Arjantin Gözlemleri – Emre Güntekin
SEP adına hem Partido Obrero’nun 20-22 Haziran tarihlerinde gerçekleşecek olan 29. Kongresi’ne hem de sonrasında 24-26 Haziran tarihlerinde dünyanın çeşitli ülkelerinden devrimci örgütlerin ve devrimcilerin katılımıyla gerçekleşecek olan Uluslararası Buluşma’ya katılmak üzere Arjantin’deydik. Arjantin’de kaldığımız 16 gün boyunca enternasyonal ilişkileri geliştirmenin yanısıra ülkenin içinde bulunduğu derin ekonomik ve politik krizi gözlemleme şansımız oldu.
Ekonomik Kriz ve Milei Rejiminin Saldırıları
Arjantin bugün ekonomik kriz dolayısıyla dünyanın en dikkat çekici ülkelerinden biri. Enflasyon Mayıs ayı itibariyle % 276 ile dünyanın zirvesinde yer alıyor. Elbette rakamların soğuk yüzünün yanında, yerinde gözlemlemek krizin boyutlarını somutlaştırıyor. Örneğin, dışarıdan giden birisi olarak enflasyonun ilk etkisini döviz bozudururken yaşıyorsunuz. 100 dolar karşılığı aldığınız banknotları bile taşımak bir problem olabiliyor.
Milei, iktidara geldiği günden bu yana yaptığı kesintilerle enflasyon artış hızını yavaşlatırken, bunu bir başarı olarak pazarlamaya çalışıyor. Elbette bu programın sürdürülebilir olmadığı konusunda hemen herkes hemfikir. Milei yönetimi şimdiye kadar özellikle yerel yönetimlerin bütçelerinden, sosyal haklardan kısarak bütçe açığını emekçiler aleyhine önlemlerle kısmayı başardı. Rejim, özellikle ürün fiyatlarını da ithalatı teşvik ederek sabitlemeye çalışıyor. Ancak döviz darboğazı burada ikinci bir sorunu ortaya çıkarıyor. Ülkenin rezervleri yeni bir develüasyonu frenlemek adına, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, kullanılıyor. Ekonomik krize karşı alınacak önlemler konusunda egemen sınıflar ve özellikle büyük sermaye grupları arasında farklılıklar olsa da; ortaklaşılan temel konu emekçi sınıflara yönelik saldırılar olarak karşımıza çıkıyor.
Ekonomik krizin etkisiyle derinleşen yoksulluğun yarattığı manzaralara başkent Buenos Aires’in hemen her yerinde rastlamak mümkün. Özellikle evsiz insan sayısının fazlalığı hemen her yerde, özellikle kentin merkezden uzak mahallelerine gittikçe artarak, kendisini gösteriyor.
Ancak yoksulluğun ve özellikle Milei ile birlikte uygulanmaya başlanan kesinti paketlerinin etkilerini Buenos Aires’in dış çeperinde yer alan varoşlara gittiğinizde daha net görebiliyorsunuz. Partido Obrero’dan yoldaşların eşliğinde Polo Obrero’nun çalışmalarını yerinde gözlemlemek amacıyla ilk ziyaretimizi Buenos Aires’in merkezine yaklaşık 40 km uzaklıkta yer alan Moreno bölgesinde yer alan Villanueva’ya gerçekleştirdik. Burada bizleri Partido Obrero ve Polo Obrero’nun yerel liderliğini üstlenen Ramon Fernandez ve yoldaşları oldukça dostane bir şekilde karşıladılar. Ramon yoldaş yaklaşık 40 yıldır aynı bölgede yaşadığını ve bu süreçte devletin bölgeye çok az yatırım götürdüğünü; sosyal olanakların zaman içerisinde daha da kötüye gittiğini uzun uzun aktardı. (Ramon, ziyaretimizle ilgili gözlemlerini Prensa Obrera’ya yazdığı yazı ile de ayrıca aktardı.)
