Brezilya’da Kritik Seçimlere Doğru – Barış Deniz Kuş
İşçi Partisi (PT)’nin lideri ve Brezilya cumhurbaşkanı Dilma Rouseff’in 2016 Ağustos’unda parlamento ve yargının işbirliğiyle görevinden azledilmesiyle birlikte 13 yıllık PT iktidarı da son bulmuş ve neoliberal politikaları hayata geçirmek konusunda PT iktidarından daha istekli ve daha acımasız olan Brezilya Demokratik Hareket Partisi’nden (PMDB) Michel Temer iktidara gelmişti. Rouseff Oto Yıkama Operasyonu adı verilen şirketlerin politikacılara verdiği rüşvetlerin açığa çıkarıldığı bir davayla görevinden alınmıştı. Dahası birçok politikacının suçlandığı fakat sadece PT üyelerinin ceza aldığı yolsuzluk davaları sürerken Temer’in partisi PMDB lideri, Aécio Neves’in Anayasa Mahkemesi Başkanı Cármen Lúcia’yla birkaç defa görüştüğü de Brezilya medyasına yansımıştı. Aynı davada eski Brezilya Cumhurbaşkanı ve PT lideri Lula da Silva da 12 yıllık hapis cezası almış ve daha sonraki süreçte seçimlerde aday olması yasaklanmıştı (Yasağı çıkartan oyun Cármen Lúcia’nın oyu olduğunu da hatırlatalım).
Lula’nın da yolsuzluklara karıştığı aşikar fakat adaylığının yasaklanmasının arkasındaki nedenleri biraz irdeleyelim.
Temer: Yolsuzluklar, Protestolar ve Neoliberalizm
Cumhurbaşkanı Temer’in birçok yolsuzluğunun -ses kayıtları dahil- açığa çıkmasına rağmen Anayasa Mahkemesi Temer hakkında hiçbir girişimde bulunmamış; dahası olayların üstünü süreç ilerledikçe kapatmıştı. Tüm bunlara ve Temer’in çekinmeden uyguladığı neoliberal politikalara karşı halk, devlet binalarını yakma noktasına kadar gelen birçok protesto gerçekleştirmişti. Bu protestoların olduğu sırada yapılan anketlerde Lula’ya olan halk desteği (aday olması kesinleşmemişti fakat bekleniyordu) %30 bandındayken Temer’e olan destek ise %2’ydi. Fakat tüm bunlara rağmen, Temer protestoları ezmek için 1985’te sona eren askeri diktatörlükten sonra ilk defa orduyu başkentteki protestoları ezmek için çağırdı ve bu sayede iktidarda kalmayı sürdürdü. Yargı ve parlamentonun yolsuzluklara karşı olan tavrındaki bu ikiyüzlülüğün ve açıkça Temer’i iktidara getirmelerinin temel sebebi, PT’nin gelecek seçim için yaptığı hamleler. PT’nin oy ve dolayısıyla parti tabanı işçi sınıfına dayanıyor. İşçi sınıfından gelen baskılar dolasıyla PT iktidarı neoliberal hamleleri büyük bir kararlılıkla gerçekleştirmekten acizdi. Her ne kadar parti bürokrasisi ve PT iktidarı emperyalistlere ve burjuvaziye güven vermek için taban desteğini tamamen kaybetmeden yapabileceği her şeyi yaptıysa da bu onlar için yeterli olmadı. Böylece, PT’nin fişi büyük oranda yargı sayesinde çekildi.
Emperyalizm, Brezilya ve PT’nin yeni başkanlık adayı: Fernando Haddad
Sosyalizm ve Özgürlük Partisi’nin (PSOL) Rio belediye meclis üyesi Marielle Franco’nun polis tarafından katledilmesi, Nisan ayında (daha yasak çıkmamıştı) Lula’nın karavanının Parana şehrine giderken silahlı saldırıya uğraması, Brezilya Genelkurmay Başkanı Villas Boas’ın twitter hesabından Lula’nın cezasının kaldırılması ihtimalinde ordunun darbe yapabileceğini açıkça söylemesi ve en sonunda da Lula’nın anketlerde farkla önde olmasına rağmen seçimlerde aday olmasının yasaklanması Brezilya’daki hassas dengeleri, sınıf savaşımını ve emperyalist kapitalizmin Brezilya’nın tam entegrasyonu konusunda ne kadar kararlı olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Peki Brezilya solu aşırı sağın yükselişi ve emekçilerin haklarına yönelik saldırılar karşısında ne kadar kararlı, asıl mesele bu. PT’nin seçimleri kaybetmesi için yargı yoluyla yapılan onca haksızlık ve sivil darbe, Lula’nın adaylığının yasaklanması, PSOL belediye meclis üyesinin öldürülmesi, Sosyal Liberal Parti (PSL) adayı aşırı-sağcı Bolsanoro’nun bıçaklanması ve olaydan sonra popülaritesinin hızla artması, PT’nin Eyalet Valisi seçimleri adayı Dr. Roshinda’nın bombalı saldırıya uğraması gibi birçok gelişme bu seçimlerin Brezilya işçi sınıfı için tarihi bir önemi olduğunu gösteriyor.
