Burjuva Normalleşme, HDP ve Sosyalistler – V. U. Arslan
Ekonomik kriz halkı iyiden iyiye yoksullaştırırken AKP desteğindeki düşüş hızlandı. RTE’nin iktidardan gidici olduğu kanaati de hiç bu kadar güçlü olmamıştı. Nitekim AKP gemisini ufak ufak terk etmeye başlayanları görmekteyiz. AKP ile arasına mesafe koyanların sayısı artmaya devam edecektir. Diğer taraftan devlet aygıtı içinden AKP’yi zora düşürecek bilgi ve belgelerin sızdırılması yoğunlaşıyor. Bu da önemli bir gösterge, çünkü Türkiye’nin Özbekistanlaşma sürecine egemen sınıf içerisinden, burjuvaziden ve devlet aygıtından yükselen itirazı ortaya koyuyor. Egemen sınıfın beklentisi, tek adam aşırılıklarının bittiği yeni bir burjuva normalleşmenin başlamasıdır. RTE’nin yumuşamasından çoktandır umut kesildiği için bunun siyasetteki karşılığı CHP’nin İyi Parti ile önderlik ettiği Millet İttifakı’dır.
Nedir programları? Burjuva düzenin kurumsal işleyişi yasal-rasyonel zeminde yeniden düzenlenecek, serbest piyasanın işleyişine karışılmayacak, laik-parlamenter sistem güvence altına alınacak, Türkiye’nin Batılı müttefikleri ile ilişkileri yeniden iyileştirilecek, yolsuzluklar ve çeteleşme eskisi gibi “kabul edilebilir seviyeye” indirilecek… Bu program sömürü düzeninin rasyonelleşmesi ve sistemin rayına oturması programıdır, burası çok açık. Meral Akşener’in içişleri, Ali Babacan’ın ekonomi bakanı olduğu bir normalleşmenin emekçilere ne getireceği ise ortada. İsimler değişebilir elbette ama içerik değişmeyecektir. Bu yüzden sosyalistlerin artık iyiden iyiye ısınan seçim sürecinde Millet İttifakı karşısındaki tavırları net olmalıdır.
Seçim sürecinin sıcaklığı sosyalist solda da hissedildiğinden saflaşmalar yavaş yavaş kendisini belli ediyor. Bu saflaşmada ilkesel farklılıkları nasıl ifade etmek gerekir? Bize göre ilkesellik salt CHP üzerinden değil, genel olarak burjuva normalleşme programı karşısındaki tavır üzerinden ortaya konmalıdır. Bu bağlamda konu sosyalistler açısından HDP ve kuracağı ittifaklara geliyor. HDP burjuva normalleşme programının neresindedir? Sosyalistlerin seçim düzlemindeki pozisyonlarını buradan, yani egemen odaklardan bağımsız duruş meselesinden, başlayarak saptaması gerekir.
HDP’nin burjuva normalleşme programından, egemen sınıflardan, burjuvaziden, devletten, uluslararası güçlerden bağımsız olmadığını aslında herkes biliyor. HDP, bir ulusal hareket olarak, kendisi açısından böyle bir ilişkiselliği haklı ve gerekli görebilir. Ama aynı durum sosyalistlerin varlık sebebi ile büyük çelişki içerisindedir. Sosyalistlerin varoluş gerekçesi, emekçilerin bağımsız devrimci sınıf hareketini inşa etmektir. Ama HDP’nin gündemi bu değildir; tersine egemen sınıfların şu ya da bu kanadıyla müttefiklik, bağlantı ya da pazarlık ilişkisi HDP’nin varoluşudur. Bu yüzden sosyalistlerin bir kez daha HDP şemsiyesi altında toplanması doğru olmayacaktır. Sosyalistler Kürt halkının ezilmesine karşı mücadeleden en ufak bir taviz veremez, ezilenlerin yanında olmak ve enternasyonalizm bizim için varlık sebebidir; ama HDP’nin liderliği altına girmek, en hafif tabirle, sosyalistlerin gereksizleşmesine ve anlam kaybı yaşamasına yol açıyor. Bu durum zaten pratikte açık seçik görülmekte.
Vekillik İmkanının Dayanılmaz Cazibesi
Seçimler geldiğinde HDP oylarıyla milletvekili olma ihtimali kimileri için oldukça çekici olabilir. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Sungur Savran’ın Demirtaş’a yazdığı mektupta bu cazibe kendisini feci bir şekilde gösteriyor. Savran’ın kendisi bir yandan HDP’nin TÜSİAD ile ilişkisine, DİSK ve KESK’teki rollerine, “sınıf mücadelesine karşı cepheden ideolojik taarruzuna”, işçi sınıfına olan uzaklığına, AKP ile bile yeniden ortak bir yol yürünebileceğine dair HDP içinden gelen açıklamalara değiniyor. O zaman sormak lazım yılların HDP geleneği DİP ittifaka katıldığı zaman mı değişecek, sınıfçı olacak? Buna kim inanır?
Üstelik Demirtaş’ın kendisi bile temel hedefi “Uygun yöntemlerle, solu iktidar ortaklığına taşıma gayreti içinde olmak gerekir. Meclise, bürokrasiye ve iktidara olabildiğince nitelikli, birikimli sol, emekçi kadroyu taşıyabilmek, temel hedeflerden olmalıdır.” olarak ortaya koyuyor. Yani burjuvazinin işçi düşmanı partileriyle hükümet kurma hedefi ana gündem yapılıyor. Sungur Savran da HDP ile birlikte işçi sınıfının prangalarını kırmasından söz edebiliyor.
Sungur Savran’ın bahsetmediği bir başka mesele daha var. HDP’nin bileşeni olduğu Kürt ulusal hareketinin ABD-AB ile müttefikliği malum. Diğer taraftan Sungur Savran’ın milliyetçiliğe göz kırpacak şekilde anti-ABD ve anti-AB keskinliğinde olduğu da biliniyor. O zaman soralım: Eğer DİP, HDP sıralarından bir vekil çıkarırsa Kürt ulusal hareketinin ABD ilişkileri keskin bir şekilde değişecek midir? Buna mı inanalım?
Bize egemen sınıflardan bağımsız bir sosyalist proje gerekir. Yüksek siyasete çıkmak için ilkelerimizi ayaklar altına asla almayız, buna ihtiyacımız da yok. Her kestirme arayışının bir bedeli zaten vardır. Bizler devrimci sıçramayı bağımsız sınıf çizgimizle gerçekleştirmek zorundayız. Sosyalist soldaki devrimci bloklaşmanın asgari temeli bağımsız sınıfçı duruştur. Böyle bir bloklaşmanın mümkün olup olmadığını zaman gösterecektir. Bizler elimizden geleni yapacağız.