AKP ve Ortadoğu: "Stratejik Sığlık" – Çağın Erdinç
18 Aralık 2010’da Muhammed Buazizi’nin kendisini yakmasıyla başlayan ve neredeyse Ortadoğu’nun tamamını etkisi altına süreç devam ediyor. Kimilerinin ”emperyalizmin oyunu” olarak gördüğü, kimilerinin ”demokrasi geliyor” basitliğiyle olumlu karşıladığı bu süreci, aslında söz konusu iki perspektif de tam olarak karşılamıyor.
Her şeyden önce, Ortadoğu bölgesine ‘homojen bakış’, süreci değerlendirmemiz açısından ciddi riskler oluşturacaktır. Örneğin Mısır’daki süreç, Tahrir Meydanı’ndaki kitlesel eylemlerle başlayıp yine Tahrir Meydanı’nda devam eden kitlesel protestolarla devam ederek Mübarek’in sonunu hazırlamışken; Suriye’deki süreç emperyalist dış destekle varlığını devam ettiren, halk desteğinden yoksun, esas olarak kırlarda savaşan Selefi terör örgütlerinin verdiği ‘mücadele’ye dönüşünce Beşar Esad yönetimi ayakta kalmayı başardı.
Yani, Ortadoğu’nun etnik ve dini olarak son derece heterojen yapısı, bölgedeki olayların da bu heterojenliğe uygun değerlendirilmesini gerekmektedir. Yandaş AKP basını, olayları bu bilimselliğe uygun aktarmak şöyle dursun, Ortadoğu’da gelişen süreci kamuoyuna tek taraflı yorumlarla anlatıp söz konusu olayları istediği şekilde yorumlayarak emperyalizmin ”Yeni Ortadoğu” algısını zihinlere empoze ediyor.
Örneğin Bahreyn’deki isyana dair yandaş medyanın kör, sağır, dilsiz ve hissiz olması tesadüf değil. Bahreyn’de, Suriye ve Libya olaylarından farklı şekilde, kitlesel mücadele uzun zamandır devam ediyor. Suud ailesinin varlığının temel kaynağı olan emperyalizmin finansman desteği ile kitle eylemlerinin bastırılmasında Katar ve S.Arabistan askeri varlığı, Bahreyn’deki halk isyanının büyümemesi için etkin şekilde kullanılıyor.
Suudi Arabistan’ın Bahreyn’deki Şii çoğunluğa dayanan halk hareketinin olası zaferini engellemek için, Suud topraklarından Bahreyn’e kadar uzanan köprü inşa etmesi, ”Şii Hilali”nin ciddi tepkisini doğurmuş, başta İran olmak üzere, Ortadoğu’nun Şii iktidarları Bahreyn muhalefetiyle ilişkilerini arttırmıştı.
Bahreyn’deki bu gelişmelerden sonra, Ortadoğu’da emperyalizmin ileri karakolları olan Katar, Suudi Arabistan, Türkiye… gibi ülkelerin muktedirleri tek ses olup Suriye’deki olaylara odaklanarak Bahreyn’de ciddi potansiyele sahip gerçek halk muhalefetini görmezden geldiler ve yaşananları kitlelere, emperyalizmin perspektifinden aktararak ‘görevlerini’ ifa ettiler. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ”Biz Suriye meselesine vicdani yaklaşıyoruz” söyleminin ‘vicdaniliğini’ de bu noktadan okumak gerekir.
Örneğin Bahreyn direnişinin en önemli isimlerinden olan Ayetullah İsa Kasım’ın evine yapılan saldırıyı Türkiye’deki yandaş medya organlarının hiçbiri gündeme getirmedi. Keza, Dışişleri nezdinde de bu olaya hiç değinilmedi. Halbuki bu olay, Ortadoğu’da son dönemde yaşanan hassas gelişmelerin en önemlilerinden birisidir.
Bahreyn olaylarına yönelik uygulanan bu sansürün kamuoyunda yaratılmaya çalışan ”yeni Ortadoğu” algısının tezahürü olduğu açıktır. Aslında, Türkiye kamuoyunun dikkatinin Suriye dışındaki ülkelere kaymaması için yoğun çaba sarfeden iktidarın at gözlüklü dış politikasının Suriye’de iflas ettiği, başbakanın ABD ziyaretiyle fiilen ortaya çıkmıştır. Suriye’deki muhalefetin homojenlik arz etmemesi, Özgür Suriye Ordusu’nın vahşetlerinin sosyal paylaşım sitelerinde dolaşması, Suriye halkının, Mısır’da olanın tersine, iktidar karşıtı hiçbir kitlesel gösteri yapamaması ve son olarak İran- Rusya bloğunun Esad rejimine açıkça destek vermesi Suriye muhalefetinin İkinci Cenevre görüşmeleri öncesi seçeneklerini kısıtlayan olgulardan birkaçıdır. Rusya’nın Esad rejimine açıkça S-300 füzesi satması ve denizden gelebilecek saldırılara karşı da hava savunma sistemiyle bu ülkeyi donatması, aslında Esad’ın Rusya nezdinde ”hayati müttefik” olduğunu dünyaya göstermesi bakımından sembolik öneme sahiptir.
Tüm bu olayların zamanlama açısından Cenevre Görüşmeleri’nin biraz öncesine rastlaması, kuşkusuz Beşşar Esad’ın elini iyiden iyiye güçlendirip sözde Suriye muhalefetine koşulsuz destek veren AKP’yi içinden çıkılmaz bir cendereye soktu. Artık olayların failinin Esad’ın annesi olduğunu söyleyecek kadar şaşıran Davutoğlu, son yaptığı açıklamayla üstü kapalı itiraflarda bulunarak ”Stratejik Derinliğin” iflasını kabullendi.
Peki bundan sonra ne olacak? Emperyalizmin ve onun ileri karakolu AKP’nin Suriye’deki politikasının iflas etmesi, emperyalizmin saldırganlaşmasına yol açabilir. Ancak Irak ve Afganistan deneyimlerini unutamayan ABD, tıpkı Yugoslavya meselesinde Kissenger’in yaptığı gibi savaşan tarafların yorulmasını bekledikten sonra müdahale seçeneğini gündeme getirebilir. Ancak İran, Rusya ve Çin’in bu konuda ikna edilmesi de son derece güç görünüyor.
Tarihteki tüm devrimci dalgaların, muktedirlerin yaşadığı büyük buhranların sonrasında güçlenmesi biz Devrimci Marksistler için ciddi tarihsel örneklerdir. Emperyalizmin Vietnam, Küba bozgunlarından sonra devrimci dalganın tüm dünyayı sarması, muktedirlerin unutamayacağı 68 fırtınasına yol açmıştı. Suriye halkının emperyalizmin desteklediği unsurlarla mücadelesini uzun vadede kazanması, emperyalizme açılacak ciddi bir gedik olacaktır. Açılan bu gedikten, sınıfsal muhalefetin tarih sahnesine 20. yüzyılın başındaki kadar etkin çıkması kuvvetle muhtemeldir.