Mahalleye girdiğinizde karşınıza çıkan çoğu sıvasız ve çatısı olmayan gecekondular çıkıyor ve buralarda özellikle Peru, Bolivya ve Paraguay gibi ülkelerden gelen göçmenler yoğun olarak yaşıyorlar. Peronistlerin elinde olan belediye ve merkezi yönetim burayı neredeyse kendi haline bırakmış vaziyette. Yoldaşlar, eskiden var olan toplu ulaşımın kaldırıldığını ve insanların merkezi bölgelerde işe giderken büyük zorluklar yaşadıklarını belirtti.
Ramon yoldaş bizleri bölgede çok uzun süre faaliyet gösteren ve fakat neoliberal kesintilerle birlikte zaman içerisinde terk edilerek harabeye dönüşen sağlık merkezine götürdü. Polo Obrero olarak yol kapatma eylemlerinden, imza kampanyalarından oluşan uzun bir eylemlilik süreci sonrasında sağlık merkezinin yeniden faaliyete geçirilmesi kararı alınırken; inşaat çalışmaları biz oradayken devam ediyordu.
Ramon ve yoldaşlarının bugüne dair en büyük sıkıntıları ise Milei’nin iktidara gelmesi ile birlikte, Polo Obrero’nun bölgenin yoksul halkıyla dayanışma amacıyla işlettiği yerel mutfaklara yapılan gıda yardımlarının kesilmesiydi. Rejim gıda yardımlarını artık sadece devletle organik ilişkisi olan ve Conin Foundation gibi kilise ile işbirliği içerisindeki kurumlara yaparken; bu kurumların bölgenin ihtiyaçlarını umursamadıkları ve yardımları yeterli bir şekilde dağıtmadıklarını öğreniyoruz. Polo Obrero bu bölgede daha önce haftada yedi gün yemek dağıtabilirken; artık sadece haftanın 2 günü yemek dağıtımı gerçekleştirilebiliyor ve bu da gönüllü bağışlarla ve dayanışmayla sürdürülebiliyor.
Milei yönetimi göreve geldikten sonra sosyal yardımlarla ilgilenen Beşeri Sermaye Bakanlığı’na atanan Sandra Potavello yerel mutfaklara gıda dağıtımını durdururken; Ramon Potavello’nun adının karıştığı yolsuzlukları da aktardı. Buenos Aires’in birçok yerinde karşılaştığımız “Sandra+Milei=Hambre” yazılamaları halkın duyduğu tepkiyi de gösteriyor.
Dönüş yoluna çıkacağımız son gün ise yine Polo Obrero’nun işlettiği, merkeze yaklaşık 10 km uzaklıkta bir başka mahalleye ziyaret gerçekleştirdik. Burada bize Partido Obrero’nun Jose C. Paz belediyesinden meclis üyesi olan yoldaşları Sandra Becerra eşlik etti. Merkeze daha yakın olmasına rağmen buradaki manzara daha da kötüydü. Yine bozuk yollar ve derme çatma gecekondular; biz gitmeden birkaç gün önce taşan ve kanalizasyon atıklarının toplanması nedeniyle bölge halkının sağlığını doğrudan etkileyen dere yatağı… Gittiğimiz mahallede, petrol rafinerisinin oldukça yakınında yer alması nedeniyle akciğer hastalıklarının da sıklıkla görüldüğü belirtilirken; asıl sıkıntı temiz içme suyuna erişimde yaşanan zorluklar olarak aktarıldı. Bölgeye temiz içme suyu sağlamak adına gerekli altyapı yatırımları yapılmazken, önceki başkan Fernandez döneminde su ihtiyacını karşılamak adına hanelere su depolarının dağıtıldığı ve haftalık olarak su ihtiyacının bu şekilde karşılandığı aktarıldı. Ancak Milei’nin göreve gelmesiyle birlikte başlatılan kesintiler doğrultusunda ücretsiz su temini durdurulmuş ve bölge halkı suyu parayla almak zorunda bırakılmış. Kısaca Buenos Aires’in bu iki varoş bölgesinde karşılaştıklarımız, kapitalizmin geldiği noktada sınıfsal eşitsizliği ne denli derinleştirebileceğinin en açık manzarasını ortaya koyuyor.
