Brezilyalı Emekçilerin Zulmü Başlıyor – Çağın Erdinç

12 Haziran, 2014brezilya-kupa

Brezilya’nın yoksul emekçilerinin başında uzun süredir büyük bir bela dolaşıyor: Dünya Kupası! 1930’dan beri gerçekleştirilen bu büyük futbol organizasyonuna hiçbir zaman bugünkü kadar tepki olmamıştı. Aslında tepki, Brezilyalı muktedirlerin çarpıttığı gibi, futbolun kendisine değil. Zira Dünya üzerinde futbolun en çok sevildiği yerlerden biri Brezilya. Hatta endüstriyel futbolun henüz bugünkü gibi bir canavara dönüşmediği 1950’de, bu kupaya ilk defa ev sahipliği yapan Brezilya’da oynanan 22 maçı yaklaşık 1,5 milyon seyirci stadyumdan izlemişti. Üstelik sözünü ettiğimiz yıl, Dünya Kupası, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez yapılmıştı. Bir önceki Dünya Kupası’na 1938’de Fransa ev sahipliği yapmış ve 18 maçı sadece 375 bin seyirci izlemişti. 1950’den önceki Dünya Kupası organizasyonlarında da aşağı yukarı, maçları izleyen seyirci sayısı Fransa’dakine yakındı.

1950 Dünya Kupası’na gösterilen büyük ilgi, herkesi şaşırttı. Brezilya halkının maçlara yoğun ilgisi Dünya Kupası tarihinde bir dönüm noktası olmuştu. Yoğun ilginin iki nedeni vardı: Birincisi, büyük savaş yeni bitmişti ve savaşın yarattığı travmayı insanlar maçlarla unutmaya çalışıyordu. İkincisi –asıl neden- Brezilya halkının futbola olan tutkusuydu. Brezilya’nın Dünya Kupası’nı beş defa kazanarak kupayı en çok kazanan ülke unvanına sahip olması, bu ilginin, tutkunun yeşil sahalara yansıması olarak değerlendirilebilir.

64 Yıl Aradan Sonra Kupa Yeniden Brezilya’da

Dünya Kupası 1950’deki Brezilya organizasyonundan sonra on altı farklı ülkede yapıldı; fakat 1950’deki canlılık, tutku ve ilgi hiçbir zaman unutulmadı. Sıcak ülkenin renkli insanları, 1950’deki gri dünyayı futbolla biraz olsun renklendirmişti. Ve şimdi, 64 yıl aradan sonra kupa organizasyonu yeniden Brezilya’da yapılıyor; fakat organizasyonun 1950’dekinden çok farklı olacağını öngörebiliriz.

Bunun birçok nedeni var. Aradan geçen 64 yılda endüstriyel futbol tam bir canavara dönüştü ve muktedirlerin rant aracı haline geldi. Forbes Dergisi’nin 2012’de hazırladığı listeye göre,  Dünya’nın en zengin yirmi futbol kulübünün toplam değeri yaklaşık 20 milyar dolar. Burjuvazi çoğu zaman, bu karlı alana hiç düşünmeden milyon dolarlar akıtabiliyor. Örneğin Brezilya’da bugün başlayan (12 Haziran) Dünya Kupası’ndan beklenen toplam gelir 4,5 milyar dolar. İlk bakışta bu cümle kulağa hoş geliyor olabilir; ancak önemli olan şu: 4,5 milyar dolar kimlerin cebine girecek? Dünya Kupası için harcanan paralar toplumun hangi kesiminin refahını azalttı?

Bu sorulara kısaca şöyle cevap verebiliriz: Dünya Kupası organizasyonları için FİFA’nın stadyum standartları var. Yani bir ülke Dünya Kupası’nı kendi sınırları dâhilinde gerçekleştirmek istiyorsa, FİFA bu ülkelerin hükümetlerine şöyle söylüyor: ‘’kendi stadyumlarınız bizim belirlediğimiz standartlarda olacak! Bunun iki yolu var: Ya mevcut stadyumlarınızı bizim istediğimiz standartlara taşıyacaksınız, ya da yeni stadyumlar yapacaksınız!’’

Brezilya’da 1950’lerden kalan stadyumların çoğu FİFA standartlarına uygun değildi. Bu stadyumların FİFA’nın belirlediği standartlara ulaşabilmesi için milyonlarca dolar harcandı. Halkın tepkisini asıl çeken nokta ise, bu kaynakların, stadyumların inşasını üstlenen firmalara kamunun yararı için ayrılan fondan verilmesi oldu.

