AKP, Yeni bir Döviz Şokunu Kaldırabilir mi?- Güneş Gümüş (SEP Genel Başkanı)
Süleyman Demirel’in “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” sözüne bu aralar sıkça atıf yapılıyor. Damat belası olmasa AKP’de ne kadar duracağı belirsiz, müzmin hoşnutsuz Bülent Arınç’ın iktidarın dindar destekçilerini kast ederek onlar “cebine giren ve cebinden çıkan paraya bakar. Eğer onda bir eksilme görüyorsa, din iman vatan millet bunlar bir kenarda durur… ama değer yargıları tamamen değişebilir.” demesi de manidar.
AKP/Saray rejimi de tehlikenin farkında. Önce ekonomideki tepetaklak hali reddetseler de Erdoğan son konuşmalarında tüm dünyada durumlar kötü diyerek suçu başkalarına atma peşinde. Ancak yıllarca AKP’ye oy vermiş yoksul muhafazakar emekçiler işsizlik, hayat pahalılığı, yoksullukla boğuşurken krizin faturasını AKP’ye, Erdoğan’a kesiyor. Kendi yandaşları da dahil olmak üzere kamuoyu anketlerinde AKP kararsızlar dağıtıldığında bile %30’ların altını görüyor.
Ekonomi Belirleyici
AKP’nin uzun yıllar süren iktidar döneminde seçmen desteğini korumasında ekonomi önemli bir yerde durdu. Dünya konjonktürünün sağladığı imkanlarla yüksek miktarlarda ucuz döviz borcuna ulaşmak çok kolayken inşaat sektörünün motoru olduğu bir ekonomik büyüme görüntüsü yaratıldı. Aslında büyüme de oldukça sınırlıydı; 2003-2015 arasında ekonomik büyüme oranı %4,4’den fazlası değildi. Çin’in dünyaya plastikten telefona ucuz meta sağlaması, kredi kullanımıyla ev-araba alınabilmesi gibi olgularla halkta yanılsamalı bir refah hissi yaratılmıştı. Bu süreç, ABD Merkez Bankası’nın parasal sıkılaşmaya geçmesi ve sıcak para akışının zayıflamasıyla tıkandı. Döviz fiyatı yükselirken ithalata bağımlı ekonomide enflasyon da tetiklendi; faizler de yükseldi. 2018’de Rahip Brunson meselesi üzerinden ABD yaşanan gerilimle ekonomik tıkanma bir kriz biçiminde kendini dışa vurdu. O gün bugündür AKP ekonomiyi toparlamak için olmadık taklalar atıyor ama olmuyor.
2015 Haziran’ından bu yana ülkede her seçim iktidar için kritik önemde ama 2022’de yapılacağı görünen Cumhurbaşkanlığı seçimleri bir ikbal meselesine dönmüş durumda. AKP ve Cumhur İttifakı’nın oy oranları %45’in altına düşmüşken ekonomiyi seçim öncesinde kısa sürede olsa canlandırmak için Saray her yolu deniyor. Planda; faizleri düşürüp yaygın kredi kullanımı sağlayarak ekonomik canlanmayla piyasayı, vatandaşı memnun etmek var. Yeni bir döviz krizi kendileri götürebilecek güçte olmasına rağmen sınırları zorluyorlar.
Sorun Yapısal
Ekonomik durgunluğun sorumlusu olarak tek adam rejimine geçilmesini, AKP’nin son dönem politikalarını göstermek muhalefette yaygın bir eğilim. AKP’nin neoliberal programı sadakatle uyguladığı döneme dönülse ekonomi tıkır tıkır işleyecek; MB Başkanı bağımsız davransa, ülkeye sıcak para aksa kurtulacağız söylemi ana muhalefet partilerinin de temel söylemi. AKP sonrası ekonomiyi IMF ile eşgüdümlü çalışacak neoliberal isimlere teslim edecek burjuva partiler açısından bu değerlendirme şaşırtıcı değil. Oysaki bugün ekonomide yaşanan sorunların nedeni tam da bu güzel adledilen günler. 19 yıllık iktidarında AKP, ödenmesi gereken borç miktarı arşa ulaşmış, ithalata bağımlı, inşaat odaklı ekonomi modeliyle bugünkü tıkanmanın yolunu döşedi. AKP iktidarı aldığı 2002 yılında dolar bugünkü TL cinsinden 1,5 lira iken 2014’te 2,1 lira idi. Aradaki 12 yıl boyunca döviz ucuz, TL değerli olmaya devam etti. Bu durumun sonucu döviz cinsinden şuursuz bir borçlanmanın yanında ithalatın zirve yapması oldu. İç pazarda ucuz ithalat ürünleriyle rekabet edemeyen yerli küçük üretici yavaş yavaş piyasadan silinirken tarım-hayvancılık tasfiye edilmiş ve sanayisizleşmede tam gaz ilerlenmiş oluyordu. Hala da aynı mantık devam ediyor. İktidarı sarsan mutfaktaki yangını azaltmak için temel tüketim maddelerini ucuza getirmek adına ithalatın önü açılıyor. Et fiyatı mı pahalandı getir Angusu. Tahıl, hububat mı pahalandı nohut, mercimek, buğday, arpa, mısır, yulaf gibi ürünlerde ithalatan alınacak gümrük vergisin sıfırla. İktidar kısa vadede rahatlasa da olan vatandaşa oluyor.
