Afganistan’da Kadınlara Baskılar Artarken Perde Arkasında Neler Oluyor? – Omid Jurad Rastakhiz
Birkaç haftadır Afganistan’da Taliban’ın kadınlar üzerindeki baskıyı arttırdığını Batı medyasından duymuş veya okumuşsunuzdur. Fakat, son birkaç haftadır cereyan eden olaylar bize Afganistan’da perde arkasında büyük gelişmelerin şekillenmekte olduğunu gösteriyor. Yoksulluğun artması, Taliban tarafından yapılan keyfi tutuklamalar, işkenceler, öldürmeler ve özellikle de kadınların hayatın her alanından soyutlanması büyük olayların habercisi niteliğinde. Bilhassa, Taliban’ın baskın bir çoğunluk tarafından konuşulan ve yüzyıllardır Afganistan tarihinde devletlerin resmi dili olan Farsçayı her noktada sistematik olarak yok etmeye ve yerine Peştucayı yaymaya çalışması büyük kargaşaların yolda olduğunu göstermektedir. Özet olarak Taliban, bilerek veya bilmeyerek halkın kendisinden nefret etmesi için her yolu denemektedir. Peki, bu bir tesadüf mü? Yanıt, doğal olarak “hayır” olmak zorunda. Öyle varsayılıyor ki, bu gelişmelerin arkasında büyük aktörlerin ve ulus ötesi örgütlerin parmağı var.
Afganistan’da yaşananlar aslında tek bir konunun mahiyetini yüzeye çıkarmaktadır: Afganistan’ın yaşadığı bunalımın kökü nereden kaynaklanıyor ve neden bu coğrafya hep büyük güçler ve bölgesel aktörler tarafından cirit atma meydanı olarak seçiliyor?
Şu ana kadar cevap olarak bu ülkenin enerji ve jeopolitika açısından çok stratejik bir konumda bulunduğunu, Batı’nın tarihsel rakipleri olan ülkelerle komşu oluşunu, etnik grupların çeşitliliğini, politik açıdan pasif geleneksel bir topluma sahip olduğunu, birçok düşünür ve tarihçi dile getirmiştir ve bu noktada son derece haklılık payları da var. Dolayısıyla Afganistan’da yaşanan her gelişmeyi, yukarıda bahsettiğimiz mevzuları göz önünde bulundurarak yorumlamakta fayda var.
ABD’nin Afganistan’da yeniden faaliyete geçmesi, Taliban’ın planları tek başına uygulayamadığını veya uygulayamayacağını gösteriyor. Dolayısıyla ABD, yeniden dolaylı olarak Afganistan’a müdahale etmek zorunda hissediyor. Bu savı doğrulamak için de birkaç haftadır cereyan eden gelişmelere dikkat etmek lazım. Örneğin ABD elçiliğini yeniden açmak için hazırlanıyor ve son temizleme işini de Ağa Han Kurumu yapmaktadır. Bu şekilde ABD diplomatik koruma altında yeniden Afganistan’ın güvenliğine ve politik gidişatına doğrudan müdahil olmak istemektedir. Öte yandan gelişmeleri daha doğru bir şekilde yönetmek için “USAID” adlı kurumla birlikte Kabil’de ABD’liler tekrar ortaya çıkmıştır. USAID çatısı altında çalışanların birçoğu ABD istihbaratı için çalışan insanlardır ve Kabil’in kargaşalı gidişatını kontrol altına almak ve planların kendi çıkarlarına hizmet etmesi için direksiyonu ellerine almak istemektedirler. Diğer taraftan Taliban bilerek veya bilmeyerek baltayı kendi köklerine indirmiş ve bir ferman ile kızların ve kadınların eğitimini ve ev dışında çalışmasını yasaklamıştır. Onların bu vukuatı uluslararası çapta tepki ile karşılaşmış ve akabinde ABD ve Birleşmiş Milletler’in Kabil misyonu tarafından sert biçimde kınanmıştır ki bu durumu daha hassas bir hale getirmiş, konu Taliban arasında görüş ayrılıklarına bile yol açmıştır. Bununla birlikte, ABD’nin tecrübeli Afgan unsurları tarafından yeni bir Bonn Anlaşması (İkinci Bonn Konferansı) söylemi, şu an ki skandalı örtbas için ortaya atılmıştır.
