Bombalarla Yaşamak – Ali Niyazi Erden

1556a40f13d18f14572f8964a5c624894a28a718 Aksiyon filmlerinden alışık olduğumuz bir sahneyi yaşıyoruz. Filmin etkileyici finalinde, kahramanımız, kötü adamın yerleştirdiği zaman ayarlı bomba ile karşı karşıya kalır. Bombayı açar. Karşısına çeşitli renklerde kablolar dökülür. Patlamayı engellemek için doğru kabloyu kesmesi gerekmektedir. Hangisini kesmesi gerektiğini düşünür. Peşi sıra patlayan bombalar diyarı haline gelen AKP Türkiye’sinde de bunun benzeri bir durum ile karşı karşıyayız. Sabah evden tedirgin ayrılıyoruz. Akşam eve sağ döndüğümüz için şükrediyoruz. Haberleri açıyoruz. Yakalanan canlı bombaların haberlerini izliyoruz. Yakalan(a)mazsa… O zaman internete sarılıyoruz. Çünkü ambulans olay yerine yetişemeden, yayın yasağı haber merkezlerine yetiştiriliyor. Zaman giderek azalıyor. Sıradaki patlamayı engellemek için bizim de doğru kabloyu kesmemiz gerekiyor. Peki, doğru kablo hangisi?

AKSİYON FİLMLERİNİN ARANAN KÖTÜ ADAMI

Baştan söyleyelim; bugün bütün bombalar RTE’nin tek kişilik  iktidarını sürdürmesi uğruna patlamaktadır. Tabi kendisinin herhangi bir patlamayı üstlendiğini görmedik; ama bu katliamları neden yaşamakta olduğumuza kısaca göz gezdirirsek durum daha net anlaşılacaktır.
Bundan üç-dört sene kadar önce; Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu’ya dair kurduğu alt-emperyalist hayallerin ürünü olarak bir sabah uyandık ki Suriye ile kanlı bıçaklıyız. Hükümet kademesi “Esad” yerine “Esed” demeye başlamış. Esad’ın diktatörlüğünden bahisler açılıyor. Televizyon kanallarında bir şeyler yapılması gerektiğinden
bahsediliyor. Derken 2013 senesi Mayıs ayında Reyhanlı’da aynı gün iki bombalı saldırı gerçekleşti. O gün anladık ki bir şeyler yapılmay çoktan başlanmış. O sıralar Ortadoğu siyasi arenasının gelecek vadeden genç aktörlerinden IŞİD’in adı Türkiye’de henüz o kadar bilinmiyordu.

Öğrenmek için çok beklemedik. Birkaç ay sonra IŞİD; Ortadoğu’da yaptığı katliamlarla önümüze çıkıyor, bu sırada hükümet üyeleri bu cihatçılar için “öfkeli bir gruptur” demekle yetiniyordu. Süreç, Pakistan’ın yaşadığı süreci anımsatıyordu. Yıllarca Afganistan’a karşı buradan destek gören cihatçı çeteler de, nihayetinde Pakistan’ın
Peşaver kentine saldırmıştı. Peşaver’de bir kiliseye ayin sırasında gerçekleştirilen saldırıda 78 kişi katledilmişti. Marksist Bakış dergisinin Mayıs 2015 sayısında çıkan “Suriye Afganistan’laşırken,
Türkiye Pakistan’laşıyor mu?” başlıklı yazıdan aktaracak olursak:
 

“İktidar bugüne kadar kaybedileceği açık olan bir kumarı sürdürmeye çabaladı ve halen de yanlışı hem kendi hem de bölge halklarının boynuna dolamakta kararlı. Türkiye ile birlikte Suriye’de artık bitmeyeceği anlaşılan bir savaşın içine düşürüldü. Afganistan örneğini göz önüne alın ve sadece öznelerle nesneleri değiştirerek
Suriye denklemine uyarlayın. Türkiye için tehlikeli noktalardan birisi de bu savaşın ortasında yalnızlaşma yaşamaktır. Esad’ı devirmek için bugüne kadar İslamcı çetelere desteği esirgemeyen ABD öncülüğündeki Batılı emperyalist kapitalistler de artık sahadaki varlıklarını gevşetmiş durumdalar. Ancak Türkiye’nin böyle bir şansı
bulunmuyor. Geri dönülemez nokta çoktan aşılmış durumda.”

Öyle de oldu. IŞİD, sınırdan içeri girdi. Haziran 2015’de HDP’nin Diyarbakır mitinginde, Temmuz 2015’de Suruç’ta SGDF’nin Kobani için yaptığı basın açıklaması sırasında, Ekim 2015’de Ankara Garı önünde Barış Mitingi yürüyüşü başlamadan evvel; hepsini IŞİD’in üstlendiği katliamlar meydana geldi. Tabi artık yaşanan bu katliamlar AKP’nin umurunda değildi; çünkü barış süreci çoktan ortadan kalkmıştı.
Barış süreci de Tayyip Erdoğan’ın hayallerinin bir parçasıydı.Mitinglerde çıkıp analar ağlamasın dedi. Şivan Perwer ve İbrahim Tatlıses’e birlikte türküler söyletti. Gelgelelim hükümetin başarısızkelimesi bile yetersiz kalacak Suriye politikaları sonucu; Ortadoğu’nun büyük abisi olmak üzere çıktığı yolun sonunda Erdoğan, Ortadoğu’nun aile üyelerine umutlar verip kandıran uzak akrabası konumuna erişmişti.