Ekonomide üretimin değil de inşaat rantının, iktidara yakınlıkla kazanılan ballı ihalelerin, finansal maceraların öne çıkması aslında orta ve uzun vadede büyümenin zayıflaması, işsizliğin artması, döviz değerlendikçe enflasyonun fırlaması, cari açığın büyümesiyle birlikte ekonomik kırılganlığın artması demekti. Korkut Boratav, 2007-2016 arası dönem için büyüme oranının %3,2’ye düştüğünü hesaplamıştı. İşsizlik de vahim durumda: DİSK-AR Temmuz 2021 raporuna göre geniş tanımlı işsiz oranı %27, genç işsizlik oranı ise %35’lere ulaşmış durumda. Enflasyon desen 1990’ları aratmayacak bir manzaraya doğru bir ilerleyiş var. TÜİK tüketici enflasyonunu Eylül ayında %19,58 açıklayadursun Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) 12 aylık enflasyonu yüzde 44,7 olarak hesapladı. Gıda enflasyonu TÜİK verilerine göre bile %29.
AKP’li yıllarda yaratılan sanayisizleşme politikalarının terk edilmesinin çağrısını yapan, uluslararası neo-Keynesyen eğilimlerden etkilenen burjuvalar da yok değil. Mesela Ankara Sanayi Odası Başkanı Nihat Özdebir, yüksek katma değer yaratan ve ithalata bağımlı olmayan üretim modeline dayalı bir yapısal dönüşüm çağrısı yapmıştı: “Geçmiş yıllarda ülke olarak tercihimiz, yabancı sermaye ile finanse edilen ithalata bağımlı bir sanayileşme politikasıydı… etkin yapısal dönüşüm politikalarının devreye girmesi gerektiğine inanıyorum. Yapısal dönüşüm, üretimi harekete geçirecek yapısal tedbirlerdir”
Kış Zor Geçecek
Ekonomik görüntüyü daha da bozacak kış aylarına doğru ilerliyoruz. Her ne kadar meyve-sebze yazın da ciddi ölçüde ucuzlamasa da gıda enflasyonu açısından kış ayları daha bir kötü olacak. Kaldı ki TÜİK rakamlarında bile üretici enflasyonuyla tüketici enflasyonu arasında uçurum oluşmuş durumda ve bu fark yavaş yavaş da olsa tüketiciye yansıtılacak.
Kışı zor kılan diğer bir faktörde ısınma giderleri. Yakıt masrafları geçen yıla göre neredeyse ikiye katlanmış durumda. Doğalgaz fiyatları, 2008 küresel krizinden bu yana en yüksek seviyeye yükseldi ve 1,5 yılda doğalgaz fiyatı küresel ölçekte %340 arttı. Doğalgazın fiyatının artması demek santrallerde doğalgazla üretim yapıldığı için elektrik fiyatının da artması demek. Petrol de keza öyle: tedarik krzi, OPEC’in üretim artışına gitmemesi gibi nedenlerle Brent cinsi ham petrol varil fiyatı 82 dolar ile son 3 yılın yeni zirvesinde. Türkiye’de ısınma için yaygın şekilde kullanılan kömür fiyatı da geçen yıl tonu 1200 liradan bu yıl 2600 liraya fırlayarak yüzde 100’den fazla zamlanmış durumda.
Enerji fiyatının artması, iğneden ipliğe bütün ürünlerin fiyatlarının da artmasını beraberinde getirir. Dolayısıyla %20’ye dayanan TÜİK enflasyonu bile kışın artış eğiliminde olacak. Kış vatandaşın öfkesini, hoşnutsuzluğunu da artıracak.
Faiz Düşürmeye Devam: Nereye Kadar?
Piyasadaki yaygın öngörü Eylül sonundaki MB toplantısında faiz indirimi olmayacağı yönündeydi. Erdoğan’ın basıncıyla MB enerji, gıda ve alkolsüz içecekler, alkollü içkiler ile tütün ve altın fiyatlarındaki değişimleri dışlayarak elde edilen C çekirdek enflasyonu baz alarak faiz indirimi başlayınca yılın kalan 3 ayında faiz indirimlerinin devam edeceği dünyanın önemli yatırım bankaları açısından da kesinlik kazandı. Piyasa hala beklentilerini iyimser tutsa da AKP/Saray rejiminin piyasaya kredi pompalayabilmesi için %14’ler seviyesine inmiş bir faiz oranının üstü iş görmez. Dolayısıyla önümüzde en az %4-5’lik bir faiz indirimi duruyor. Ama bu düzeyde faiz düşürmelerinin nasıl sonuçları olur?
Cevap vermek için daha 2 yıl önce yaşanmış örneğe bakmamız yeter. 2018 Ağustos’unda yaşanan döviz krizi sonrasında %24’e tırmanan faiz oranı doların yükselişini durdurmuştu. Ancak Merkez Bankası, Erdoğan’ın direktifiyle faizi %8,25’e kadar indirdi ve rezervlerini kullanarak dövizde yükselmeyi bir dönem engelledi. Ancak nereye kadar? 2020 Ağustos’unda yeni bir döviz krizi patlak verene; Dolar 7,2’yi geçene kadar. Tekrar faiz %19’a kadar yükseldi. Bugün de faiz indirimi devam ettiğinde dövizde bir sıçramanın zemini hazırlanıyor. 2018 sonrası Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarlık rezervi piyasada her gerektiğinde kamu bankaları aracılığıyla satılarak döviz düşürülmüştü. Bugün böyle bir araç MB’nin elinde yok. Dolayısıyla ekonomiyi canlandırayım derken ciddi bir faiz indiriminde dövizde patlama yaşanacak; yeni bir döviz şoku AKP’nin iktidarı sürdürememesinin kapısını aralayacaktır. Kısacası böyle durumlar için yaygın bir deyim gerçeklik kazanacak: Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak.