremy Corbyn rüzgarı esmeye başladı. Ve rüzgar giderek güçlendi. Burjuva basının karşı çıkışları sadece ve sadece Corbyn’yi daha popüler hale getirdi. İngiltere’nin en büyük sendikası UNITE, kamu çalışanlarının sendikası UNISON ve iletişim işçilerinin sendikası CWU’nun da destek açıklamasında bulunması, Corbyn rüyasının gerçek olacağının işaretiydi. Partiyi “sosyalist” kökenlerine döndürme sözü veren Corbyn’in salon toplantıları dolup taşmaya başlamıştı. (Hamsici)
İşçi sınıfı ve sosyalistlerin yanı sıra yeni genç kuşağın da Corbyn’den ciddi oranda heyecanlandığı çok kısa sürede ortaya çıkacaktı. Burjuva sistem karşısında fark yaratma iddiası, ete kemiğe bürünüp gerçek hayatta karşılığını bulma umudu yarattığı anda gençliğin dışarıdan bakıldığında kendisini gösteren kayıtsızlıktan nasıl hızla sıyrılarak heyecanlanan ve eyleme geçen bir karaktere büründüğünü Britanya’daki bu örnekte de görmüş olduk.
Peki Ne Olacak?
Avrupa çapında yürümekte olan can yakıcı kesinti paketlerine karşı toplumsal bir enerjinin biriktiğine şahit oluyoruz. Nitekim Yunanistan’da Syriza‘nın iktidara gelişi, İspanya’da Podemos’un yükselişi, İtalya’da popülist Beş Yıldız Hareketi’nin çıkış sağlaması, bu enerjinin sandıktaki yansımaları. Ama İngiltere siyasi sistemi, tıpkı ABD’deki gibi radikal alternatiflerin ortaya çıkmasını engellemek üzere dizayn edilmiş. Bu yüzden de toplumsal muhalefet yansımasını biraz da mecburen İşçi Partisi içerisinde bulmuşa benziyor. Gençliğin ve emekçilerin öncü kesimlerinin Corbyn için seferber olmalarını ancak bu şekilde açıklayabiliriz. Şöyle de söylenebilir: Yunanistan’da ana akım parti olan sosyal demokrat PASOK çuvalladığında ibre kesintilere karşı çıkan Syriza’ya dönmüştü. Ama Britanya’da politik sistem, böyle bir partinin yükselişini engellemek üzere dizayn edilmiş. Bu yüzden de İşçi Partisi çuvalladığında sola kırılan direksiyonun başında yine İşçi Partisi içerisinden bir isim bulunacaktı. Bu yüzden de Corbyn’nin zaferi hem sürpriz, hem de değil.
Diğer taraftan madalyonun diğer bir yüzü daha var: Devrimci Marksist grupların başarısızlığı. Tamam, Britanya politik sistemi çok büyük zorluklar çıkarıyor, ama mesele sadece bununla açıklanamaz. Başını SWP’nin (Sosyalist İşçi Partisi) çektiği bu örgütler, neoliberalizme, emperyalist savaşlara tepki duyan yeni dinamiklere ilerleyebilecekleri kanalları açamadılar. Bunu yapamadıkları ölçüde kendileri de zayıfladı. Corbyn’nin zaferini bu başarısızlık üzerinden de değerlendirmek gerekir.
Fırsatlar ve Fırsatçılar
Bir defa şunu ortaya koyalım: Corbyn, sosyalistlikten bahsetse de devrimci falan değil, öyle bir iddiası da yok. Söz konusu olan özelleştirmeler ve kesinti paketlerinin durdurulması, emekçileri daha çok gözeten bir bütçe, dış politikada daha barışçı bir çizgi vb. Yani Corbyn bir reform programı vaat ediyor. Bu reform vaatlerinin emekçi ve gençlik kesimlerinde ciddi heyecan yarattığı bir gerçek ve bu iyi bir şey, ama olası illüzyonlar karşısında sessiz kalınmamalı. Syriza örneği daha yeni yaşandı. Neoliberal çağda reformizmin alanı olmadığı bilinmelidir. En temel haklar bile parlemento yoluyla değil, sokakta mücadeleyle grevlerle elde edilebilir. Zira gerçek iktidar merkezi parlamento değildir, adamı kaldırıp bir kenera atarlar (bakınız Tsipras). Sınıf mücadelesinin gerçek arenası da parlemento değildir, iş yerleri ve sokaklar kararın alındığı yerlerdir. Sokaklar boşsa, iş yerleri dinginse reformlar bile hayalden öteye gidemez. “Burjuvaların işçi partisi”nde böyle bir çatlağın ortaya çıkması, emekçilerin ve gençliğin mücadele konusunda istekli hale gelmeleri, devrimciler için mutlaka fırsatlar anlamına gelmektedir. Diğer taraftan bahsettiğimiz gerçekleri anlatmadan salt Corbyn rüzgarına kendisini kaptıranlar fırsatçılardan (oportünizm) başka bir şey değildir. Kaldı ki Britanya sosyalist solunun geçmişinde zaten çok kötü entrizm-uyarlanma-kuyrukçuluk anıları var. Kendileri alternatif olmak konusunda sınıfta kalmış olanların bu kokuşmuş geçmişi tekrarlamaları, tarihten de hiçbir ders almadıkları anlamına gelecektir.