Aleviler Yeni Bir Hedef mi? – Derya Koca
Sedat Peker, Alevilerin dikkatli olması gerektiği konusunda uyarıda bulunup, “Devamlı Alevilik konusuna değinmemin sebebi Derin Mehmet’in adamları tarafından geçmişte Gaziosmanpaşa’daki kahve saldırısından çok daha büyük bir eylem yapılıp, ülkede kaos çıkarma planlarını boşa çıkarabilmek içindir. Planları bir cemevine saldırıdır” diyerek açıklama yapmıştı.
Derin devletin adamı olarak Sedat Peker, devletin Kürtlere ve Alevilere yönelik gerilimleri nasıl kullandığını, sayısız insan katletmekten çekinmeyeceğini biliyor. Tam da bu nedenle Alevilerin ve Kürt halkının en meşru taleplerinin bile çözümünün bu düzende mümkün olmadığını aslında istemeden de olsa belirtmiş oluyor.
Alevi halkının bu topraklarda hiçbir zaman düzenle başı hoş olmadı: Alevilerin baskılanmasının kökeni, Osmanlı devletinin kurumsallaşma aşamasında farklı öğretileri benimseyen inanç gruplarına yönelik baskısına ve İran Safevi devletinin politik etkisini kırmak için kendi topraklarındaki Alevilere her türlü zulmü reva görmesine kadar gider. İmparatorluktan cumhuriyete devamlılık sağlayan Sünni devlet anlayışı, şekil değiştirerek devam ettiğinden Alevi halkının gördüğü baskılar sürmüştür.
Hilafeti kaldırdığı için Alevilerin sahip çıktığı cumhuriyet aradan geçen yüzyılda Aleviler için tam bir hayal kırıklığına dönüştü. Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle Sünni anlayış sürdü, Alevilik düşmanlaştırıldı, hedefe kondu. Osmanlı’da, devletin zulmünden kaçarak dağ köylerinde yaşamış olan Aleviler, 1950’lerde kırdan kente göçün yoğun biçimde yaşanmasıyla birlikte yoksul kent emekçileri oldu ve bu dönemde iç göçle kurulan Alevi mahalleleri devrimci mücadelenin deyim yerindeyse üsleri oldu. Baskılar bu mahallerden hiç eksik olmadı. 71 Muhtırası’yla ezilemeyen devrimci mücadeleyi kazımak isteyen egemenler, 70’ler boyunca Alevi katliamlarına başvurdu. Bu amaçla, CIA beslemesi Ülkü Ocakları faşist terörü yaygınlaştırarak devrimcileri, demokrat aydınları, Alevileri katletmeye başladı.
CIA ajanı Robert Alexander Peck, 1978 yılı boyunca Aleviler ile Sünnilerin birlikte yaşadığı mahalleleri gezmiş, Alevi-Sünni çelişkisi üzerinden hızlı bir kutuplaşma yaratabileceği düşüncesinin verilerini de ortaya koymuştu. Ülkü Ocakları’nın “komünistler Kızılbaştır” denkliği ile faşist terör egemenlere hizmet edecek en uygun ideolojik zemine çekildi. Peck’in ziyaretleri sonrası Maraş ve Çorum’da Aleviler katledildi; Amasya’daki katliam denemesi, Yeni Çeltek madencilerinin tüm yöre halkını “Alevi Sünni bir olsun faşistler kahrolsun” sloganı etrafında örgütleyip nöbet tutmaları sonucu bertaraf edildi.
12 Eylül, Alevilerin yok sayıldığı iklimi derinleştirdi. Ilımlı İslam ve dindarlaştırılmış toplum yaratma hedefi uygulamaya konmuştu: Zorunlu din dersleri, imam hatip okullarının ve Kur’an kurslarının yaygınlaştırılması, Alevilerin köy ve mahallelerine camiler inşa etme…
1990’lar Türkiye’si, çok sert bir İslamcı-faşist iklime sahipti. Kürt isyanı karşısında devlet; köy boşaltmaları, faili meçhulleri, ülkücü mafyayı, Hizbullah’ı, suikastleri devreye soktu. Toplumsal muhalefeti bastırmak için giderek daha yoğun biçimde kontrgerilla yöntemlerine başvuruluyordu. 90’lar boyunca kamu emekçilerinin ve işçilerin mücadelesi de büyümüştü; KESK kurulmuş ve büyük bir sokak gücüne dönüşmüştü. 89 bahar eylemlilikleriyle bir emekçi baharı yaşanırken 1991’de büyük madenci yürüyüşü ile sokaklar yeniden emekten yana büyük bir atılım sağlamıştı.
Tam da bu ortamda Alevilerin “şeriat” korkuları derinleştirilerek devlete ve orduya yedeklenmeleri sağlanacaktı. 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta, Mart 1995’te Gazi Mahallesi’nde gerçekleştirilen katliamlar, laikliği savunan aydınların katledilmesi bu ortamı yarattı, 28 Şubat askeri muhtırasının temel taşları döşendi.
AKP dönemine geldiğimizde Madımak Katliamı’nın sanıkları aklandı; sanık avukatları AKP’den milletvekili oldu. Suriye savaşı boyunca Alevileri hedef gösteren AKP, kapılara işaretler koyan cihatçılar özgüven aşıladı. Ortadoğu’yu mezhepçilikle şekillendirmek konusunda aktif rol oynayan AKP, korkunç Alevi katliamlarına destek verdi.
Alevi halkı için AKP iktidarı her yönüyle yaşanmaz bir düzen anlamına geliyordu: 2013 yılında Gezi direnişi başladığında ayaklanmanın en güçlü üsleri yine Alevi mahalleleri oldu; 7 Gezi şehidi Aleviydi.
Bugün AKP, derin bir bunalım yaşıyor. Taban desteği düşerken Erdoğan’ın iktidar hırsının her türlü yöntemi mubah gördüğü tecrübesi ile şu soru soruluyor: “Aleviler yeni bir hedef olabilir mi?”
Şurası açık ki AKP’nin özel ihtiyaçları, bir kez daha “kaosa” ihtiyaç duyuyor: Deniz Poyraz tam da bu nedenle katledildi ancak ülkede de son yılların tecrübeleri artık bu tür cinayetlerin kullanılma kapasitesini azaltıyor. Yine de örgütlü olmak, uyanık olmak, tetikte olmak zorundayız.
Uzun yıllardır laiklik saiki ile CHP’den medet uman Alevi halkı bu zamana kadar bir kazanım elde edemedi. Sosyalistlerin, emekçi radikalizmi programı etrafında Alevi halkının eşit yurttaşlık taleplerini mücadeleye katması; demokratik mevzileri savunması ve Alevi mahallelerinde örgütlenmeyi bekleyen genç ve dinamik kitleleri sınıf mücadelesiyle buluşturması en iyi savunma hattını örmek olacaktır. Ülkenin tarihi, Alevi halkının sorunlarının devrimci mücadele dışında hiçbir çözümünün olmadığını ayan beyan ortaya koymaktadır.
Toplumun büyük çoğunluğu olan Sünni halkının Alevi halkına yabancılaştırılması yoluna giden egemenler yalnızca emekçilerin birleşik mücadelesi yöntemiyle yenilebilir.
Açalım kızıl sancağı, geçsin zalimlerin çağı!