Brezilya’da Darbe Söylentisinin Arka Planı
Brezilya bir yandan Covid-19 salgınıyla karşı karşıya kalırken, diğer taraftan ekonomik ve siyasi bir krizle çalkalanıyor. Geçtiğimiz günlerde Arjantinli gazeteci Horacio Verbitsky tarafından Genelkurmay Başkanı General Walter Braga Netto’nun geçici olarak “operasyonel devlet başkanı” rolünü üstlendiği ve bunun Arjantinli yöneticilere iletildiği iddia edilmişti.
Brezilya’da henüz resmi olarak doğrulanmış bir “darbe” söz konusu olmamakla birlikte birçok kaynakta bunun Covid-19 salgını karşısındaki umursamazlığıyla devlet içerisinde de çatlaklar yaratan ve toplumda da meşruiyeti sorgulanan Bolsonaro’nun yetkilerinin bir kısmını Netto’ya devretmesiyle oluşan bir “beyaz darbe” olduğu belirtiliyor.
Brezilya’da Covid-19 vakalarının ortaya çıkmasıyla birlikte yaptığı “Bazıları ölecek, onlar ölecek. Üzgünüm hayat böyle. Trafikte insanlar ölüyor diye bir araba fabrikasını durduramazsınız. Nüfusun yüzde 90’ı için bu, en fazla küçük bir grip olacak. 40 yaşın altındaki ölüm oranı önemsiz” gibi umursamaz açıklamalarıyla ve “Brezilya duramaz” kampanyasıyla tepki toplamıştı. Bolsonaro’nun bu çıkışları karşısında 23 eyaletin valisi Bolsonaro’yu dikkate almadan kendi tedbirlerini hayata geçirirken, “Brezilya duramaz” kampanyası yargı tarafından insan sağlığını hiçe sayması nedeniyle yasaklanmıştı. Yine Rio de Janeiro Valisi Wilson Witzel gibi Bolsonaro’ya yakın valilerde desteklerini çekerken; Witzel, Bolsonaro’nun bu yaklaşımı nedeniyle Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanabileceğini dile getiriyor.
Yine Bolsonaro’ya yakın olan Goias eyaleti Valisi Ronaldo Caiado Bolsonaro’nun önlem almaması halinde, insanların sivil itaatsizliğe başvurabileceğini ve toplumsal bir patlama çıkabileceğini dile getirmişti. Nitekim Brezilya’da süren siyasi krizin altyapısında ekonomik kriz de yatıyor. Krizin doğrudan etkilendiği kesimler ise hemen her ülkede olduğu gibi emekçi sınıflar. Bolsonaro Mart ayı sonunda Kongre’ye patronların çalışanlarını herhangi bir yükümlülük altına girmeden işten atılabilmelerini sağlayan bir yasa göndermiş ve yasanın açığa çıkmasıyla birlikte Ekonomi Bakanı Paulo Guedes twitter hesabından bunun bir “yanlışlık”tan kaynaklandığını belirtmek zorunda kalmıştı.
“Korku yayarak Brezilya’yı iflasa sürüklemek istiyorlar. Hastalığın en iyi tedavisi çalışmak. Eğer birisi çalışabiliyorsa, işe geri dönmeliler. Saklanamazsınız. Kaç gün süreceği belli bile olmayan bir zaman boyunca evde karantina olamaz” gibi ifadeleri kullanan Bolsonaro’nun yaklaşım biçimi hepimiz için oldukça tanıdık. Bolsonaro’nun başını çektiği otoriter-sağ rejimler sadece Brezilya’da değil, tüm dünyada toplum sağlığını hiçe sayarak ekonominin çarklarını döndürme derdinde. Bu durum emekçi sınıfların da tepkisini fazlasıyla çekiyor. Brezilya’da da yapılan anketlerde toplumdaki desteğinin % 33’e kadar düşmüş olması bunun göstergesi. Tersine aynı anketler salgına karşı radikal tedbirler öneren Sağlık Bakanı Luis Mandetta’ya verilen desteğin % 76’ya yükseldiğini gösteriyor.
Brezilya egemen sınıflarının temel korkusu toplumun alt kesimlerinin başını çekeceği bir toplumsal patlama. Yıllardır ekonomik ve siyasi krizlerin pençesinde kıvranan Brezilya emekçiler ve yoksul halk, geçtiğimiz seçimlerde faturayı ülkeyi 14 yıl yöneten ve bu krizin altyapısını yaratan İşçi Partisi’ne kesmişti. Ancak Bolsonaro gibi faşist bir siyasal öznenin bu derin krizi çözebilmesinin mümkün olmadığını görmek çok uzun sürmedi. Şimdi ise egemen sınıflar içerisinde topal ördeğe dönüşen Bolsonaro rejimine ordu aracılığıyla bir pansuman yapma ihtiyacı hissedildiği görülüyor.
Latin Amerika’da Brezilya örneği tek değil. Arjantin, Şili, Ekvador gibi ülkelerde de ekonomik krizler ve toplumsal muhalefetin yükselişi birbirine paralel seyrediyor. Şili ve Ekvador geçtiğimiz yıl önemli isyanlarla sarsılmıştı; Arjantin’de ise geçtiğimiz yıl yapılan seçimlerde emekçiler faturayı IMF dostu Mauricio Macri’ye keserken, seçimi Peronist Alberto Fernandes seçilmişti. Ancak Peronizmin geçmişi de Arjantin’deki siyasal ve ekonomik krize çözüm yaratma yeteneğinden yoksun olduğunu göstermektedir.
Latin Amerika halklarının kaderleri ortak, sorunları da aynı şekilde. Burjuva rejimlerin verebilecekleri tükenirken, kıta askeri darbeler ve emperyalist müdahalelerle her daim acının ve gözyaşının merkezi olma özelliğini sürdürüyor. Bugünde Venezuela ve Bolivya örneklerinde bunu görüyoruz. Kıtanın ve ezilen-sömğrğlen halklarının kurtuluşu kıtasal bir devrime sıkı sıkıya bağlı!