Can Dündar'ın Vedası – Engin Kara

images (3)Can Dündar bugün Cumhuriyet Gazetesi’nde kaleme aldığı “Veda vakti” başlıklı yazısında gazetedeki Genel Yayın Yönetmenliği görevinden ayrıldığını duyurdu. Dündar bir aydan fazla süredir Almanya’da bulunuyordu ve geçtiğimiz günlerde OHAL sona erene kadar ülkeye dönmek istemediğini açıklamıştı.
Suriye’ye gönderilen MİT tırlarının haberini yaptıkları için Cumhuriyet Gazetesi Ankara temsilcisi Erdem Gül ile birlikte önce Erdoğan tarafından tehdit edilen, ardından ifade vermek üzere gittikleri mahkeme tarafından tutuklanan ve son olarak Çağlayan Adliyesi’nin bahçesinde silahlı saldırıya uğrayan Can Dündar, Temmuz başında “dinlenme” gerekçesiyle yurt dışına çıkmıştı. Dündar’ın görevinden ayrılacağı tartışması da bu dönemde başlamıştı.
Kimi çevreler Dündar’ın Genel Yayın Yönetmenliği görevinden alınacağını dillendirmeye başlamıştı. Gazeteden yapılan açıklamalarda ise Can Dündar’ın ayrılması gibi bir durumun söz konusu olmadığı, Dündar’ın her yıl olduğu gibi tatil iznini kullandığı ileri sürülmüştü.
Ancak gelinen noktada Can Dündar gazetedeki görevinden öyle ya da böyle ayrılmış oldu. Peki bu “veda”ya yol açan süreç nasıl gelişti? Cumhuriyet çevresinden Dündar’ı istemeyen kesimlerin argümanı, Dündar’ın gazeteye “yetmez ama evet”çileri doldurmuş olduğu ve gazeteyi cumhuriyetçi-sol değerlerden uzaklaştırmış olduğuydu. Bu nedenlerden ötürü Dündar zaten görevinden alınmalıydı.
Bu eleştiriyi getiren kesimlerin esas rahatsızlığı, bizzat dile getirdikleri gibi gazetenin Kemalist-ulusalcı çizgiden çıkmış olmasıydı. Özellikle Kürt sorununda gazetenin kullanmaya başladığı özgürlükçü dil, HDP’ye yönelik saldırılara karşı durulması vs. ulusalcı çevreye çuvaldız olarak batmıştı. Yine Dündar’ın dinamik ve başarılı bir gazeteciliğin peşinde olması, gençleşme atakları, yeniliklere açıklık gibi özellikleri de “eskiler”i rahatsız etmişti. Her ne kadar liberallerin, yetmez ama evetçilerin gazeteye doldurulmuş olduğu bir gerçek olsa da, gazete Dündar’ın yönetimi boyunca net bir AKP karşıtlığını sürdürmüştü. Bu nedenle de her başarılı gazetecilik faaliyetinde iktidarın okları gazetenin üzerine dönüyordu.
Erdoğan, Cumhuriyet’te çıkan haberlerin ardından Dündar’ı casuslukla suçlamış ve tırlarda silah ve mühimmat bulunduğunu inkar ederek, bunların Türkmenlere giden yardım tırları olduğunu iddia etmişti. Peşinden yaptığı açıklamalarda ise “tırlarda silah varsa ne olacak yoksa ne olacak” şeklinde tepki göstermişti. Suriye’deki cihatçı çetelerle kurduğu kanlı ilişkiler görüntülü ve yazılı belgelerle açığa çıkan RTE, öfkesini Can Dündar’dan çıkarmaya çalışmıştı.
Tutuklu geçen iki ayı aşkın sürenin ardından, AYM kararıyla serbest kalan Dündar ve Gül üzerindeki tehditler sona ermemişti. Dündar, 7 Mayıs’ta Çağlayan Adliyesi’nin bahçesinde silahlı saldırıya uğramıştı. Yani kanlı savaş politikalarının açığa çıkmasından çekinen RTE, çareyi gazetecilik faaliyetini yasaklamakta, olmuyorsa baskılamakta, yetmiyorsa saldırmakta aradı.
Nihayetinde hem gazetenin ulusalcı tayfasının içeriden yüklenmesi, hem de AKP’nin yoğun saldırıları sonucu, Can Dündar, Genel Yayın Yönetmenliği’nden ayrılmak durumunda kaldı. AKP’nin saldırıları karşısında ses çıkarmaktan çekinmeyen bir gazete yönetiminin daha görevi sona erdi. Bundan sonra gazetenin yeni yönetimi nasıl şekillenir bilinmez ancak muhalefet tonunun eski keskinliğinde devam etmeyeceği ortada. Örneğin son bir aydır Kürt kentlerindeki çatışmalar konusunda gazetenin dilinin sağa kaydığı gözlemleniyor.
Can Dündar ise şimdilik ülkeye döndüğü durumda tutuklanabileceği gerekçesiyle yurt dışında kalacağını açıkladı. Dündar bir sosyalist devrimci değildi. Kendi içerisinde belirli sınırlar hep vardı, fakat zaman zaman bu sınırları epey genişletebildi. Ciddi ölçüde solda duran kimliği ile başarılı bir muhalif gazetecilik faaliyeti sürdürdü.
AKP’nin de bitirmek istediği buydu. Can Dündar gibi gazetecilere alan tanımamak istiyordu. İktidar şimdilik en azından Dündar’ın başında olduğu bir gazeteden kurtulmuş görünüyor. Ancak muhalif gazeteciliği bütünüyle sona erdirmesi mümkün görünmüyor. Can Dündar’ın görevinin sona ermesinin ise “eski cumhuriyetçiler”e yarayacağı düşünülmesin. Perinçek gibi AKP’yi “milli dava hükümeti” ilan edecek derecede iktidara yanaşanlar hariç tabi.
Sonuç olarak kaybedenler liberaller, kazananlar ise “cumhuriyetçiler” olmadı. Toplumsal muhalefet kaybetti, baskıcı-otoriter iktidar kazandı. Yine de hatırlatmakta fayda var, bu maç sonu skoru değil. Sadece muhalif kesimler bir gol daha yedi.

KATEGORİLER
ETİKETLER