Gerçekleştirdiğimiz ziyaretler içerisinde dikkate değer bir başkası ise ülkenin en büyük kapitalistlerinden birine ait olan FATE lastik fabrikasında SUTNA (Sindicato Unico Trabajadortes del Neumático Argentino) sendikası öncülüğünde gerçekleştirilen grevdi. Grevin gerçekleştiği bölge Buenos Aires’te endüstrinin yoğunlaştığı alanlardan biriydi ve FATE dışında Pirelli, Goodyear gibi büyük uluslararası lastik şirketlerinin fabrikalarına da evsahipliği yapıyordu. Fabrika önüne gittiğimizde işçiler yeni yeni toparlanmaya başlarken, fabrikada direniş olduğunun bir göstergesi olarak araba lastiklerini yakmaya başladılar. Grevin sebebi fabrika yönetiminin 97 işçiyi işten atmasıydı ve işçiler buna tepki olarak dönüşümlü bir şekilde greve çıktıklarını aktardılar. Biz gittiğimizde içeride çalışan işçiler bulunurken, 14.00’te sabah mesaisinin bitmesiyle birlikte fabrikada üretim yeniden duruşa geçti. Fabrika önündeki direniş alanından sonrasında sendikanın yakınlarda bulunan merkezine geçtik ve burada sendikanın ve direnişin liderlerinden, aynı zamanda Partido Obrero üyesi olan Juan bizlere hem SUTNA’nın mücadeleci bir sendikaya dönüşümü için Peronist sendika bürokrasisiyle nasıl bir mücadele verdiklerini, ekonomik ve sosyal haklarına dönük saldırılara karşı yaptıkları radikal eylemlilikleri uzun uzun aktardı.
En dikkat çekici nokta ise mücadeleyi salt ulusal bir düzlemden çıkararak uluslararası işçi dayanışmasını örgütlemeye çalışmalarıydı. Örneğin, geçmişte yine yaptıkları benzeri bir grevde otomobil sektöründe lastik tedarikinde yaşanan sınıntılar nedeniyle o dönemin Ekonomi Bakanı ve sonrasında Milei’ye karşı Peronistlerin başkan adayı olan Sergio Massa işçileri yurtdışından lastik ithal etmekle tehdit ediyor. Buna karşın SUTNA’nın yaptığı dayanışma çağrısıyla Brezilya’daki sendikalar böyle bir duruma kalkışılması halinde lastik üretimini durdurmakla yanıt veriyor ve neticede uluslararası sınıf kardeşliği kazanıyor. Juan SUTNA’nın, Brezilya ile birlikte aynı zamanda Meksika ve İtalya’daki lastik sendikaları ile güçlü bağlara sahip olduğunu da belirtiyor.
Milei Rejimi ve Sosyalistler
12 Haziran’da Buenos Aires’te Kongre binası önünde Milei rejiminin geçirmek istediği içeriğinde sosyal hakların budanmasına, özelleştirmelere, madenlerin yağmalanmasının önünü açılmasına yol açacak maddeler barındıran neoliberal reform paketine karşı büyük bir eylem gerçekleştirilmiş ve burada 30’un üzerinde insan gözaltına alınmıştı. Biz 12 Haziran akşamında Buenos Aires’e ulaştığımız için eyleme katılamasak da sonraki günlerde eylemde gözaltına alınanlar için polis merkezi ve adliye önünde gerçekleştirilen eylemlere katılma şansı yakaladık.
