AKP’nin Zenginleri-Arzu Görmez
Forbes dergisi geçtiğimiz günlerde 2018’de dünyanın en zenginleri listesini yayınladı. Türkiye’nin en zenginlerinin serveti geçen yıla göre 18,5 milyar dolar artarak 121,4 milyar dolara yükselmiş durumda. Türkiye’de kişisel serveti 1 milyar doların üstünde olan kişi sayısı 2017’ye göre 9 kişi artarak 40’a yükseldi. Milyarderlerin toplam serveti ise 72,4 milyar dolara çıktı. TÜİK tarafından 2016 yılında açıklanan verilere göre en yüksek gelirli %20’lik dilim, toplam gelirin %46,5‘ini elde ediyor. En yoksul %20’lik dilim ise %6,1’ine sahip. Bu rakamlar dolar milyarderlerinin dâhil edilmediği istatistikleri ifade ediyor. Onları da eklediğimizde zengin ile yoksul arasındaki derin uçurum açığa çıkıyor.
Günümüzde sermaye sınıfının ağırlığını TÜSİAD sermayesi oluşturuyor. Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Doğan, Şahenk, Rönesans, Boyner… TÜSİAD sermayesinin önemli bir bölümünü oluşturan bu sermaye grupları Türkiye tarihinde sosyal demokratından sağcısına, darbecisine kadar bütün iktidarlarla katlana katlana büyüyerek bugünlere geldiler. Yani kendilerinden yana oldukça siyasi olarak her iktidarla iş tutabilecek geniş bir mezhebe sahipler.
TÜSİAD sermayesi AKP iktidarıyla demokrasi, insan hakları, Avrupa Birliği gibi konularda zaman zaman uzlaşmazlık yaşasa da gerçekleştirdikleri vurgunlar için iktidara çok şey borçlular. Bu grubun başını çeken KOÇ‘u örnek alırsak, 2006 yılında kamunun elindeki en büyük zenginliklerin başını çeken TÜPRAŞ’ı yok pahasına elde etmişti. Bir diğer çarpıcı örnek de Doğan Holding. Başlangıçta AKP’yi demokrasi şampiyonu ve ülkeyi AB’ye götürecek iktidar olarak pazarlayan Doğan Medya, AKP’nin ilk döneminde Petrol Ofisi gibi bir devi özelleştirme talanında elde edebilmişti. Gelgelelim AKP güçlendikçe daha bağımsız hale geliyor, Doğan’ın daha fazla yağma isteklerine aldırış etmiyordu. Doğan Medya iktidarı eleştirmeye başlayınca da RTE’nin kırbacını sırtında hissediverdi. Tabii TÜSİAD’dan kimse de Doğan Grubu’nu savunmaya yanaşmadı. Neticede Aydın Doğan boyun eğdi, medya grubu küçüldü. Yine de Doğan Medya’nın pozisyonu önemli olmaya devam etti, çünkü yandaş medya izlenmiyordu. Bu durumda Doğan Medya bağımsız yayıncılık görüntüsünü sürdürmeye çalışırken bir yandan da haşmetmeaplarının gönlünü hoş tutmak zorundaydı. Çizgiyi aşan gazeteciler, sunucular, haberciler tabi ki kapının önüne konuldu.
TÜSİAD’ın iktidarla ilişkisini Ali Koç’un şu sözleri özetler nitelikte: “Hiçbir iktidar döneminde bu kadar teşvik edilmedik”. Gezi İsyanı’nda AKP’nin şimşeklerini üzerine çeken KOÇ Grubu’ndan gelen bu sözler çelişkili konumlarını ortaya koyuyor. AB üyesi bir rejim isteyen TÜSİAD, bir yandan da kolay para kazanmanın tadını çıkarıyor. AKP iktidarı da yeri geldiğinde ödül, yeri geldiğinde ceza yöntemini kullanarak bu sermaye gruplarını hizaya getirmesini biliyor.