Bölgesel güçler, özellikle Rusya ve Çin, elçiliklerine ve vatandaşlarına yönelik saldırılar gerçekleşmesinden sonra daha hassas davranıyorlar. Özellikle Lavrov’un ABD’nin yeniden Afganistan’a asker yollamak için bahane aradığını söylemesi olayların kızıştığını göstermektedir. Çin de vatandaşlarına yönelik saldırılardan sonra Kabil’deki varlığını azaltmıştır. Olaylar bu şekilde gelişirken Taliban arasındaki gizli çatışmalar da ortalığın daha da gerilmesine sebep olacak. Taliban önemli ölçüde paniklerken; büyük şehirlere, özellikle de ülkenin merkez ve kuzey bölgelerindekilere asker ve mühimmat yığarak güçlendirmektedir. Bunun yanında neredeyse her gün, kimliği belirsiz (büyük ihtimalle ABD’ye ait) insansız hava araçlarının Kabil, Kandahar ve birçok şehrin üzerinde gezmesi durumun normal olmadığını kanıtlamaktadır. Dolayısıyla, ABD’nin tekrar Afganistan’da oyun sahasına geri döndüğü düşünülmekte ve bu da bölgesel güçleri son derece tedirgin etmektedir.
Rusya, Çin, Orta Asya ülkeleri, Hindistan ve İran gibi bölgesel güçler, Afganistan buhranı üzerine ortak bir pozisyon almaktadırlar. Dolayısıyla Taliban’ı ve hamilerini sıkıştırmak için her yönden yeni oluşumlar sahaya sürülmektedir. Aslında bu girişim gecikmiş bir hamledir; çünkü uluslararası terörizm çoktan istediği yerlere yerleşmiş vaziyettedir. Aynı şekilde, içsel unsurların Kuzey’den öte, Batı ve Doğu’da da faaliyete geçmesi, Taliban’ın stratejik olarak çevrelenmiş olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu çevrelemelerin, anti-Taliban gruplarının girişimleriyle hayata geçmesi gerekiyordu ki öyle de olmakta. Nitekim, İsmail Han da suskunluğunu bozarak ülkenin Batı bölgesinde direnişi örgütlediğini söylemiştir ki; bu İran tarafından, Rusya ve Çin’in de onayıyla gerçekleştirilen ilk harekettir. Öte yandan Andarab, Pancşir, Bedehşan, Tahar ve Kapisa’da da bazı kıpırdanmalar devam etmektedir. Ayrıca, Kandahar vilayetinde de Cebhe-yi Azadagan (Özgürler Cephesi) Taliban’ın karşısında önemli eylemler gerçekleştirmiştir.
Gelişmeler bu şekliyle ilerlerken, Afganistan ötesinde, olaylara karşı iki kutup oluşmaktadır ve gelişmelerin seyrine göre kendi stratejik planlarını yapmaktadırlar. Bunlardan ilki Rusya, Çin, Hindistan, İran ve Orta Asya ülkelerinden oluşmaktadır. Diğer tarafta ise ABD’nin başını çektiği İngiltere, Avrupa Birliği ve Pakistan mevcuttur. Diğer yandan Suudi Arabistan, Türkiye, Katar ve bazen de Endonezya’yı da unutmamak gerek. Ancak Pakistan’ın yıkıcı rolü devam ettikçe bu ülkelere gereksinim duyulmayacak gibi görünüyor. Tüm bunlara rağmen Rusya’nın başını çektiği birinci grupta durum değişmektedir. Çin, Uygurları bastırabilmek için Taliban’ı kollamaya ve onlarla yardımlaşmaya sıcak bakıyordu. Bu strateji Çin’i şu ana kadar birkaç defa hazırlıksız yakalamıştır. Dolayısıyla Çin gelişen durumdan umudunu kesmiş ve Afganistan içinde yeni müttefikler aramaya koyulmuştur.
