Asgari Ücrete Mahkum Olmayalım! Düşük Ücretlere ve Vergi Yüküne Karşı Mücadeleye!
Asgari ücret görüşmeleri başladı ve sürüyor. Mevcut ekonomik kriz tablosu ve iktidarın bugüne kadar emekçilere karşı aldığı konum düşünüldüğünde emekçilerin insanca yaşamaya yetecek bir asgari ücrete 2021 yılında kavuşup kavuşamayacağı şüpheli. Her şeyden önce asgari ücretin ne kadar artacağını belirleyen şey sınıflar arası güçler dengesi ve şimdilik sınıf mücadelesinin sermaye ve iktidarını emekçiler lehine bir tavize zorlayacak düzeyde olmadığını da görebiliriz. Bu durağanlık yıllardır toplumun çalışan nüfusunun neredeyse yarısının oldukça düşük bir asgari ücretle yaşamaya mahkum edilmesinin temel nedeni. Dahası mesele sadece asgari ücretle çalışanları ilgilendirmiyor. Türkiye’de ortalama ücret yıllar içerisinde giderek asgari ücrete yakınsarken; asgari ücretin üzerinde bir ücretle çalışan kesimleri de doğrudan etkileyecek.
DİSK-AR’ın geçtiğimiz günlerde yayınladığı Asgari Ücret Gerçeği Araştırması AKP’li yıllarda ücretlerin nasıl eridiğini ve asgari ücretin nasıl standart haline geldiğini ortaya koyuyor. 2006 yılında aylık ortalama ücret ve maaş geliri asgari ücretin yaklaşık 2 katı iken, 2019’da asgari ücretin 1,41 katına geriledi. Araştırmaya göre asgari ücretin yüzde 20 fazlası ve altında ücret alan işçilerin sayısı 9,7 milyonu yani bütün ücretli çalışanların % 50’sini bulurken; tüm ücretli çalışanların yüzde 64’ü ise (12,5 milyon işçi) asgari ücretin altı ile asgari ücretin bir buçuk katı arasında bir ücret elde ediyor. Asıl çarpıcı olan nokta ise, 7,5 milyon insanın (bütün ücretli çalışanların yüzde 38,3’ünün) asgari ücret bile kazanamaması!
Kadınlar, bu tablonun en karanlık yanını oluşturuyor. Araştırmaya göre asgari ücrete erişemeyenlerin oranı genelde yüzde 17 iken kadınlarda bu oran yüzde 25’i aşıyor.
Asgari ücret düzeyinde ve daha düşük ücret alanların oranı genelde yüzde 38 iken, kadınlarda yüzde 49’a yükseliyor. Kadınların yarısı asgari ücret ve daha düşük ücretlerle çalışıyor.
AKP’nin adaletsiz vergi politikası, neredeyse tüm vergi yükünü emekçi nüfusun üzerine yıkmaya dayalı. Örneğin, daha önceden var olmasına rağmen Demirören’e satıldıktan sonra şans oyunları üzerindeki katma değer vergisi bile kaldırılırken; emekçilerin temel yaşamsal ihtiyaçları üzerindeki vergi yükü yerli yerinde duruyor. Bunun da ötesinde birlikte iş tuttuğu patronların vergileri ikiletmeksizin silinirken; emekçilerin gelirleri üzerinden alınan vergiler devlet bütçesinin yükünü büyük oranda çekiyor. Asgari ücretli çalışanlar da yine brüt maaşlarının % 33,4’ü (983 TL) vergi ve kesintilere gidiyor. Böylece asgari ücretli bir işçi 365 günün 122 günü vergi ve kesintiler için çalışıyor.
Asgari ücretin üzerindeki ağır vergi yükü yine AKP’li yılların bir ürünü. 2002 ve 2003 yıllarında asgari ücret üzerindeki ilk vergi dilimi tarifesi asgari ücretin 15-16 katı üzerinden başlatılırken, 2020 yılında ilk vergi dilimi 7,5 kata kadar geriledi.
Asgari ücretin reel değeri de yine AKP’li yıllarda büyük oranda geriledi. Merkez Bankası’nın yıllık ortalama Cumhuriyet altını fiyatlarına göre 2003 yılında asgari ücretin yıllık tutarı ile 25 Cumhuriyet altını alınabilirken 2020’de yıllık net asgari ücretle sadece 10 Cumhuriyet altını alınabilmektedir.
Görüleceği üzere AKP’li yılların kazananı sermayedarlar, kaybedeni ise on milyonlarca yoksul emekçi oldu. Bu tabloyu değiştirmek için mevcut durumdan daha fazla mücadeleye ihtiyacımız var. Emekçiler, derhalde düşük ücretlere ağır vergi yüküne karşı sesini yükseltmeli ve meydanın boş olmadığını iktidara ve patronlara göstermelidir.