AKP iktidarı 16 yılda geleneksel sermayedarlarla birlikte kendi sermayedarlarını da palazlandırdı. İhracatın ezici çoğunluğunu oluşturan TÜSİAD kadar güçlü olmasa da TUSKON (Fetocular) ve MÜSİAD üyeleri Cemaat-AKP ortaklığının sağladığı koşullarda atılım yapmış ve Türkiye’nin ilk 500 sanayi kuruluşu listelerine girmeyi başarmışlardı. FETÖ soruşturmasında tasfiye edilenlerden başka Cengiz, Kolin, Limak, Çalık, Sancak, Torunlar, Ağaoğlu… gibi isimler kamu bankalarından aldıkları milyarlarca lira tutarındaki kredilerle bir taraftan özelleştirme ihalelerine katılarak kamu mallarını satın alırken, diğer taraftan gazete ve TV kanallarını satın alarak medyanın patronu oldular ve böylece AKP’ye sırtını dayayan yeni zenginler efendilerine hizmet etmek için yarışır duruma geldiler. Yandaş sermaye yandaş medya aracılığıyla RTE, medyayı neredeyse tamamen kendi borazanına dönüştürmüş, yağmadan kazandıkları milyar dolarların hakkını veren patronlar sayesinde iktidarını pekiştirmişti. Bu şirketler neredeyse bütün faaliyetlerini “inşaat ya resulallah” diyerek inşaat alanında yoğunlaştırdılar.
Örneğin 17-25 Aralık’ta “milletin a… koyacağız” sözüyle gündeme gelen Mehmet Cengiz’in sahip olduğu Cengiz Holding, bugünlerde iktidarın göz bebeği. İktidarla birlikte astronomik bir şekilde yükselen Cengiz, inşaattan enerjiye birçok kamu ihalesini hiç zorlanmadan aldı. EKAP verilerine göre, şirketin yalnızca 2017 yılında 7 milyar 901 milyon liralık kamu ihalesi aldığı ortaya çıktı. AKP ile geliştirdiği sıkı ilişkiler sayesinde 2010 yılında 424.4 milyon liralık vergi borcu silinmişti. Cengiz, AKP’nin en çok önem verdiği Mersin’de Akkuyu Nükleer Santrali, Cerattepe’de Eti Bakır’ın maden arama çalışmaları gibi projeleri de elinde tutuyor.
Cengiz Holding ihalelerde yalnız değil. İhalelerin birçoğuna iktidarın bir diğer rant yiyicileri Kolin ve Limak ile beraber giriyor. AKP’nin yağma üçlüsü haline gelen bu konsorsiyum Akşam Gazetesi ve SKYTURK 360 televizyonunu 60 milyon dolara satın alarak, ‘havuz medyası’ olarak nitelenen oluşuma da katılmıştı. Elektrik dağıtım şirketlerinin birer birer özelleştirilmesiyle ihalelerde yine bu ortaklık baş gösterdi ve 4 büyük bölgenin ihalesini kazandı. Bunlardan en büyüğü BEDAŞ ihalesini 2013’te yaklaşık 2 milyar dolara alırken, yine aynı dönem Akdeniz Elektrik işi de 550 milyon dolara alınmıştı. 2013’te 22,1 milyar Euro’yla 3. Havalimanı ihalesini kazanan Cengiz, Mapa, Limak, Kolin, Kalyon Ortak Girişim Grubu’nun yapımına devam ettiği havalimanı inşaatının geçtiğimiz günlerde yüzlerce işçiye mezar olduğu ortaya çıktı.
Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın uzun süre genel müdürlüğünü yaptığı Çalık Holding ise, 2008 yılında 5 dakika süren ihaleyle ATV-Sabah kanallarının 1.1 milyar dolara almıştı. Nasıl aldığına gelecek olursak… Bu ihaleler için iki kamu bankasından rekor miktarda ve ilk 3 yılı anapara ödemesiz 10 yıl vadeli kredi verildi. Türkiye’nin en büyük ikinci medya grubuna sahip olduktan sonra Çalık, TOKİ’den ihale aldı, Irak’ta enerji işlerini büyüttü; grubun uzun süre genel müdürlüğünü yürüten Berat Albayrak ise AKP’nin enerji bakanı olarak ödüllendirildi.