Aktarılanlar Milei rejiminin kurmak istediği baskı düzeni hakkında da ipuçları veriyordu: Eylemde gözaltına alınanlar arasında sadece devrimcilerin değil eylemle alakası olmayan insanların ve hatta seyyar satıcıların da bulunduğu belirtilirken; Milei’nin Güvenlik Bakanı ve azılı bir sol düşmanı olan Patricia Bullrich başta olmak üzere rejimin tüm güçleri gözaltına alınanların resmi hükümeti yıkmakla ve darbe girişimiyle suçlanmasını istiyordu. Hatta babası 1976’da gerçekleştirilen darbe sonrasında kurulan cunta yönetimi tarafından donanmada görev verilen bir tarihçi olan; aynı zamanda 2000’lerin başında darbe lideri Jorge Rafael Videla başta olmak üzere insanlığa karşı işledikleri suçlar nedeniyle yargılanan sorumlular için “adalet” arayışını örgütleyen Victoria Villarruel bile davaya müşteki sıfatıyla müdahil olarak tarihi bir ironiye imza atıyordu. Villarruel’in başkan yardımcısı olarak seçilmesi bile Milei rejiminin sol ve sosyalistlere karşı yaklaşımını örnekliyor. Neticede biz oradayken gözaltına alınan insanlar, Milei rejiminin yargı üzerinde kurduğu tüm basınca rağmen; iddiaların da oldukça düzmece olması nedeniyle serbest bırakıldılar.
Ancak çeşitli bahanelerle sosyalistler üzerinde baskı kurulmaya devam ediliyor. Bunun örneklerinden birisi de Partido Obrero’nun ve lider kadrolarının sistematik bir şekilde hedef gösterilmesi. Polo Obrero’nun Eduardo Belliboni aşırı sağcı basın ve rejim tarafından sistematik bir şekilde hedef gösterilirken, hakkında açılan davalarla boğuşuyor. Buenos Aires’te olduğumuz günlerde sağcı bir ulusal gazete olan La Nacion’da Belliboni ve Polo Obrero hakkında karalama haberleri sıkça çıkıyordu.
Bizler de Buenos Aires’te kaldığımız süre boyunca hem 12 Haziran’da gözaltına alınanlar hem de Polo Obrero lideri Belliboni ve yoldaşları için gerçekleştirilen dayanışma eylemlerine, o günlerde 1 Mayıs eylemi nedeniyle Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Demet ve Burak yoldaşlarımızın resimleriyle katılarak yoldaşlarımız için uluslararası dayanışma çağrısı gerçekleştirdik.
Elbette bu durum yukarıda bahsettiğimiz eşitsizlerin derinleşmesinden, hükümetin yoksul emekçileri sefalete itmesinden ve planlanan neoliberal saldırılardan bağımsız değil. Polo Obrero salt bir dayanışma örgütü değil; aynı zamanda bulunduğu bölgelerde devrimci mücadeleyi de örgütlüyor. Dahası rejim geçmişte Polo Obrero’nun önemli bir bileşeni olduğu piquetero hareketinin sosyal patlamalarda nasıl önemli bir rol oynadığını iyi hatırlıyor.
Burada Arjantin siyasetine dair bir parantez açmak faydalı olacaktır. Milei rejiminin baskıları kendi iç çelişkilerinden de kaynaklanıyor. Milei her ne kadar rejimin tüm gücünü kendi etrafındaki dar bir grup etrafında toparlamak istese de, hükümette azınlık durumunda ve kriz karşısında neoliberal programını uygulayabilmek ve de ayakta kalabilmek için eski devlet başkanı Mauricio Macri gibi, Peronistlerin sağ kanadı gibi Arjantin siyasetinin çürümüş figürleri arasından kendisine destek bulmaya çalışıyor. Bu konuda da başarısız olduğunu söylemek de zor; nitekim onunla işbirliği konusunda bu siyasal figürlerin de oldukça istekli olduğu görünüyor. Milei’nin, başbakanlık koltuğundan Nicolas Posse’yi alarak daha önceki hükümetlerde de çeşitli kademelerde görev alan ve Arjantin siyasetinin hemen her öznesiyle ilişkileri bulunan Guillermo Francos’u başbakanlığa atadı. Bu rejimin farklı burjuva siyasi aktörlerin desteğine olan ihtiyacının bir göstergesi olarak yorumlanıyor. Ancak özellikle Bakan Potavello gibi rejimin kirli figürlerinin içine düştükleri yolsuzluk bataklığı sadece kamuoyunun değil, diğer burjuva figürlerin de Milei rejiminden uzaklaşmasını beraberinde getiriyor.
