Bir Güzel Ana, Bir Güzel Adela | Büşra Uyar
Türkiye Sineması; barındırdığı nice trajediye rağmen bu topraklarda insana gülmeyi öğreten en önemli şey. Çocukluğumuzda ilk defa izlediğimiz -hiçbir zaman ilk izleyişimizle sınırlı kalmayacak- o filmlerde, onlarca güzel insanın içimizde bir yer edindiğini hissettik; o yer edinen güzel insanlardan biri de Hazife Ana, Masalcı Teyze; Adile Naşit’ti. Herkesin köşe bucak sakladığı adıyla, Adela Özcan. Adı çoğumuzun bildiği şekilde Adile Naşit değildi. Çünkü o, bu topraklarda yaşama şansı bırakılmamış Ermeni halkının bir parçasıydı. Bütün yeteneğine rağmen pek çok Yeşilcam emekçisi gayrı-Müslim gibi o da adını değiştirerek “kabul görme”ye maebur bırakılmıştı.
Adela’nın hayatı ne Hafize Ana kadar “evlatlarına” doyabildiği bir hayat oldu, ne de Masalcı Teyze gibi çocuklarına hikayeler anlatıp onlarla kahkaha atabildiği bir hayat. Tiyatrocu, şen bir ailenin içinde doğmuştu; Anne Amelya Hanım tiyatro oyuncusuydu, baba Nacit Bey de öyle. On dört yaşında, babasını kaybettikten sonra Adela, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda buldu kendini, ve kamera karşısına ilk geçisi 1947’de çekilen Yara filmi ile gerçekleşti.
1952 yılında oğlu, Ahmet dünyaya geldi. Adela, oğlu ilkokul ikinci sınıftayken oğlunun kalbinde bir delik olduğunu öğrendi. Ahmet geçirdiği operasyon sonucu ameliyat masanından kalkamamışken, yalnızca on altı yaşındaydı. Adela bu haberi aldığında doğum günüydü. Ve tüm acılarına rağmen o gün, yine o sahnede insanları güldürdü. Acılarına rağmen insanları güldürmekten vazgeçmedi tek gün malesef bununla sınırlı değildi. 1982 yılında, yine bir oyun arasında eşi Ziya Keskiner’in hayatını kaybettiğini öğrendi. 1983 yılında Cemil İnce’yle evlendi, ama bunu herkesten saklayarak yaptı, ve 1987 yılında bağırsak kanserinden dolayı eşi hayatını kaybetti.
İnsanın yüreğini burkan hayat hikayesine rağmen Adela’nın sinema ve tiyatro hayatı pe çok güzel filmler ve tiyatro oyunlarıyla doldu. Ertem Eğilmez ve Kartal Tibet’le birlikte güldürü filmlerinde çalışan Adela, bir zamanlar bu topraklarda kaliteli mizahın olduğunun en büyük göstergesi oldu bizim için. Ve oynadığı birçok film, salt mizah için ortaya konulmamıştı. Mizahın hayatla, acılarla, burukluklarla yoğrulduğu bu filmlerde Adela; gözlerimizi nere çevirsek, orada görebileceğimiz bir “ana” oldu her zaman.
Bugün tanıyacağımız herhangi bir insanın gülümsemesinin temelinde yatar Adile Naşit, yani Adela Özcan. Oysa asıl ismi yıllardır saklanılır, yıllardır Ermeni kökenleri ya gizlenir ya da amiyane bir tabirlerle “yumuşatılmaya” çalışılır. Hayatının her saniyesini sanata adamış, her çocuğu “kuzucuğu” olarak gören bu güzel kadını tüm gerçekliğiyle, tüm acılarıyla ve ismiyle anmak ona verecebileceğimiz en naif hediyedir. İyi ki doğdun Hafize Ana, iyi ki doğdun Adela!