Konuyu şöyle daha açık hale getirebiliriz: Bir firma, stadyumların restorasyonu için verilen ihaleyi alıyor ve herhangi bir stadyumu onarmaya başlıyor. Brezilya hükümeti söz konusu firmaya onarım kaynağı olarak halkın yararı için harcanması gereken fondan kaynak aktarıyor. Brezilya halkı doğal olarak stadyum inşa ve restorasyon süreçlerinde şunu sordu: ‘’neden halk istediğinde, halk için ayrılan kaynaklar, halkın yararlandığı alanların iyileştirilmesi amacıyla ve bizzat halkın talepleri doğrultusunda kullanılmıyor da, bu kaynaklar, FİFA’nın istediği doğrultuda, zenginlerin cebine giriyor?’’

Yani aslında, Brezilya’daki Dünya Kupası isyanın hareket ettiricisi, giderek artan bu çelişkileri daha da derinleştiren hükümet politikaları oldu. Brezilyalı emekçiler, Dünya Kupası’na giden süreçte, sözünü ettiğimiz çelişkilerin, yaşamlarını her geçen gün daha fazla zorlaştırdığını, diğer taraftan ‘yatırım’ adı altında stadyumları onaran ve yeni stadyumlar yapan burjuvaların kendileri için ayrılan fonu yağmalayarak bu ‘yatırım’ları gerçekleştirdiğini, hükümetin ise bu yağmaya ortak olup ordusuyla, polisiyle yağmayı devam ettirmeye çalıştığını gördü.

Eski Gerilla, Yeni Kapitalist Azman: Dilma Rouseff

Brezilya’nın Cumhurbaşkanı, eski gerilla Dilma Rosuseff göreve geldiğinde, Latin Amerika’nın diğer gerilla liderleri gibi davrandı. Beklenilenin aksine, emekçiler için hiçbir şey yapmadı. Hatta her ne kadar tersini iddia etse de, yoksulların ve zenginlerin arasındaki makas açılmaya devam etti.

Zaten Dilma, iktidar koltuğuna oturduğu ilk andan itibaren, gerilla geçmişini çoktan silmeye hazır olduğunu göstermişti. Siyasete girdikten hemen sonra, eline hiç silah almadığını, hiçbir masumu öldürmediğini söyleyerek mücadelesini bir kalemde, koltuğu uğruna sildi. Cuntaya karşı savaşma cesaretini gösteren kadın gerilla Dilma Rouseff, kitleler nezdinde bu söyledikleriyle ilk hayal kırıklığını gerçekleştirerek işe başladı; fakat Dilma’nın özellikle Dünya Kupası’na giden süreçte izlediği politika, siyaset koltuğuna ilk oturduğunda söylediklerini aratacak cinstendi.

Brezilyalı emekçiler, rahatça yaşayabildikleri bir emeklilik, sağlık ve barınma koşullarında iyileştirme talep ederken Dilma, tam tersine stadyum restorasyonları için firmalara daha fazla kaynak ayırdı. Brezilya’daki yoksullar yiyecek bulmakta zorluk çekerken ‘’İşçi Partisi’’nin eski gerillası, Dünya Kupası için 14 milyar dolar harcamaktan çekinmedi.

Üstüne üstlük, insanların bu duruma gösterdiği haklı tepkiyi küçümsedi. Protestolara katılan eylemci sayısını sürekli olduğundan az göstermeye çalıştı; fakat Brezilya’da mızrak çuvala sığmadı! Geçtiğimiz Haziran ayında, Brezilyalı emekçiler, Türkiye’de Gezi Direnişi yaşanırken Dilma’yı köşeye sıkıştıran en büyük eylemlerden birini gerçekleştirdi. Stadyumları restore eden firmalara her türlü kolaylığı sağlayan ancak diğer taraftan ulaşıma zam yapıp harcanan parayı yoksullardan çıkartmaya çalışan ‘’İşçi’’ Partisi’ne karşı 250 bin kişi sokaklara döküldü.

Dilma, Brezilya halkının maçları çok sevdiğini ve müsabakalar başladığında protestoların bıçak gibi kesileceğini söyleyerek eylemleri küçümsemeye devam etti. Brezilya halkı cevaben, Brezilyalılar için son derece önemli olan Brezilya-İtalya Konfederasyonlar Kupası karşılaşmasının yapıldığı stada giden yolu kesti. Yol kesme eylemine beş bin Brezilyalı katıldı. Böylece halk, muktedirler için halkı uyuşturmak amacıyla kullanılan futbolun bu defa egemen sınıflara karşı kullanılan bir silaha dönüşeceğinin mesajını verdi.

Hala, Dünya Kupası’nın heyecanı halkı sardıkça insanların durulacağı hayalini gören Brezilya Hükümeti yanıldığını kupanın başlamasına bir hafta kala gerçekleştirilen büyük eylemle bir kez daha anladı. 5 Haziran’da Çatısız İşçiler Hareketi’nin çağrısıyla on bin kişi Dünya Kupası’nın açılışının yapılacağı İtaqirao Stadı’na çıkan yolu trafiğe kapattı. 5 Haziran akşamında Vila Matilde metro istasyonu önünde toplanıp yürüyüşe geçen binlerce kişi, 3.5 milyon kilometrelik konvoyla stada çıkan yolları kesti.