Ancak Milei’ye alternatif olarak öne çıkan esas burjuva güç olan Peronizm’in de kendi içinde krize düştüğünü ve Kirchnerr ile hareket içerisinde son dönemde öne çıkan bir figür olan Kirchnerr’in eski Ekonomi Bakanı ve şimdiki Buenos Aires Valisi Axel Kicilloff arasında bir bölünme yaşandığını belirtelim. Milei de tıpkı diğer bütün otoriter figürler gibi şimdiden sonraki seçimi düşünüyor. Burjuva aktörlerin krizi, eğer emekçi sınıflar ve radikal sol krize ve saldırılara karşı sokak radikalizmini büyüterek yanıt veremezse, Milei’ye ikinci bir dönemin kapısını aralayabilir.
Milei göreve geldiğinden bu yana iki kez ulusal çapta greve gidildi; üniversitelerin bütçelerinin kısıtlanmasına karşı ülke çapında yaklaşık 1 milyon kişiyi harekete geçiren bir öğrenci ve işçi eylemliliği gerçekleşti. Ancak mücadelenin, özellikle işçi eylemliliklerinin bir üst aşamaya geçmesinin önünde sert bir sendika bürokrasisi engelinin yattığı belirtildi. Özellikle ülkenin en büyük işçi sendikaları konfederasyonu olan CGT sendikasını kontrolünde bulunduran Peronist hareketin mücadeleyi mümkün olduğunca kontrolü altında tutmaya çalıştığı ve radikalleşmesine imkan tanımadığı belirtiliyor.
Bir başka dikkat çekici dava da Partido Obrero’nun liderlerinden ve aynı zamanda FIT-U adına Temsilciler Meclisi Üyesi olan Vanina Biasi’nin antisemitizm suçlamasıyla yargılanmasıydı. Milei, seçim kampanyasını İsrail beyrağıyla noktalayacak kadar azılı bir Siyonizm destekçisi ve ülkede Siyonist hareket önemli bir desteğe sahip. Biasi, katıldığı bir TV programında Filistin direnişine destek verdiklerini açıklaması ve Filistin bayrağı kullanması nedeniyle hedef gösterilmiş. Vanina Biasi örneğinde görüldüğü üzere rejim Siyonizmin Filistin’de yaptığı soykırımı eleştirmeyi antisemitizmle eş anlamlı olarak görüyor.
Partido Obrero’nun 29. Kongresi ve Uluslararası Buluşma
Ziyaretimizin önemli sebeplerinden birisi de hem Partido Obrero’nun 29. Kongresi’ne hem de 24-25 Haziran tarihlerinde düzenlenecek olan Uluslararası Buluşma’ya katılmaktı.
PO, 20-22 Haziran tarihleri arasında yaklaşık 230 delegenin ve uluslararası konukların katılımıyla oldukça canlı bir kongre gerçekleştirdi. Yakın zamanda genel merkezlerinin polis tarafından basılmış olması ve parti liderlerinin uğradığı baskılar partiyi önemli bir dönemece sokarken; parti kadroları, özellikle de genç kuşak kadrolar canlılıklarıyla bundan çok etkilenmediklerini gösteriyorlardı.
Baştan anlatmak gerekirse ilk olarak PO’nun öncülüğünü üstlendiği Asociación Gremial Docente de la UBA (Buenos Aires Üniversitesi Öğretim Görevlileri Birliği) tarafından düzenlenen kongre hazırlık toplantısına katıldık. Burada ağırlıklı olarak kongreye hazırlık için yazılmış olan ve Arjantin’in iç siyasetine dair güncel meseleler tartışıldı. Elbette Milei’nin iktidara gelmesiyle birlikte aşırı sağ ve faşizm başlığı ön plandaydı; ve rejimin karakteri konusunda ciddi bir tartışma gerçekleştirildi. Biz de burada Türkiye’de hüküm süren Erdoğan rejimi üzerinden örneklerle tartışmaya katkı sunduk.
