Çocukların Kaderi Mayın Olmamalı!

Çocukların Kaderi Mayın Olmamalı!

Dün Dersim’de acı bir olay yaşandı. Ovacık’ta hayvan otlattıkları sırada mayın basan iki çocuk yaşamını yitirdi. 8 yaşındaki Ayaz Güloğlu ve kardeşi 4 yaşındaki Nupelda Güloğlu bu coğrafyadaki savaşın kirli mirasının kurbanı oldular.

Türkiye savaş coğrafyasında yaşayan çocukların yaşadığı trajediye yabancı değil. Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, Roboski’de bombardımanla katledilen çocuklar ve son olarak Ayaz ve Nupelda Güloğlu…Neden öldüler? Bu soruyu bugünün iktidar sahiplerinin yüzlerine, onlarca yıldır savaştan başka yol bilmeyen iktidar anlayışının suratına haykırmak hakkı yok mudur bu halkın!

Yaşayabilenler bir parça daha şanslı diye de düşünemiyoruz. Toplumda tepeden aşağı dayatılan çürümüş düşünceler, baskılanmış toplum en masumları, en sessizleri hedef almakta hiç zorlanmıyor. Bu sonuçları ayan beyan ortada organize suçun hedefi olan çocuklar taciz, tecavüz, derinleşen yoksulluk, çocuk işçilikle iç içe yaşıyor.

TÜİK’in verileri bile korkunç. Patronlara çocuk işçilik ve kız çocuklarına ev hapsi demek olan açık öğretime devam eden ortaöğretim öğrencileri içerisinde kız öğrencilerin oranı yüzde 62’ye yükseldi. Türkiye’de çocuk istismarıyla ilgili dava sayısı son 10 yılda üç kat artarken, 483 bin kız çocuğu evlendirildi. Çocukların yoksulluk oranı, kendi çarpık rakamları ile bile yzde 25’e ulaştı. Oysa gerçekler çok daha kötü.  Türkiye’nin kapitalistleri çocukların emeklerini sömürmek konusunda giderek artan bir iştaha sahip.15-17 yaş grubu arasındaki çocuk işçi sayısı 2018 itibarıyla 2 milyona yaklaştı.Bu, çocukların %21’ine denk düşen çok büyük bir sayı. Üstelik bu istatistiklere tarımda uzun ve ağır çalışma koşullarıyla baş eden çocuklardan tutun, staj adı altında sanayilerde çalışan diğer yaş gruplar doğru düzgün yer bile almıyor.

Çocuklar rejimden de nasibini fazlasıyla alıyor. Sorumlusu olmadıkları ağır suçları ve yükleri sırtlamak zorunda bırakılıyorlar. Daha yakın dönemde savaşa karşı barış isteyen Ayşe öğretmen yeni doğan bebeğiyle hapse girmek zorunda kalmıştı. Hafızalarımızı yokladığımızda aklımıza Pozantı Cezaevi’nde Kürt oldukları için tecavüze uğrayan çocuklar gelir. Yılmaz Güney’in Duvar filminde çocukların yaşadıkları bu ülkede kronik bir vaka aslında. 31 Ekim 2018 itibariyle cezaevlerinde 0-6 yaş arası 743, 0-3 yaş arası 343 çocuk olduğu biliniyor. Anne babalar ceza alsa da, hiç tanımadıkları bir dünyada ne için olduğunu kavrayamadıkları bir çatışmanın ortasında kalan çocuklar, ister Kürt olsun ister Türk, hayatlarının en masum dönemini soğuk duvarlar arasında geçirmek zorunda kalıyorlar.

Çocuklar bu gezegenin en erken kaybedenleri… Tüm dünyada kapitalist barbarlık çocukların yaşam alanlarını giderek daraltıyor. Savaş coğrafyalarından veya yaşadıkları yoksul hayatlardan kurtarılmak istenen çocuklar için çoğu zaman bu dünyada gidecek yer bulunamıyor. 2015 yılında Bodrum’da kıyıya vuran Alan Kurdi’nin hikâyesinin özeti olan fotoğrafı, daha geçtiğimiz günlerde babasıyla birlikte Meksika-ABD sınırını geçmek isterken babasıyla birlikte boğularak ölen El Salvadorlu Valeria ile tekrar hatırladık. ABD’de Trum’ın emri ile tel kafeslerde ailelerinden kopartılarak hapsedilen çocuk mülteciler de bundan daha iç açıcı bir tablo sunmuyor.

El Salvadorlu Valeria ve babası ABD’ye gitmek için kapalı sınır politikası nedeniyle nehri geçmeye çalışırken yaşamını yitirdi.

Dahası kapitalist yıkım bugünün çocukları kadar gelecek kuşakları da cezalandırıyor. Bundan belki de birkaç on yıl sonra dünyaya gelen nesiller kapitalizm tarafından harabeye çevrilmiş, zenginlikleri tüketilmiş bir yer küre üzerinde yaşama tutunmaya çalışacaklar. Belki de bugünü bile mumla aratan bir barbarlıkla muhatap olacaklar. Eğer insanlık bu yok oluşa temelden dur demezse. Ya barbarlık ya sosyalizm sloganının soyut bir slogan değil, geleceğin olası senaryolarından biri olduğunu görmek için alim olmaya gerek yok. Kapitalist barbarlık, yıkım ve şiddet hüküm sürmeye devam ederse bugün Yemenli çocukların karşı karşıya kaldığı tüm çocukların kaderine dönüşecek.

Trump’ın sınırlara kurdurduğu, ailelerinden koparılmış mülteci çocuk hapishanelerinden bir görüntü.

Çocukların dini, milliyeti yoktur. Onlar için tüm dünyanın bir oyun alanı olması gerekirken; çizilen sınırlar, çatışmalar, açlık, yoksulluk onların dünyalarını birer cehenneme dönüştürüyor. Onlara yeryüzünde devasa bir cennet yaratmak sosyalistlerin görevidir. Çocuklar, bu dünyanın “tek ayrıcalıklıları” olmalıdır. Oysa mayınlarda katledilip korkunç bir yaşama sürükleniyorlar. 

KATEGORİLER