Arjantin İzlenimleri – V.U. Arslan

Arjantin İzlenimleri – V.U. Arslan

Arjantinli devrimci Marksist partilerle enternasyonalist bağlarımızı güçlendirmek için 3 yıl aradan sonra yeniden Buenos Aires’teydim. Dünyanın en güçlü sınıf hareketinin, en güçlü devrimci Marksist yapılanmaların ve en güçlü kadın mücadelesinin var olduğu bu ülke bizleri mıknatıs gibi kendisine çekiyor. Bizim için çok önemli deneyimlerle geri dönüyoruz, çok verimli temaslarda bulunduk ve en önemlisi enternasyonalist bağları derinleştirmek adına kritik adımlar attık.

Türkiye’ye dönüş için havaalanına doğru yola çıkarken gözümüz TV’ye takılıyor. Arjantin’in en çok izlenen kanallarından birisi devrimci Marksist örgütlerin Piquetero (varoş yapılanmalarından) Polo Obrero’nun eylemine canlı yayında bağlanıyor, liderlerden birisine doğrudan sorular yöneltiyor. Tam bitti derken bu sefer de bir kadın cinayetinin zanlısının serbest bırakılmasına tepki olarak eyleme çıkan kadınların yürüyüşüne canlı bağlantıya geçiliyor. Ve biz artık yola çıkmak zorundayız. Arjantin’de eylemler hiç bitmiyor, devrimcilerin toplumsallaşması üst düzeyde. Burjuva TV’ler de toplumsal hareketleri ve eylemleri görmezden gelemiyor. Biz de “Arjantinli devrimciler ne kadar şanslı” diye imrene imrene havaalanının yolunu tutuyoruz.   

Ekonomik Kriz ve Sınıf Mücadelesi

Ağustos ayında Dolar/TL 7.2 seviyelerini gördüğünde bütün dünya Türkiye ile beraber Arjantin’i konuşuyordu. İki ülke ekonomisi de dışarıdan yüksek faizle gelecek borç paraya bağımlı. Faizler tavan yapınca gerekli acil para bulundu, Arjantin’de iktidarın imdadına IMF yetişti. Böylelikle tepetaklak düşüşte olan iki ülke ekonomisi bir nebze olsun stabilize oldu. Ama ne pahasına?

Arjantin’de faizler %60, enflasyon %50 seviyesinde. Hayat pahalılığındaki artışı biz de deneyimledik. 3 yıl öncesine kıyasla artık Arjantin, Türkiye’den daha pahalı bir ülke haline gelmiş. Bozuk metal paralar neredeyse tedavülden kalkmış. Yoksulluğun arttığını söylemeye bile gerek yok. Bu defa sokakta yatan çok daha fazla insanla karşılaşıyoruz. Ama Arjantin, başta Paraguay, Bolivya ve Venezuela olmak üzere Latin Amerika genelinden göç almaya devam ediyor. Kıtanın geri kalanındaki yoksulluğu siz hayal edin.

Arjantin işçi sınıfının sendikalaşma oranı %60’ları geçiyor. Hatırı sayılır bir kayıt dışı çalışma oranı söz konusu olsa da sendikalaşma düzey çok yüksek. Sendikal bürokrasinin büyük çoğunluğu sağ ve sol Peronistlerden oluşuyor. Diğer taraftan devrimci Marksist yapılanmaların sendikalarda ciddi bir gücü var ve birleştiklerinde sendikal bürokrasiyi devirdikleri durumlar oluyor. Öğretmenler, tersane işçileri, lastik ve metalürji iş kolu ile kamu çalışanları arasında militanlık ve devrimci Marksist örgütlenmelerin etkisi yoğunlaşıyor. Macri hükümetinin neoliberal saldırıları yanında kapanan işyerlerinden ötürü de işçi sınıfı üzerinde bir baskı var. Sinirler gergin. Macri, son bir yıldır neoliberal saldırıları hayata geçirmek isterken işçi eylemleri ile boğuşmak zorunda kaldı ve irtifa kaybetti. Eylemler militan ve sert geçiyor. IMF’nin kesinti paketlerini uygulamak, işçi sınıfının belirleyici bir yenilgi alması olmaksızın mümkün olmayacak. Örneğin burjuva devlet aygıtı eğitime daha fazla para ayrılması gibi taleplerle aylardır grevde olan öğretmenlere karşı saldırıya geçemiyor, bunun yerine bekle gör ve zaman kazanma taktiği uygulayabiliyor.