AKP’nin bir diğer zengini Ethem Sancak Erdoğan’la “Mevlana ile Şems” benzeri bir aşk yaşadığını ilan etmiş bir kişi. Bu aşkın mayasında elbette “duygusallık” var. Ethem Sancak da 17-25 Aralık yolsuzluk olaylarında adını sıkça duyduğumuz isimlerden. Sancak, önce Kanal 24 ve Star gazetesini ardından TMSF tarafından el konulan 360 televizyonu, Akşam ve Güneş gazetesini girdiği ihaleler sonucu kazanmış, böylece medyayı Erdoğan’ın sesine dönüştürmüş oldu. Sancak, 17-25 Aralık döneminde TMSF’nin 985 milyon lira muhammen bedelle satışa çıkardığı BMC’yi -TSK’ya kirpi, kamyon, belediyelere otobüs üreten- değerinden daha düşük bir bedelle 751 milyon liraya satın aldı.
AKP döneminde emekçilerin hakları her geçen gün tırpanlanıyor. Ucuz emek cenneti olarak adeta Çin ile yarışır konuma gelen Türkiye’de patronlar emek yoğun sektörlerde ucuza, sendikasız çalıştırdığı işçilerin yarattığı zenginlikten aslan payını almayı başarıyor. Buna örnek olarak hazır giyim sektöründe 2017 yılını yüzde 30 büyüme elde ederek 12,2 milyar TL ciro ile tamamlayan LC Waikiki’yi göstermek gerekir. LC Waikiki; sendikasız, esnek, yoğun sömürü koşulları altında çalıştırdığı işçiler sayesinde ve ucuza tedarik ettiği malları sektördeki rakiplerinin boy ölçüşemeyeceği kadar ucuza satarak önemli bir avantaj sağladı. Kan emici patronlar, Hak-İş’e bağlı Liman-İş sendikasında mücadele eden işçilerinin örgütlülüğünü kırmak için depoların iş kolunu değiştirerek mağazacılık iş koluna geçirdi ve bu yolla sendikal yetki için depoların yanı sıra mağaza çalışanlarını da hesaba katarak yüzde 51 barajını aşmasını zorlaştırmaya çalıştı. OHAL’le elleri güçlenmiş, AKP’ye sırtını dayamış patronlar tüm bu saldırılar yetmezmiş gibi bir de işçilerin çalışma saatlerini değiştirmiş, dörtlü vardiya sistemi kurmuş ve pazar günleri de işçileri mesai yapmaya zorlamıştı.
AKP, bütün iktidarı boyunca ülkeyi ucuz emek cennetine dönüştürdü. Sendikasız, güvencesiz, taşeron ve esnek çalışma koşulları altında ölümüne çalışmak işsizliğin çok ciddi rakamlara ulaştığı Türkiye’de neredeyse bir zorunluluk haline geldi. OHAL’le taçlandırılan acımasız sömürü koşulları, iktidara sırtını dayayan yeni yetmelerin zenginleşmesini kolaylaştırırken Koç gibilerin de önünü açmış oluyor. Patron partisi AKP, sermayedarlara dikensiz gül bahçesi bahşederken onların desteğiyle iktidarını sürdürüyor. Asgari ücretli bir işçinin bütün bir ömrü boyunca çalışsa da kazanamayacağı paraları dakikada kazanan zenginler Forbes listesinde boy ölçüşürken adı okunmayan emekçiler sefalet listesinde tepelerde.
Emekçiler bu kaderi değiştirmelidir. Zengini daha zengin fakiri daha fakir yapma üzerine kurulu bu sömürü düzenini değiştirmek için mücadele saflarında yerini almalıdır.