PT’nin başkanlık adayı Haddad, eski Milli Eğitim Bakanı ve Sau Paulo valisi. Lula yasaklanmasaydı, bu seçimlerde de Lula onu başkan yardımcılığı için aday göstermişti. Fakat Lula’nın adaylığının yasaklanmasıyla birlikte, PT’nin başkanlık adayı oldu.
Haddad’ın başkanlık adaylığı beklenen bir gelişmeydi fakat bu kesinleşmeden önce Haddad hakkında da para aklama ve organize suç şebekesi kurma suçlamalarıyla yolsuzluk davası açıldı. Bunun üzerine, hukuk takımı suçlamaların hiçbir temelinin olmadığını ve Haddad için de beklenmedik bir gelişme olduğunu açıkladı. Fakat seçimlerin ilk turu 7 Ekim’de gerçekleşeceği için Haddad hakkındaki suçlama davaya dönüşse bile adaylığının yasaklanmasının söz konusu olmadığını söyleyebiliriz. Fakat yine de bu gelişmenin seçimleri etkileyeceği aşikar.
Temer, halkın nefret ettiği bir figür olduğu için partisi PMDB tarafından tekrar aday gösterilmedi, yerine eski Ekonomi Bakanı ve Brezilya Merkez Bankası başkanı Henrique Meirelles aday gösterildi. Niyet aynı kalsa da isim değişti. Son yapılan anketlerde Bolsanoro %28 ile en yüksek oya sahip. Bolsanoro’yu %22 ile Haddad ve %11 ile Demokratik İşçi Partisi (PDT- Merkez sol bir parti) adayı Ciro Gomes takip ediyor. Ayrıca ankette Brezilya Sosyal Demokrat Partisi (PSDB) adayı Geraldo Alckmin %8, Sustaninability Network (çevreci bir hareket) adayı Marina Silva ise %5 oya sahip. Daha önceki seçimlerde 1. turda Bolsanoro, daha yüksek bir oya sahipti ve 2. tur için yapılan anketlerde de %46 ile birinciydi. Fakat son ankette hem oy oranı düştü hem de 2. tur sonucu Haddad ile başa baş %40’da kaldı. Son seçimlerde katılım oranı %79’du, fakat merkezdeki partilerin erimesi ve aşırı sağın yükselişiyle birlikte bu seçimlerde katılım oranı yükselebilir. Yarış, Bolsanoro ve Haddad arasında dönüyor; fakat hangisinin kazanacağını tahmin etmek hala güç.
Sonuç
Temer’in görevini sürdürmesi ve seçimlerde Temer vari ABD ile tam uyum içinde çalışan birinin kazanmasını sağlamak uğruna PT’ye yapılan tüm saldırıların karşısında olmak, emperyalist-kapitalistlere karşı bir hat oluşturmak için önemli. Bunu yaparken PT’den bağımsız ve eleştirel bir tutumun korunması önem taşıyor. PT, sağın saldırganlığı karşısında yeniden bir destek tabanı kazandı. Bu tabanla sağa karşı omuz omuza durmak ama bir yandan da PT’nin sağcılarla geçmişte kurduğu ittifakları teşhir etmek gerekiyor. Brezilya tarihi darbelerle dolu. 1964’teki darbe sonucu 21 yıl diktatörlük altında yaşamış bir ülkeden bahsediyoruz. Aşırı sağın iktidara gelme olasılığı düşük bir ihtimal değil, buradaki soru solun alacağı tavır ve bunu engellemek için neler yapacağında yatıyor.
Sosyalistler olarak bizlerin görevi PT’nin uğradığı saldırıların karşısında olmak fakat aynı zamanda Brezilya halkına PT’nin çürümüşlüğünü göstererek onları PT’den ayrıştıracak ve Brezilya işçi sınıfının gerçek alternatifini oluşturacak sosyalist bir emek cephesi kurup kitleleri sağ hegemonyaya teslim etmeyerek emperyalist kapitalizmin Brezilya planlarını boşa düşürmektir. Bu gerçekleşmediği ölçüde sistem kendi alternatifini yaratmaktan geri durmayacak ve Bolsanoro’nun yükselişiyle de gördüğümüz üzere kitleler alternatif eksikliğinden dolayı aşırı sağa kaymaya devam edecek.