Arjantin solu neticede cuntayı yıkmış bir sol. Demokratik haklar konusunda ciddi bir duyarlılık ve özgüven var. Burjuva devlet savunmada ve son derece dikkatli. 7 yıl önce devrimci Marksist Mariano Ferrayno’nun katledilmesinden ötürü yüz binler sokağa inmişti. Katiller ve azmettiricisi sendika ağaları halen hapisteler. Cuntanın liderleri hapiste öldüler. Polisle çatışmalar şiddetlenirken eylemlerde yaralananlar oluyor. Ama bir protestocunun öldürülmesi durumunda iktidarın buna dayanamayacağı konuşuluyor. Atina’da 15 yaşındaki Alexis’in öldürülmesinden sonra şehrin haftalarca çatışma alanına dönmesini hatırlıyoruz.

Piquetero Hareketi

Arjantin’de 2001’deki isyandan sonra yoksul mahalleler ve işsizlerle ilgili önemli kazanımlar elde edildi. Bunlardan birisi de sosyal yardımların devlet, valilik ya da belediye eliyle değil bizzat o mahallelerde faaliyet gösteren örgütler eliyle dağıtılması hakkının elde edilmesi geliyor. Kiliseye bağlı örgütler, sol Peronistler ve müttefikleri dışında bazı devrimci Marksist örgütler de yoksul halka yönelik sosyal yardımların dağıtımı işini üstlenmiş durumda. Partido Obrero (PO) ve MST bunların başında geliyor. MST’nin eski ama aynı zamanda son derece görkemli olan genel merkezinin garajında bulunan tonlarca gıda malzemesinin hemen her gün kamyonlarla çeşitli mahallelere gönderildiğine tanıklık ediyoruz. MST’nin 100 civarında mahallede ofisinin olduğunu ve varoş çalışmasının çok geniş bir alana yayıldığını öğrendik. Kimi devrimci Marksist örgütler (PTS gibi) Piquetero çalışmasını eleştirerek devletin sosyal tansiyon düşürme çabalarına bu örgütlerin alet olduğu şeklinde bir itiraz getirse de mutlaka bir şekilde yapılacak bu yardım dağıtımının devrimci sosyalistlerce gerçekleştirilmesinin eleştirilmesini anlamakta güçlük çekiyoruz. Halkla klieantalist bir ilişki kurulduğu şeklinde eleştiri de bu mahallelerde sosyalist bir destek tabanının elde edilmesi durumunda boşa düşüyor. Ayrıca örgütlü işçi hareketiyle varoşlardaki işsiz ve yoksul halk tabanının birleşmesi fırsatı devrimci harekete büyük bir güç ve enerji kazandıracaktır. Kısacası 2001 isyanı sırasında elde edilen bu hakkın bir benzerinin dünyada başka hiçbir yerde var olduğunu sanmıyoruz. Arjantin’deki hükümetler bu hakkı ortadan kaldırmak isteseler de isyanla elde edilmiş bu hakkı ortadan kaldırmak hiç de kolay bir iş değil.

