Avrupa Parlamentosu Seçimlerinin Ardından – Emre Güntekin

26 Mayıs, 2014
Dün 28 ülkede gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu seçimleri, Avrupa’nın siyasal olarak yeni bir çıkmaza girmeye başladığının göstergesi oldu. Birçok ülkede kitleler tarafından krizlerin müsebbibi olarak gösterilen klasik burjuva düzen partileri kan kaybetmeye devam ederken, sahneye yavaş yavaş kitlelerin düzene karşı öfkelerini daha keskin söylemlerle ifade eden sağ radikal siyasal unsurlar hakim olmaya başlıyor. Bu durum Avrupa genelinde burjuva siyasetinin işlerliği açısından alarm zillerinin çalmaya başladığının göstergesi oldu. Emekçi sınıflar açısından ise asıl tehlike işaretlerinden birisi burjuva düzen içerisindeki siyasal ve iktisadi kriz ortamında asıl yükselişi faşist, aşırı sağcı, Neo-Nazi grupların göstermiş olmasıdır.
En dikkat çekici sonuçlardan birisi Yunanistan’dan geldi. Uzunca bir süredir ekonomik krizin emekçi sınıfların belini büktüğü ve egemenlerin PASOK ve Yeni Demokrasi Partisi aracılığıyla kesinti paketlerini hayata geçirmeye çalıştığı ülkede sağ ve sol ülke siyasetindeki gücünü artırdı. Seçimlerden SYRIZA % 27 ile birinci parti olarak çıkarken, faşist Altın Şafak % 10 oy aldı. Neredeyse girdiği her seçimde oylarını artıran Altın Şafak’ın oy potansiyelini artırmasının yanında, ciddi bir sokak gücü bulunuyor. Ülkede sınıf mücadelesinin büyümesi potansiyeline karşı Altın Şafak’ın Bulgaristan’daki özel kamplarda kontgerilla eğitiminden geçirildiği biliniyor. Emekçi sınıfların mücadelesi Syriza’yı ön plana çıkarırken, AB’ye yaklaşım konusunda Syriza’nın ikircikli bir tavır takınması ve kitlelerin taleplerine yeterince yanıt verememesi aşırı sağın ilerleyen dönemde daha etkin hale gelmesine neden olacaktır.
AB’yi domine eden ülke olan Almanya’da Merkel’in Hristiyan Demokrat Partisi % 35,7 oy alırken, Sosyal Demokrat SPD % 27,2, Yeşiller ise % 10,7 oy aldı. Almanya’da da ırkçı NDP % 0,8 oy alarak 1 milletvekili çıkardı. Asıl dikkat çekici yükselişi ise AB karşıtı, sağcı AfD (Almanya İçin Alternatif Partisi) gerçekleştirerek % 6,8 oy aldı.
Fransa’da aşırı sağcı Marine Le Pen’in Ulusal Cephesi % 25 oy alırken, Francois Hollande’ın Sosyalist Partisi % 14 oyla büyük bir yenilgi aldı. Bu sonuç ülkede siyasi deprem olarak nitelendirildi. Le Pen’in Ulusal Cephesi 2009 seçimlerinde % 6,3 oy almıştı.
İspanya’da ise iktidarda bulunan Mariano Rajoy’un Halk Partisi ile Sosyalist İşçi Partisi’nin (PSOE) çift partili tekeli kırılmış görünmektedir. 2009 yılında yapılan seçimlerde % 38,78 oy alan PSOE’nin oyları % 23’e düşerken, parti alınan yenilgi sonrası olağanüstü kongreye gitme kararı aldı. Avusturya’da Merkez Sağ Parti % 27,1, Sosyal Demokrat Parti %24 oy alırken; en dikkat çekici yükselişi aşırı sağcı Özgürlük Partisi gerçekleştirdi ve % 20 oy oranına ulaştı. İngiltere’de aşırı sağcı UKIP (Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi) % 28’le zafer elde ederken sağın yükselişini somut olarak gösterdi. UKIP 2009 yılında yapılan seçimlerde % 16 oy almıştı.
Seçim Sonuçlarının Maddi Temelleri
AP seçimlerinde sol partilerin ve bilhassa radikal sağ oluşumların yükselişi sistemin tıkanıklığını göstermektedir. Avrupa halkları ve özellikle gençlik on yıllardır kendilerini yöneten burjuva düzen partilerine ve sistemin kendisine karşı inançlarını giderek yitirmektedirler.