AKP’nin içerde ve dışarda güç kaybettiği bu ortamda, HDP yerel seçimlerdeki başarısının da getirdiği rüzgârla genel seçimlere parti olarak girme  kararı aldı. “Seni Başkan Yaptırmayacağız!” sloganıyla seçimlere son hız girdi. Bu
seçimlerde HDP’yi barajın üstüne çıkaran başarı AKP’yi de tek başına iktidar olmaktan alıkoydu. AKP giden oyların önemli kısmının barış süreciyle kaybedilen milliyetçi oylar olduğunun farkındaydı. Sonuç olarak Tayyip Erdoğan çözüm masasını devirdi, kırdı ve yaktı.
Çıkan ateş geçtiğimiz yaz boyunca, AKP’nin tekrar tek başına iktidar olduğu Kasım seçimlerine kadar Kürt illerini kavurdu. Doğru yolda olduğunu anlayan AKP seçimlerle de durmadı. Bahsi geçen illerde operasyonlar hala sürüyor. Bu operasyonlar da karşılığında misillemeleri doğurdu. TAK isimli grup Ankara Merasim sokak ve Güvenpark’taki
patlamaları üstlendi. Ve bugün, başta da söylediğimiz gibi Türkiye bir patlamalar diyarı haline geldi.

Eğer Suriye’ye girme sevdasıyla yıllarca buradaki cihatçı çeteler beslenmese, sınırlar cihatçı otobanına dönüşmese bugün IŞİD’in üstlendiği patlamaları yaşar mıydık? Ya da Haziran seçimlerinde kaybettiği oyları geri almak için (ve biraz da intikam hırsıyla) Kürt sorununda savaş konseptine tekrar dönülmese bugün TAK’ın üstlendiği patlamalar yaşanır mıydı?
Burada bir parantez açıp TAK’ın sivil halkıhedef alan eylemlerinden de bahsetmemiz lazım. Yukarıda açık şekilde AKP’nin işine yaradığını söylediğimiz bu katliamlar, hem sol mücadeleye, hem de Kürt halkının mücadelesine ciddi zararlar vermektedir. Çoğunluğu emekçilerden oluşan sivil halka yönelik bu eylemlerin savunulacak bir tarafı
yoktur. Sadece bu yazının konusu gereği söylenmesi gereken şey; bu eylemlerin sorumlusunun da yine AKP olduğudur.  Şehitler geldikçe oylarımız artıyor diyenler kimdi hatırlayın.

 

HANGİ KABLOYU KESMELİ?
time-bomb-strapped-to-earth-4882504Yazıya başlarken sıradaki bombanın nasıl durdurulacağı sorusunu sormuştuk. Bugün her yerde yükseltilmeye çalışılan milliyetçi duygular -tam da RTE’nin işine yarayacak şekilde- sıradaki bombanın patlamasına kalan zamanı hızlandırmaktadır. Erdoğan’ın tek kişilik iktidarını sağlamlaştırabilmek için etnik-mezhepsel çatışmaları özellikle
kaşıdığı akıldan çıkarılmamalı ve buna destek veren tüm görüşlerin karşısında durulmalıdır. TAK’ın sivil halka yönelik saldırılarının egemenlerin işine yaradığının ifşa edilmesi, Kürt halkının AKP’ye karşı meşru direnişinin savunulması ve enternasyonalist  bir dayanışma ile ortak ibrenin bir an evvel RTE’ye çevrilmesi gerekiyor.

Erdoğan yakın zamandaki bir konuşmasında “Terör, Gezi’den daha büyük bir tehdit değildir” diyerek çözüm yolunu ağzından kaçırdı. Aradan üç sene geçmesine rağmen Gezi’nin dillerden düşmemesi pek çok şeyi anlatıyor. Sokak, siyasal gücün kimde olduğunun göstergesidir. Gezi zamanı sokaklar bizimdi. Ardından RTE’nin eliyle kaosa sürüklenen Türkiye’de sokakları kaybettik. Erdoğan’ın bugün yaşananların karşısına Gezi’yi çıkarması bu yüzdendir.

Bugün, haklı olarak, insanlar can korkusuyla evlerine çekilmiş durumdalar. Patlayan bombaların AKP iktidarına en büyük faydası budur. Sokaklar ve beraberinde siyasal güç, egemenlerin eline kalıyor. AKP’ye karşı mücadelenin tekrar yükselmesinin yolu sokağa tekrar hakim olmaktan geçiyor. Bunun da örgütlü mücadeleden başka yolu yok.
Arada AKP ya da başka gruplar kısa süreli barış dönemleri sağlayabilir. Ama gücünü kandan alan ve ayakta kalabilmek için emekçilerin mücadele hattını etnik/mezhepsel ayrımlarla bölen egemenler kalıcı barışı
tesis etme yetisinden yoksundur. Bunu sağlayabilecek olan yalnızca emekçilerdir. Bu filmin kahramanı onlardır. Nihayetinde doğru kabloyu kesip, bu düzene bir son vererek sıradaki bombaların patlamasını önleyebilecek güç onların elindedir.

 

KATEGORİLER
ETİKETLER