Kadın Hareketi

Arjantin’de kadın hareketinin gücünü hissetmemek mümkün değil. Kadın haklarına dair bir mesele oluştuğunda tüm kentlerde sokağa dökülen bir refleks gelişmiş. Kadının toplumdaki yerinin de oldukça güçlü olduğunu gözlemledik. Sosyalist örgütlerde de kadınların belirli bir ağırlığı var. Kadınların odaklandığı konu ise kürtaj hakkı mücadelesi, Aborto Legal. Öyle ki bu mücadelenin simgesi yeşil bandanayı insanların kollarında, çantalarında, kafe ve barlarda asılı olarak görüyoruz. Muazzam bir sembolleşme olmuş ve uluslararası bir nitelik kazanmaya doğru ilerliyor. Arjantin, geleneksel olarak kilisenin ağırlığının olduğu bir ülke. Mevcut papa Francisco da Arjantinli. Katolik kilisesi çeşitli sivil toplum örgütleri ile toplumsal etkisini muhafaza etmeye çalışıyor. Varoş bölgelere yapılan sosyal yardımlarda bu örgütler etkin. Bizlere kilisenin ana damar olarak Kirchnercilere yakın durduğu söylendi. Bunun dışında kiliseye bağlı kurumların sol Peronistlerle ve Maocu parti PCR ile de güçlü bağları var. Kilisenin kürtaj hakkına karşı şiddetle mücadele ettiğini söylemeye dahi gerek yok. Gerek kadın hareketi gerekse de sosyalist kanatta kilise gericiliğin odak noktası olarak görülüyor. Öyle ki katedrallerin önünde yarı çıplak kadınların protesto eylemi yapması gayet sıradan. Kilisenin devlet ve toplumdaki rolüne karşı laiklik talepleri gündeme geliyor. Bunun dışında Evanjeliklerin de giderek yaygınlık kazandıkları söyleniyor ki Evanjelikler Macri’nin bile daha sağındalar. Brezilya’da bu grubun çok daha etkili olduğu ve etkin bir şekilde Bolsanaro’yu desteklediğini belirtelim.

Devrimci Marksist Örgütler

Troçkist örgütler Arjantin solunu ve sınıf mücadelesini tamamen domine ediyor. Stalinist cenahtan Arjantin Komünist Partisi yıllar içerisinde iyice çaptan düşmüş. Politikası da alenen reformist. Kayda değer bir örgüt olan Maocu PCR ise kilise ile iş tutan ve Kirchnerizme yakın bir grup. Alternatif bir siyaset olmak gibi bir dertleri de yok, daha çok Kirchnerizmonun sol kanadında yer alıyorlar. Troçkistlerin tuttukları pozisyon ise çok önemli. Uzun yıllar iktidarda kalan ulusalcı reformist Kirchnercilere de karşı çıkan devrimci sosyalist bir alternatif olarak sınıf hareketinin lideri durumundalar. Troçkist örgütlerde 3 kuşağı aynı kavgada yer alırken gözlemliyoruz. Kökleri geçmişe dayanan Arjantinli Troçkistler, coşkuları, çalışkanlıkları ve militanlıkları ile yükselecek sınıf mücadelesi dalgasına hazır durumdalar. Sınıf hareketi içerisinde köklenmişler ve Buenos Aires boyunca yüzlerce mahallede büroları bulunuyor. Binlerce kadroyu kapsayan özel bir öncü güçten bahsediyoruz. Yıllarca Venezuela ya da Paraguay’da devrimci parti örgütlemek için çalışıp ülkesine yeni dönen tecrübeli devrimcilerle tanıştık. Konuştuğumuz yapılar profesyonel devrimciliği temel bir konuma almışlar. Bunu Leninizmin bir gereği olarak görüyorlar. Arjantin’i kasıp kavuran cunta döneminde yeraltı faaliyetini örgütlemiş bir kadın yoldaşı yeni üyelere eğitim verirken yakalıyoruz. Bize olan ilgi büyük. Ne de olsa enternasyonalist bir ruh mücadelenin temel yapıtaşı.

