Barzani Referanduma Giderken… – V.U. Arslan

Barzani Referanduma Giderken… – V.U. Arslan

Barzani, her türlü itiraza ve gözdağına karşı Kürdistan’ın ayrılığı için referanduma gitme kararında ısrarlı, ama Ortadoğu’da 3-5 gün bile planların değişmesi için çok yeterli bir süre. Bakıp göreceğiz. Peki, Türkiye işçi sınıfı ve devrimcileri bu konuda nasıl bir tutum almalıdır?

Tamam, yeni Kürdistan devleti Barzani’nin çiftliği olacak.

Tamam, yeni Kürdistan ABD ve İsrail’in müttefiki olacak.

Bunlar gerçekler, ama mesele bu şekilde ortaya konursa bizim de şunları sorma hakkımız belirir: Türkiye devleti kimlerin çiftliğidir? Türkiye devleti, bölgede ABD ve İsrail‘in uzun erimli ortağı değil midir?

Bunlar da gerçekler. Hesaba katmamız gereken bir başka gerçek de en az yüz yıldır direnen, en ağır bedelleri ödemiş ezilen Kürt halkının ulusal özlemleridir. Şimdi bunca acı ve bedel varken kalkıp Kürt emekçilerine “ulusal özlemleriniz boş, sosyalist devrimler Ortadoğu’yu sarıncaya kadar bekleyiniz” mi diyeceğiz?

Şovenizmden kopmuş sınıf bilinçli bir işçi, sorunu bu şekilde ortaya koymaz. Koyarsa Kürt sınıf kardeşlerini kaybedeceğini, sınıf mücadelesinden koparacağını, onları kendi milli davasında izole edeceğini bilir. Oysa en büyük Kürt kenti ne Erbil’dir, ne de Diyarbakır. En büyük Kürt kenti İstanbul’dur. İşte bu nedenle Kürt sorunun çözüleceği yer de İstanbul’dur.

Bunun adı da Türk ve Kürt işçilerinin sınıf mücadelesindeki birliğidir. İleri işçiler, Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını savunduklarını, şovenizmle mücadelede en tutarlı enternasyonalistler olduklarını göstermek durumundadırlar. Aradaki güven ve mücadele bağları bu şekilde gelişecektir. Kürt işçilerin sosyalist devrimci saflara kazanılması için hayati önemdeki konu budur.

Ulusların kendi kaderini tayin hakkını tanımadan Türk ve Kürt işçilerinin devrimci mücadele birliği sağlanamaz. Yani Halepçe’de kimyasal gazlarla katliama tabi tutulmuş bir halk olan Kürtlere çeşitli bahanelerle “sen bağımsız olamazsın” dersen ağzınla kuş tutsan Kürt emekçileri kazanamazsın. O Kürtler ki şovenizmin ve örtülü milliyetçiliğin kokusunu çok uzaklardan alırlar.

Bu bağlamda yaklaşan referanduma Barzani, İsrail vb’lerini gerekçe göstererek karşı çıkmanın anlamı, Türkiye’deki şoven kampanyanın bir ucundan tutmak demektir. Bir devrimci görevi ise önce yaşadığı ülkenin emperyalist saldırgan politikalarına karşı çıkmaktır. Yani, Kürdistan referandumu meselesinde öncelikle işgal ve saldırı tehditlerine karşı durmak gerekir.

Kürt sorununda dikkat edilmesi gereken bir kritik nokta daha bulunuyor. Barzani’nin İsrail ve ABD ile bağları aşikar, ama Rojava’da YPG’nin ABD ile sıkı işbirliği de aşikar. Genel olarak Kürt hareketinin ABD ve AB ile ilişkisi de öyle. Şimdi durum buyken, tartışılan referandumu Barzani ve İsrail-ABD ile bağlar üzerinden reddetmek demek, Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkı programını pratikte reddetmek demektir. Lenin’in ulusların kendi kaderini tayin hakkı prensibi (UKKTH), ulusal önderliğin burjuva programının farkında olarak ve buna rağmen ezilen ulusların ayrılma hakkı dahil kendi kaderini belirlemesi hakkını ifade eder. Lenin, şu ya da bu emperyalist gücün durumdan istifade ediyor olmasının UKKTH programının reddedilmesi için geçerli neden olmadığını vurgulamıştır (*).       

Türkiyeli devrimcilerin soruna bakıştaki çıkış noktası budur. Liberal ya da milliyetçi bir sürü Ortadoğu uzmanı ve diplomatın içinden şovenizm fışkıran bir dolu analizi, bizler için boş laftan öte anlam taşımaz. Devrimcilerin de gazetecilik ve analistlikten çok farklı uğraşları vardır.

Bizler Ortadoğu’da hüküm süren emperyalist kapitalist barbarlığa, kardeş savaşlarına dur demenin dışında bir “çözüm” tanımayız. Bunun yolu da  İstanbul’dan, Antep’ten, İzmir vb’nden yükselecek işçi-emekçi hareketidir. Bunun olmazsa olmazı da Türk ve Kürt işçilerin birliğidir. Emperyalist-kapitalist sistemin kimlikler-medeniyetler çatışması oyununu bozacak güç burada yatmaktadır.

Evet, yine soralım: Barzani berbat bir ağa, patron ve işbirlikçi değil midir? Öyledir, O’nunla da hesabı ulusal sorunun ağır yükünden kurtulmuş Kürt devrimcileri görecektir. Sayıları hiç de çok az olmayan gerçek Kürt devrimcileri, Kürdistan’da kendi milliyetçilikleriyle mücadele edecek, azınlıkları koruyacak, ilhaklara, işgallere ve ulusal savaşlara karşı çıkacak; sosyalizmin bayrağının yükselmesi için enternasyonalizmin şaşmaz savaşçıları olacaktır. Tüm çabamız Ortadoğu’da devrimci Marksist bir ağın oluşması içindir. Unutmamak gerekir ki bu çabada en baş görev biz Türkiyeli Marksistlere düşmektedir. Kürdistan referandumu konusunda da çıkış noktamız, ulusların kendi kaderini tayin hakkı politikası ile Türk ve Kürt işçilerinin mücadele birliğidir.     

(*) Lenin :”“Nasıl ki, örneğin Latin ülkelerde olduğu gibi cumhuriyetçi sloganların halkın aldatılması ve malî soygun amacıyla burjuvazi tarafından kullanılması durumları, sosyal-demokratların cumhuriyetçiliklerinden vazgeçmeleri için bir neden olamazsa, aynı şekilde bir emperyalist devlete karşı ulusal kurtuluş savaşımından, bazı durumlarda bir başka “büyük” devlet tarafından. aynı ölçüde emperyalist amaçları için yararlanılması hali de, sosyal-demokratların, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını reddetmelerine neden olamaz.” (Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, Sol Yayınları, s.146)

       

KATEGORİLER
ETİKETLER