Kongrede ise PO lideri Gabriel Solano’nun yaklaşık 3 saat süren açılış konuşmasının ardından ilk iki gün çeşitli başlıklarda komisyon toplantıları gerçekleştirildi ve biz de diğer uluslararası örgütlerin temsilcileriyle birlikte uluslararası komisyondaki tartışmalara katıldık. Buradaki tartışmalarda ise Ukrayna ve Filistin meselelerinde alınması gereken tavır, Çin ve Rusya’nın emperyalist rekabet içindeki konumları ve karakterleri, özellikle Avrupa’dan gelen delegasyonun gündeme taşıdığı AB karşısında alınacak tutum gibi başlıklar üzerinden tartışmalar gerçekleşti.
Kongrenin ikinci gününde komisyonların raporlarının tartışılmaya başlanmasının ardından bizimle birlikte İtalya, Yunanistan, Şili, Peru, Brezilya, Küba’dan gelen konuklar kongreyi selamlayan konuşmalar gerçekleştirdiler. SEP adına gerçekleştirdiğimiz konuşmada Arjantin’de sınıf mücadelesinde gelinen son noktayı yerinde gözlemlemek, rejim tarafından Partido Obrero ve Polo Obrero’ya yönelik baskılarla uluslararası dayanışmayı büyütmek ve işçi sınıfının uluslararası devrimci öncüsünün inşasında somut bir adım atabilmek için bulunduğumuzu; özellikle başta Ortadoğu olmak üzere emperyalist savaşlar ve kapitalist krizle boğuşan coğrafyalardaki emekçilerin ve ezilenlerin kurtuluşu için kapitalizmle hesaplaşmaktan başka seçenek bulunmadığını dile getirdik.
24 Haziran’da Partido Obrero’nun genel merkezinde ilk ayağı gerçekleştirilen Uluslararası Buluşma ise SEP adına bizim, Partido Obrero’nun, Yunanistan’dan NAR (New Left Current)’ın, İtalya’dan ise TIR (Tendencia Internacionalista Revolucionaria)’ın güncel uluslararası meseleler üzerine uzun sunumları ile başladı. SEP olarak konuşmamızın ağırlığını Ortadoğu’da Filistin direnişine dair alınması gereken tutum ve siyasal İslam’ın güncel durumu oluşturdu. Özellikle tartışmaların kilitlendiği en önemli iki nokta Çin ve Rusya’daki rejimlerin karakterizasyonu ve Hamas gibi siyasal İslamcı örgütler karşısında alınacak tutumlardı. Gelinen noktada Ortadoğu’da siyasal İslamcılığın, İran Devrimi’nden başlayarak yaklaşık 40 yıllık süreç içerisinde iflasla sonuçlandığını güncel örneklerle betimlerken; devrimcilerin Hamas ve Hizbullah gibi siyasal İslamcı hareketlere karşı illüzyonlar yaratmaktan kaçınmasını ve Ortadoğu’da bağımsız bir sosyalist inşayı öncelik etmeleri gerektiğini belirttik. Uluslarası Buluşma’nın ikinci günü ise yayınlanması planlanan deklerasyon metni üzerine tartışmalarla geçti. Sonuç olarak ortaya emperyalist savaşlara ve kapitalist krize karşı uluslararası enternasyonalist devrimci güçleri birleşik mücadeleye çağıran bir metin çıktı.
26 Haziran’da Buenos Aires Üniversitesi’nin Sosyal Bilimler Fakültesi’nde gerçekleştirilen büyük buluşmada uluslararası temsilciler konuşmalar gerçekleştirirken, uluslararası bir birleşik mücadele cephesinin oluşturulması konusunda ortak bir fikre ulaşıldığı tekrar vurgulandı.