AKP Rejimi Ülkeyi Yönetemiyor! – Caner Fayza

AKP Rejimi Ülkeyi Yönetemiyor! – Caner Fayza

Türkiye koşar adım krize doğru giderken AKP hükümeti, kriz gidişatının karşısında züccaciye dükkanına girmiş bir fl edasıyla dans etmeyi sürdürüyor. Olağanüstü Hal (OHAL) uygulaması 3. dönemine uzatıldı ve giderek yeni normal haline geliyor. Tayyip Erdoğan, diktatörlük hırslarının bugüne kadarki en net dışa vurumu olan OHAL uygulamasının süreceği sinyallerini defalarca verdi. OHAL kapsamında ardı ardına gelen işten çıkartmalar, yüzlerce şirket ve belediyeye atanan kayyımlar, tutuklanan gazeteciler, düşünce ve ifade özgürlüğünün engellenmesi, meclisteki üçüncü siyasi parti olan Halkların Demokratik Partisi (HDP)’nin eş genel başkanları ve binlerce yöneticisinin gözaltına alınması, tesis edilmek istenen diktatörlük rejiminin yol taşlarını döşese de toplumda, siyasal yaşamda ve ekonomide kolay kolay kapanmayacak yaralar açıyor. Suriye’de felaketlere yol açan mezhepçi dış politikada yaşanan hezimet, ardından Rusya’nın avcuna düşüş derken girişilen “Fırat Kalkanı” macerasının da tıkanması, sadece rezillikten rezilliğe koşuş şeklinde tanımlanabilir. IŞİD iki askeri yakarak katlettiği bir video yayınlarken tüm burjuva medya ve hükümet büyük bir rezalet örneği göstererek böyle bir olay hiç yaşanmamış gibi tek kelime bile etmeden konuyu kapattı. AKP yandaşlarının Halep diye koparttıkları fırtınanın ardından Rus büyükelçisi Karlov devletin bir polisi tarafından
öldürüldü. Ardından yine İslamcıların koparttığı Müslüman yılbaşı kutlamaz gürültüsünün ardından göz göre göre Reina katliamı geldi.

Olası bir saldırı ihtimaline karşı önlem alınacak yerlerin en başında gelen Reina’yı dahi koruyamamak tam bir fyasko ve büyük bir rezillik. AKP’nin rezillikleri say say bitmeyecek türden. Türkiye ekonomisi zorlu geçen 2016 yılını geride bıraktı, lakin hem siyasi hem de ekonomik olarak beklenen uçurumun 2017’de karşıya çıkması oldukça muhtemel. Kısaca özet geçmek gerekirse, ekonomi 2016’nın üçüncü çeyreğinde (temmuz-eylül) %1,84 küçülmüştü, ekonomik küçülme 2008 krizinden beri ilk kez gerçekleşiyor. İşsizlik ise %11,8’e ulaştı, 2001 krizi sürerken ulaşılan zirve ise yalnızca %10,4 idi, yani işsizlik rakamları 2001 krizini aratıyor. Kasım ayında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)’nin açıkladığı verilere göre kapatılan şirket sayısı geçen yılın aynı ayına göre %47,8 artış gösterdi.

Firmalardan İş Kurumu’na gelen eleman talebi %36,4 daraldı. Yabancı sermaye hareketleri 2016’nın ilk dokuz ayında 3,4 milyar dolar azaldı. Yılın en çok konuşulan ekonomik maddesi ise dolardı. TL bir yılda
Amerikan doları karşısında dünyada zirveye oynayarak %20 değer kaybetti. 2017’nin ilk ayındaki kayıp oranı ise %10’a ulaşmış durumda.

Özel olarak belirtmek istediğim bir diğer nokta da şu ki yazının kaleme alındığı tarihte AKP hükümetinin şuursuzca oynama yaptığı kış saati uygulamasının ve özelleştirmelerin sonucu olarak, özellikle batı illerinde, elektrik kesintileri yaşanıyor. Bazı Organize Sanayi Bölgelerinde (OSB) üretim durdu, işçiler evlerine geri gönderildi. Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneği (TAYSAD), yaptığı açıklamada Kocaeli-Gebze bölgesinde beş gündür yaşanan elektrik kesintilerinin zararının 300 milyon euro olduğuna dikkat çekerek 120 fabrikanın 5 gündür üretim yapamadığını ve otomotiv ana sanayi frmalarına ürün tedarik edemediğini kaydetti. Dernek başkanı, bu durumun otomotiv ana sanayi frmalarının üretimlerinin durmasına zemin hazırladığını söyledi.
Aynı zamanda tüm halkın zifri karanlıkta işe veya okula gidememesine sebep olan bu uygulamaya dair Elektrik Mühendisleri Odasının (EMO) yaptığı açıklamadan bir kesiti aktaralım: 
“Hükümetin plansız bir şekilde yaz saati uygulamasını kalıcılaştırması; kış aylarında havaların soğumasıyla hem elektrik hem de doğalgaz tüketiminde artışa yol açtı. Doğalgaz sıkıntısı nedeniyle BOTAŞ`ın elektrik üreten santrallere gaz verememesi, bu santralleri devre dışı bıraktı. Bunun sonucunda Kasım ayında yüzde 37.9 olan elektrik
üretimindeki doğalgazın payı Aralık ayında yüzde 31.4`e düştü. Elektrik fyatları ise dün (22 Aralık 2016) saat 17:00 itibarıyla 1 megavat saat başına 1169.55 lira ile fahiş bir düzeye çıktı. Bugün (23 Aralık 2016) için
verilen fyatlar ise bu düzeyi de aşarak, saat 14.00 itibarıyla 1899.99 liraya tırmandı. Türkiye hem elektriğin pahalılaşması hem de elektrik ihtiyacının karşılanamaması riskiyle karşı karşıya bulunuyor.