Yunanistan, İtalya, İspanya ve İrlanda gibi ülkelerde AB egemenleri tarafından dayatılan bütçe kesintileri ciddiye alınması gereken bir sosyal tepki yaratmaktadır. İşsizlik, yoksulluk, evsizlik gibi krizin dayattığı çelişkiler giderek güçlenirken; bunun sorumlusu olarak fatura AB’ye kesilmektedir. Seçimlerde özellikle AB karşıtı partilerin yükselişi bu tepkiye bağlanmalıdır. Ancak birçok ülkede AB karşıtlığı yanısıra göçmen düşmanlığı gibi unsurlar aşırı sağa güç katmaktadır. Bunun yanısıra oldukça büyük bir kesim tepkisini sandıklara gitmeyerek gösteriyor. Seçimlere katılım 1970 yılında yapılan seçimlerden itibaren giderek azalırken, % 43.1 gibi tarihin en düşük seviyelerine gerilemiş durumda. Bu da umutsuzluğun bir göstergesi.
Avrupa basını da özellikle sonuçların yerleşik düzen partileri için bir uyarı niteliği taşıması gerektiğine vurgu yapıyor. En dikkat çekici sonuçlardan birinin gerçekleştiği İngiltere’de Guardian “Nigel Farage, uzun süredir vaat ettiği siyasi depremi sonunda gerçekleştirdi. Ukip Avrupa parlamentosu seçimlerinden galip çıktı ve ülke içinde de oldukça başarılı. Euro karşıtı politikalarıyla tanınan parti, İngiltere modern tarihinde bir dönüm noktası oldu. İlk kez muhafazakârlar ya da Labour (İşçi Partisi) dışında bir parti ulusal alanda seçim kazandı. Ukip’in yüzde 28’lik oy oranı, yerleşik partiler için bir uyarı niteliğinde. Yirmi yıl önce Ukip ancak yüzde 1 oranında oy alabiliyordu…” sözleriyle durumu özetledi.
Fransız Liberation gazetesi ise Le Pen’in seçim zaferi için şu ifadeleri kullandı: “Bekleniyor olmasına rağmen Ulusal Cephe’nin zaferi Fransa ve tüm Avrupa’yı sallayacak bir deprem olarak kalmaya devam edecek. Marine Le Pen’in diğer Avrupa düşmanı partilerle birlikte elde ettiği zafer, Avrupa fikrine karşı gerçek bir tehlike teşkil ediyor. Fransa’da yıllardır hüküm süren bu virüsün, tasarruf politikalarına karşı öfke oluşmuş ve dış göçe karşı endişenin büyüdüğü bir takım Avrupa Birliği ülkelerine de yayılabilir. Bu hastalıkla mücadelede tek yardım edebilecek olan, seçmenlerine karşı doğru sözcükleri bulmak zorunda olan demokratik partiler…”
AB Çıkış Değil, Çözüm Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri’nde!
Özellikle son on yılda yaşanan iktisadi krizden çıkış yolu bulmakta zorlanan AB egemenleri, çözümü krizin ağır yükünü emekçi sınıfların üzerine yıkarak bulmaya çalışıyor. Bir zamanlar “emeğin Avrupası” olarak pazarlanan emperyalist AB projesi “sömürü Avrupası”na dönüşmüş durumda. Öte yandan birçok ülkede yabancı düşmanlığı, toplumsal muhalefete düşmanlık giderek artarken; demokrasi söylemleri birçok ülkede yerini otoriterliğe terk ediyor. Avrupa ülkeleri içerisinde ulusalcı bakış açısı, bir ütopya haline dönüşen kapitalist sistem altında birleşik Avrupa fikrini imkansız kılıyor.
Radikal sağın ve faşist hareketlerin yükselişinde sol unsurların zayıflığının ve kitle hareketine verdiği güvensizliğin etkisi bulunuyor. Örneğin Yunanistan’da Syriza, Fransa’da NPA (Yeni Antikapitalist Parti) gibi örnekler düzene entegre olarak kendilerine umut bağlayan kitleleri hayal kırıklığına uğrattılar. Syriza Yunanistan siyasetinde kesinti paketine karşı çıkan kitlelerin desteğiyle önemli bir değişim yaratsa da; AB ile uyum sağlamış ve faşist hareketin güçlenişi karşısında kitleler önünde bir frene dönüşmüştü.
Var olan unsurların emekçiler için bir alternatif olamayacağı gerçek. Avrupa’da emekçi sınıfların gerçek kurtuluşu, yalnızca işçi sınıfının mücadelesinin mümkün kılabileceği Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri fikrinde yatıyor. Bu amaç doğrultusunda Avrupa emekçi sınıflarının kıtasal bir Bolşevik öncüye ihtiyacı bulunmaktadır.
KATEGORİLER
ETİKETLER