Devrimci Marksistlerin ana yapılanması FIT. PTS, PO ve IS’nin oluşturduğu bu “cephe”de öncülük PTS’ye geçmiş görünüyor. %4 civarı oy elde eden FIT kendi içerisinde ciddi çekişmeler yaşasa da istikrarını ortaya koymuş durumda. FIT önderleri ulusal çapta tanınan politik figürler haline gelmişler. TV’lerde sıkça boy gösterebiliyorlar. Diğer taraftan asıl büyük handikap FIT’in gerçek bir cephe oluşturamaması olarak görünüyor. Yani ülke çapında birlikte örgütledikleri fiili mücadele ile sınıf mücadelesine ağırlığını koyan gerçek bir cephe söz konusu değil ne yazık ki. İç gerilimler ve liderlik mücadelesi bunun önündeki en büyük engel. Seçim dönemlerinde birlikte durmak zorunda olan bu 3 yapı daha sonra ise kendi fraksiyonel işlerine geri dönüyorlar. Birliktelikler olmuyor değil, ama çok sınırlı bir şekilde. Bunun dışında FIT diğer Troçkist bileşenlere de kapalı durumda. Sekterlik fazlasıyla sırıtıyor. PTS’nin ortak bir parti kurma çağrısını ise hemen herkes bir manevradan öte bir şey olarak yorumlamıyor. Öyle ki sendikal seçimlerde ve öğrencilerinin temsilcileri seçiminde Troçkistlerin ittifakına PTS’nin destek vermediği durumlar örnek gösterilerek ortak parti önerisinin boşluğu ortaya konuyor. FIT’in dışında kalan Troçkistlerin başını ise MST (Movimiento Socialista de los Trabajadores – Sosyalist İşçi Hareketi) çekiyor. Son dönemde büyümesi hızlanan MST, FIT’ten dışlandığından dolayı kendi işine odaklanıyor. FIT’teki ana partilerin elde ettikleri avantajlı konumu paylaşmaya pek niyetli olmadıklarını söyleyebiliriz. MST liderleri ile yaptığımız görüşmelerde ilkesel konularda anlaşmamız üzerine partimiz SEP ile bir tartışma süreci başlıyor. Bu beraberliğin uluslararası yeni bir devrimci Marksist yapılanma olarak kendisini ortaya koyması büyük başarı olacaktır. MST dışında Nuevo MAS da daha küçük olan ama büyüme sürecinde olan bir başka örgüt. MST ile MAS daha önceki seçimlerde birlikte hareket etmişler ve onlar da hatırı sayıda oya ulaşmışlardı.  

 

G-20 Eylemi

G-20 eylemine karşı düzen partileri birlikte tavır aldılar. Sadece Macri değil Kirchner de halka karşı G-20 eylemlerine katılmayın çağrısı yaptı. Buenos Aires’te çok büyük bir polis teyakkuzu hüküm sürüyordu. İktidar ve burjuva medya eylemin etkisizleşmesi için korku kozunu devreye soktu. Büyük çatışmalardan ötürü halkı tehlikeli anların beklediği şeklindeki yalanlar sürekli devrede tutuldu. Güya bir sağlık çalışanın hastanelerin yüzlerce ölüye hazırlandığı bu yönde önlemler alındığı ve bu yüzden de halkın eylemlere katılmaması gerektiği şeklindeki çağrıları whatsapp’tan doğru ülke genelinde yayıldı. Eylem Türkiye standartlarına göre yine de büyüktü. 10 binin üzerinde bir katılım aslında esas olarak aşırı solun eylemi idi ve eylemi düzenleyenler sayıdan pek hoşnut olmasalar da herkes bunun öncü unsurların eylemi olduğunu söylüyordu. İktidarın yarattığı korku atmosferine, Kirchner’in katılmama çağrısına rağmen toplanan kalabalık yine de başarı olarak görüldü. Tüm toplumda estirilen korku atmosferine rağmen herhangi bir çatışma da olmadı. Emekçi halk tabanından örgütleri zorlayan bir basınç da yoktu. Bu yüzden devrimci Marksist yapılanmalar çatışma inisiyatifi almadılar. Eylem komitesi de herhangi bir kontrol dışı unsurun müdahalesine karşı gerekli tedbirleri almıştı. Kortejler disiplinliydi ve kortejler halatlarla yabancı unsurların girişimine karşı korunuyordu. Başlangıçtaki gerilime rağmen eylemde inisiyatif devrimci Marksist örgütlerdeydi. Çatışmayı uygun zamanda yapmak ve gerektiğinde bu silahı kullanmamak irade ve inisiyatif üstünlüğünü net bir şekilde göstermesi bakımından önemliydi. Bu şekilde burjuva propaganda teşhir edildi ve kitlelerden kopuk bir şekilde de polisle hesaplaşmaya girişilmedi. Alınan karar doğruydu.   