Elektrik üretiminde başlayan sıkıntı, hem periyodik bakım adı altında yapılan kesintiler hem de elektrik kesintilerinin gezdirilmesi yoluyla yönetilmeye çalışılıyor. Gezdirme yöntemiyle kamuoyunun bilgisi dahilinde olmadan kesintiler yapılması hukuki olmadığı gibi can ve mal güvenliği açısından tehlikeler yaratacaktır.” 2017’de hala elektrik tedarikinde dahi sıkıntılar yaşayan, her hafta bir katliamın gerçekleştiği ülkemizde, AKP hükümeti her gün bir başka alanda çuvallıyor; net olarak ortaya çıkıyor ki “AKP artık
ülkeyi yönetemiyor!”
, medyanın ve muhalif kesimlerin cezaevine doldurulmasıyla kendini koltuğunu sağlama almaya çalışıyor. Ülke ekonomisinin gidişatında renkler netleşiyorken, hane halkının durumu ise can alıcı duruma geliyor. Asgari ücret, işveren sendikasının “sanki yıl çok iyi geçmiş gibi bir de zam mı yapılacak” tepkilerinin ardından, nisan ayında gerçekleşmesi beklenen başkanlık referandumu öncesi tepkileri göze alamayan hükümet %8 artışla 1404 liradan anlaşmaya vardı. TÜİK bir işçinin aylık net yaşam maliyetini 1668 lira, Türk-iş ise açlık sınırının 1432 lira olduğunu açıkladı. Yani emekçilere düşen yine açlık sınırının altında bir geçim mücadelesi oldu. 1 Ocak itibariyle yürürlüğe girmiş olan zorunlu bireysel emeklilik uygulaması
(BES) ile yaşanacak kesintilerle asgari ücret kırpılmaya devam edecek.

2017’nin ilk günleri geçim sıkıntısını katlayacak haberlerle devam ediyor. 2016’nın son gününde sağlık prim  payları yani muayene ücretleri %20 ile %60 arasında zamlandı. 1 Ocak günü açıklanan rakamlarla otoyol ücretleri %15, İstanbul birinci ve ikinci boğaz köprülerinde geçiş ücreti %48 arttırıldı. Benzine 10 kuruş, oto gaza 15 kuruş zam geldi. Enflasyonun önümüzdeki aylarda %10’u geçerek uzun bir süreden sonra ilk defa çift haneli sayılara ulaşacağı kesinleşmiş durumda.

Kıymanın kilosunun 42 lirayı bulduğu memlekette iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren (veya  vejetaryenler için eşdeğer yiyecekler) yemek masrafını karşılayamayanların oranı %35,8’i bulmuş
durumda.

EMEKÇİLER İLE PATRON ARASINDAKİ GELİR UÇURUMU
TÜİK’in tarafından açıklanan verilere göre en yüksek gelirli %20’lik dilim, toplam gelirin %46,5 ini elde ediyor. En yoksul %20 lik dilim ise %6,1’ine sahip. Bu verilerle birlikte açıklanan, eşitsizlik oranını gösteren ve 0 ile 1 arasında değer alan Gini katsayısı, 2016’da 0,391’den 0,397’ye yükseldi. Ancak bu rakamlarda gizlenen bir gerçek var. Bu hesaplama TÜİK’in gerçekleştirdiği Gelir ve Yaşam Koşulları Anketi (GYKA) veri tabanına dayanmaktadır. Örneğin yapılan bir araştırmaya göre(1) 2009’da gerçekleştirilen GYKA’da en
yüksek hane geliri 546 bin TL. Bu saptama en zengin hanelerin örneklemde kapsanmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Forbes dergisinin en zengin kişiler Türkiye listesinden, gelir vergisi “şampiyon”ları listesine kadar pek çok liste, Türkiye’de en zengin %1’in çok daha yüksek gelirler elde ettiğini göstermektedir.

Milyar dolarları elinde çeviren Koç, Sabancı, Şahenk, Tara, Eczacıbaşı gibi aileleri bir kenara bıraksak bile, 10 milyon lira geliri olan bir hane ankete katıldığında (2009 örnekleminde) Gini katsayısı 0,390’dan 0,410’a yükseliyor. Sonuç olarak “gerçek” zenginler yani patronlar sınıfı bu kapsama alındığında eşitsizliğin korkunç
boyutlara ulaştığı gerçeği gözler önüne seriliyor.

Finansal sıkıntıda olma durumunu ifade eden maddi yoksunluk; çamaşır makinesi, renkli televizyon,telefon, otomobil sahipliği, beklenmedik harcamalar, evden uzakta bir haftalık tatil, kira, konut kredisi,borç ödemeleri,
iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek e evin ısınma ihtiyacının ekonomik olarak karşılanamaması şeklinde tanımlanmaktadır. Yukarıda belirtilen dokuz maddenin en az dördünü karşılayamayanların oranı olarak tanımlanan
ciddi maddi yoksunluk oranı 2014 yılında %29,4 iken 2015 yılında %30,3’e yükseldi.
Türkiye emekçi sınıfları, ekonomik darboğaza girdikçe daha da fazla yoksulluğun pençesine itilmeye çalışılıyor. “Krizin Faturası Patronlara” söylemiyle sosyalistler tarafından yükseltilecek bayrak bir zorunluluktur ve emekçiler için tek umuttur!

1. AKP’li Yıllarda Emeğin Durumu, Bağımsız Sosyal
Bilimciler, Yordam Kitap, 201

KATEGORİLER
ETİKETLER