Sonuç: Brezilyalı Emekçilerin Direnişi Hükümeti Ve FİFA’yı Köşeye Sıkıştırmaya Devam Ediyor

Brezilya hükümetini, emekçilerin kitlesel eylemlerinin dışında korkutan bir başka gelişme, polis grevleri oldu. Yaşam koşullarından memnun olmayan polislerin, çeşitli eyaletlerde greve kararı alması, hükümeti iyice köşeye sıkıştırdı. Durgun giden ekonomide ücret artışlarının enflasyonu tetiklemesi kaygısı taşıyan hükümet, kupanın iyice yaklaşmasıyla geri adım atarak ulusal polisin taleplerini kabul etti ve %15,8’lik maaş artışına gitti. Polis sendikaları Dilma Roussef’in açıklamasından sonra aldıkları grev kararını ve yürüyüşleri iptal etti; ancak yeni polis grevlerinin patlak vermesi korkusu, Dilma Rouseff’i ‘radikal’ önlemler almaya itti. 1964’ten sonra askeri cuntaya karşı gerilla gurubuna katılıp savaşan Dilma Rouseff,  polis grevlerinin büyümesinden çekindiği için halka karşı orduyu kullanmaktan çekinmedi. Haziran ayının başında halka karşı orduyu kullanan Dilma, kupa boyunca stadyumların ve konuk takımların güvenliğinin sağlanmasında da ordunun sorumlu olacağını açıkladı.

Protestoları engellemek için orduyu kullanacak kadar korkan Dilma Rouseff,  ülke geneline yayılan protesto gösterilerinin önüne geçebilmek için, sözünü ettiğimiz sert uygulamalarına karşın, söylemlerini yumuşak tutmaya özen gösteriyor. Eylem süreçlerinde, protesto gösterilerinin anayasal hak olduğunu ifade eden Dilma Rouseff ve diğer İşçi Partili yetkililerin söylem ve eylemleri arasındaki büyük uçurum halkın öfkesini arttırmaya devam ediyor. Bir taraftan gösterilerin anayasal hak olduğunu söyleyen hükümet yetkilileri, diğer taraftan polisin sert yöntemlerine karşı ses çıkartmıyor. Çatışmalarda yaralanan yüzlerce kişiye rağmen, eylemlerde polis hala plastik mermi ve biber gazını orantısız bir şekilde kullanmaya devam ediyor.

Eylemlerde polisin gösterdiği sert tavrın caydırıcı olabileceğini düşünen Brezilya Hükümeti, polisin ve ordunun şiddetine rağmen geri adım atmayan ve sokaklardaki direnişi çalışma alanlarına taşıyan emekçilerin karşısında sıkıştığı köşeden çıkamıyor!

Metro işçilerinin ilan ettiği greve 8 Haziran’da saldıran polis, işçileri dışarı çıkartmayı başaramamıştı. Metro işçilerinin greve devam etmesinin Dünya Kupası’nın felce uğraması anlamına geleceğini bilen hükümet, Dünya Kupası’nın başlamasından sonra, uluslararası kamuoyunun ilgisinin Brezilya’ya odaklanacağını bildiği için, bundan sonraki süreçte daha fazla taviz vermek zoruna kalabileceğinin bilincinde.

Brezilya hükümetinin, ‘’nasıl olsa Dünya Kupası başladığında, futbolu çok seven Brezilya halkı, ilgisini futbola odaklar’’ şeklindeki düşüncesini, Brezilya- İtalya Konfederasyon kupası karşılaşması oynanırken stadyuma giden yolu kapatarak boşa çıkartan Brezilyalı emekçiler, taleplerinin yerine getirilmemesi durumunda, Dünya Kupası’nı felce uğratabileceklerini hükümete her fırsatta hatırlatıyor.

Brezilyalı emekçilerin talepleri son derece net: Hükümetin sosyalkonut projelerine ağırlık vermesini ve  kentsel dönüşüm projelerinin ürettiği emlak spekülasyonlarının önlenmesini talep ediyor. Aynı zamanda kira artışlarının belli bir yüzdeye bağlanması ve hükümetin dar gelirli aileleri konut sahibi yapma projesi “Minha Casa, Minha Vida (Benim evim, benim hayatım) programında düzenlemelere gidilmesi de eylemcilerin talepleri arasında.

Dilma’nın önünde artık fazla bir seçenek yok. Ya halkın taleplerini kabul edecek; ya da kapitalist para babalarının, halkın kaynaklarını yağmalamasına izin vermeye devam ederek Dünya Kupası’nda Brezilya’nın futbol takımını değil, Brezilyalı emekçileri korkuyla izleyecek!

KATEGORİLER
ETİKETLER