Macri Zor Durumda – Kirchner Peronistleri Birleştirmeye Çalışıyor

Macri iktidarı ekonomik kriz yüzünden sarsılmış durumda. Bir defa karşısında çok güçlü sınıf hareketi var. Neoliberal saldırıları hayata sokmakta büyük zorluk yaşıyor. Geçen yıl aralık ayındaki emeklilik haklarını tırpanlayan yasaya karşı patlak veren çatışmalar oldukça sert geçmiş, ayrıca Macri’nin destek tabanı olan orta sınıflar da protestolara destek vermişti. Bu eylemlerin milat olduğu konusunda herkes hemfikir. Pezo’nun tepetaklak çakılması ve enflasyonun uçuşa geçmesi de Macri’nin ilk zamanlardaki popülaritesini eritmiş durumda. Yine de Macri taraftarı sağlam bir kesim bulunuyor. Biz de her şeye rağmen Macri’yi Kirchner yanlılarına karşı savunanlara şahit olduk. Ülkede siyasi kutuplaşmanın yaygınlaştığını gözlemlemek hiç zor değil. Nitekim Macri anketlerde %35’lerde görünüyor. Macri karşıtlarının ise öfkelerini saklamak bir derdi yok. Bir aşağılama ifadesi olarak “Macrigato” mottosunu kentin duvarlarında görmek mümkün.

Kirchner ise Peronist cepheyi birleştirmeye çalışıyor. Peronist sağ ihtiyacı olduğu anlarda Macri’ye açık destek vermekten çekinmedi. Şimdiye kadar Macri bu destek sayesinde işlerini yüzdürebildi. Kirchner tüm gücüyle 2019 seçimlerine hazırlanıyor. Sokağa karşı hem mesafeli hem de sokağı karşısına almak istemiyor. Uzun iktidar dönemi boyunca kürtajı yasallaştırmayan Kirchner kadınların sokaktaki dev enerjisi karşısında pozisyon değiştiriyor ve kürtaj hakkının savunulmasını sembolleştiren meşhur yeşil bandanayı takıveriyor. Ama kürtaj karşıtları mavi renk üzerinden bastırınca onların mavi bandanasını da takıveriyor. Bu ilkesizlik Peronizmin tipik örneklerinden biri.

Devrimci Marksist hareket ise toplumsal muhalefetin 2019’daki seçimlere odaklanmasını büyük bir tehlike olarak görüyor. Bu durumda Macri karşıtı muhalefette inisiyatifin Kirchner’e geçmesi eşyanın tabiatı gereği olacaktır. Bu durumda da radikal sol sıkışma yaşayacak. Bu yüzden önümüzdeki süreçte sokağın daha güçlü bir şekilde devreye girmesi, grev hareketlerinin yaygınlaşması tabloyu değiştirecektir. Bu durumda Trotskizmo (Troçkizm) saflarını daha da büyütecek ve Kirchner irtifa kaybedecektir. Seçim meselesinde ise FIT ve MST gibi yapılar ellerinden geleni yapıp kendi politikasını inşa edecektir.

Asıl önemli olansa FIT’in diğer bileşenlere kapılarını açması ve gerçek bir mücadele cephesine dönüşmesidir. Devrimci Marksist yapılanmalar 2001 krizinden sonra büyük ve etkili yapılar haline geldiler. Bu sefer daha büyük roller üstlenmeye hazırlar. Bunun için olası bir sosyal patlama ya da işçi hareketi dalgası devrimsel süreçleri gündeme getirecektir.