Beklenenler Gerçekleşiyor, Hem De Hızla!
17 Aralık, 2013
Türkiye siyasetinin tam da seçimler arifesinde perde gerisinden yeniden dizayn edileceği iyice belli olmuştu. Kasetler, skandallar, operasyonlar ve gözaltılar… Türkiye buna alışmıştı alışmasına ama, çok kudretli gözüken başbakan T.Erdoğan’ın böyle bir asmetrik savaşta bu şiddete hedef olması, taşların nasıl da yerinden oynatılabildiğini bir kez daha gösterdi. 17 Aralık tarihi önemli bir kırılma anı olarak tarihe geçmeye aday.
Türkiye yakın zaman kadar birçok örneğini yaşadığı siyasi operasyon dalgalarından birisiyle güne başladı. Bugüne kadar ulusalcı askeri ve sivil bürokrasinin kilit isimlerini, Kürt yurtseverlerini, gazetecileri, aydınları, sosyalistleri, üniversite öğrencilerini cezaevlerine dolduran AKP iktidarının bu kez kendisi hedef durumunda. Olağan şüphelilerin başında Gülen cemaati geliyor. Diğer taraftan ABD’nin de T.Erdoğan’dan kurtulmak istediği ya da en azından bir güç sınırlaması getirmek niyetinde olduğu biliniyor. Hemen her hafta NewYork Times, Economist, Guardian gibi emperyalist basının en etkili organlarında çıkan makalelerde AKP yerden yere vuruluyordu. Kısacası, AKP’ye yapılan operasyonun uluslararası arka planı bulunuyor. Uluslararası güçlerle derin ilişkileri olan Gülen cemaatinin de bu tarz karanlık işlerde uzman olduğunu biliyoruz.
Cemaatin ilk hamlesi dün gerçekleşti. Hakan Şükür AKP’den istifa ederken, daha önce AKP tarihinde eşine az rastlanır bir olaya imza atarak istifa mektubunda doğrudan Başbakan Erdoğan’ı hedef aldı. Hakan Şükür “Türkiye’de eğitimin halledilmesi gereken onlarca problemi varken, sanki sorunun tek kaynağı dersanelermiş gibi göstermek hakperest bir yaklaşım değildir. Bu yaklaşım tarzı partinin 11 yıldır temsil ettiği çizgiyle örtüşmemektedir. Daha önce, gösterilen tepkilerden ötürü bazı kararlarından dönme erdemi gösteren Sayın Başbakan’ın bu konudaki bütün ısrarlı anlatımlara, sitemlere ve taleplere kulaklarını tıkamasını anlayabilmiş değilim.” ifadelerini kullanmıştı.
İstifanın üzerinden 24 saat bile geçmemişken bu kez ucu iktidarın 4 bakanına uzanan operasyonlar başladı. Cemaat medyasının “Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu” adını taktığı operasyonda Ali Ağaoğlu gibi AKP döneminin sembolik iş adamlarından, Halk Bankası Genel Müdürüne, AKP’li Fatih Belediye Başkanı’ndan, bakanların oğullarına uzanan 49 kişi gözaltına alındı. Hatta doğrudan emniyet teşkilatından sorumlu olan İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu gözaltına alınanlar arasında. Kanal D Haber savcının elinde AKP’li bakanlardan birisinin 1,5 milyon dolar rüşvet alırken çekilmiş görüntüleri olduğunu iddia ediyor. Yandaş basının sahiplerinden birisinin kızının kasetlerinin dağıtımda olduğu konuşuluyor. Herkes AKP’nin karşı hamlesini beklerken Gülen cephesinin daha özgüvenli olduğu anlaşılıyor. Kısacası egemen güçler arasındaki meydan savaşı geri döndürülemez bir noktaya gelmiş durumda.
Operasyon neticesinde ortaya çıkan bazı gerçeklere ayrıca başlık açmak gerekmektedir. Operasyonun önemli noktalarından birisi, AKP’nin 11 yıldır kurduğu yolsuzluk rejimini ayyuka çıkartabilecek gelişmelere kapı aralamasıdır.
Erdoğan’ın ve AKP iktidarının millete hizmet olarak götürdüğünü ballandıra ballandıra anlattığı projelerin neredeyse büyük bölümü yol, toplu konut, köprü, havaalanı gibi yatırımlardan oluşuyor. Yıllardır önemli bir kesim bu projelerle birlikte AKP’nin kendine yakın müteahhit ve iş adamlarına ciddi rantlar sağladığını ifade etse de iktidarın medya ve devlet aygıtı üzerinde kurduğu hegemonya bu yolsuzlukların gündeme gelmesinin önünü tıkıyordu. Artık bu durum çatırdamış görünüyor. AKP iktidarı artık eski rahat günlerini mumla arayacak ve istim üstünde oturacaktır.
Öte yandan Hakan Şükür’ün istifası ve yaşanan operasyonların ardından AKP’nin kendi kadroları arasında çalkantı yaşanıp yaşanmayacağı belirsiz. Ancak ilerleyen dönemde su alan gemiyi terk edenlerin sayısının artması işten bile değil.
Dershane tartışmalarıyla başlayan Cemaat-AKP savaşı artık başka bir boyutta gelişecektir. Zira son hamle cemaatin devlet içerisindeki gücünü kullanmaktan çekinmeyeceğini ortaya koyuyor. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında Türkiye siyasetinde derin kırılmalara yol açabilecek böyle bir operasyonun uluslararası bir konsensüsle gündeme gelmesi olasıdır. Nitekim geçtiğimiz aylarda Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA)’nın birçok ülkenin liderlerini dinlediği ve dinlenenler arasında Erdoğan’ın da bulunduğu belirtilmişti. İlerleyen süreçte meselenin oğullarla sınırlı kalmaması, babaların da kıskaca alınması olasılık dahilindedir.
Peki, iki düşman arasında yaşanan bu çetin çarpışmada devrimciler nerede durmalıdır?
Biliyoruz ki AKP gibi azılı bir iktidarın alaşağı edilmesi ancak toplumsal muhalefetin yumruğuyla, sokaklardan gelen bir tepkiyle gerçekleşirse tarihsel bir anlam kazanabilir. Çünkü ancak bu şekilde adaletsizlik, yolsuzluk, çelişki üreten bir sistem ortadan kaldırılıp; daha adil, insancıl ve eşit bir düzenle ikame edilebilir.
Bugün yaşanan çatışmada AKP’nin zayıflatması açıkça görüleceği üzere cemaati, belki daha soft bir “AKP”yi güçlendirecektir. Özünde ise sistemin emekçi düşmanı karakterinde bir değişim yaşanmayacaktır.
Geçtiğimiz yaz Gezi Direnişi ile başlayan süreçte toplumsal muhalefet ciddi bir şans yakalamış ve AKP’yi paçasından sarsmıştı. Direniş gerisinde önemli bir miras ve öykü bırakmış olsa da, etkisi iktidarın sarsılmasından öte bir sonuç yaratmamıştı.
Gezi Direnişi’nin başlattığı süreç bugün açıkça görüldüğü üzere egemen sınıflar tarafından devralınmaktadır. Bugün birçok düzen içi unsur artık gidici olduğunu gördükleri AKP’nin cesedi üzerinde tepinmek için fırsat kollamaktadır.
Gezi Direnişi’ni yaratanlar bu fırsatı onlara bırakmamalıdır. AKP’yi, yolsuzluklarını, sınıf düşmanı karakterini her alanda yeni direnişler yaratmak için teşhir etmelidir. Egemen sınıflar tepindikçe ortaya saçılan pisliklerini onlara karşı bir silaha dönüştürmelidir.
Bir yandan yetmez ama birbirinizi yiyin derken; emekçiler, gençler, ezilenler sokaklarda AKP’sinden Cemaatine bütün sınıf düşmanlarını alaşağı etmenin yolunu açmalıdırlar.
KATEGORİLER Karışık
ETİKETLER yolsuzluk