Ruslar da süratle Taliban’a karşı tutumlarını değiştirmektedir. Rusların Taliban’a karşı tutum değiştirmelerini biraz da Tacikistan’ın oynadığı önemli role bağlamak gerekir. İmam Ali Rahman, Putin’in Taliban’a karşı tutumunu büyük uğraşlarla değiştirebilmiştir. İran da durumdan memnun değildir. Zaman zaman farklı ve birbirine aykırı söylemlerle Taliban’ın tutumundan memnun olmadığını dile getirmiştir. Ama burada Hindistan, ABD sonrası Afganistan’a karşı politikasını sabit tutmuştur. Ama bu durum da süratle değişmektedir.
Rusya ve Çin’in çıkarlarına saldırı düzenlendikten sonra Hindistan da mevcut durumdan son derece tedirgin. Afganistan Talibanının Pakistan Talibanı ve özellikle de “Laşkar-e Tayyibe” gibi terör örgütleriyle iç içe olması, Hindistan için son derece tehlike arz etmektedir ve Hindistan Afganistan’ın bu gruplar için iyi bir barınak olduğunun farkında. Dolayısıyla Hindistan mecburi olarak tutumunu değiştirmek ve Şanghay üyeleriyle aynı yolda, terörü bölgeye yaymak için görevlendirilmiş Pakistan rejimi ve de Taliban’a karşı yürümek zorunda. Öte taraftan ABD, İngiltere, Avrupa Birliği, Katar ve Suudi Arabistan gibi ülkeler tek bir amaçla karşı safta toplanmışlardır. Tüm bölgeyi yutabilecek terörizmi kollamak ve donatmak. Nitekim, bunun için her hafta görünürde 40 milyon dolar yoksul halka yardım bahanesiyle Taliban hazinesine akmaktadır. Kim bilir bu meblağın kaç katı perde arkasında Taliban’a yollanmaktadır! Zaten bu hedefin gerçekleşmesi için milyarlarca dolarlık silah, ABD askerlerini çekerken Taliban’a hediye edildi. Dolayısıyla planın gerçekleşmesi adına Taliban, Batı Emperyalizmi için en uygun ve en tasarruflu örgüttür.
Bununla birlikte, dünyanın dört bir köşesinden Afganistan’da toplanmış 21 uluslararası terör örgütü, planları gerçekleştirmek için hazırlanmaktadır. Öte yandan IŞİD’in Taliban yönetiminde aktifleştirilmesi, Afganistan bunalımını daha da körükleyecek gibi duruyor. Afganistan oyununda IŞİD hızlı bir şekilde güç kazanmakta; savaş görmüş, tecrübeli ve savaşa hazır, son derece radikal ve ideolojik açıdan her şeye kendini adamış bu unsurlar Taliban yönetimine de yakında zorluk çıkaracak gibi gözüküyor. IŞİD için asker toplamak son derece kolay olacaktır. Bu askerleri daha çok Taliban saflarından alacaktır. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi Taliban bilerek veya bilmeyerek etnik çatışmaları körüklemekte, Peştun olmayan etnisiteleri çok bariz bir biçimde gerek siyaset gerek sosyal ve hatta yaşam alanlarından silmeye çalışmaktadır. Nitekim, hala Taliban militanları içinde olan Peştun olmayanlar kolaylıkla IŞİD’in safına geçmek için hazırdır. IŞİD’in aktifleştirilerek daha büyük bir coğrafyaya hâkim olmasına kadar ise Hakkani şebekesi, ISI’nin (Pakistan Askeri İstihbaratı) de desteğiyle terör saldırılarını canlı tutacaktır.
Bu defa Taliban iç çatışmalara daha çok yönelebilir. Taliban’ın halihazırda üç gruba ayrıldığı söylenmektedir. Hakkani şebekesi, Molla Birader ve Molla Yakub gibi Kandaharlı Taliban ve de şu ana kadar varlığı kanıtlanmamış, ama hukuki bir varlığı olan, Taliban’ın başını çektiği Molla Hibbatullah. Her grup, bölgesel ve uluslararası güçler olan ayrı ülkelerle irtibattadır. Hakkani şebekesi İngiltere, Pakistan ve biraz da Suudi Arabistan’ın ürünüdür. Kandaharlı Taliban ise ABD’nin uğraşlarıyla Hakkani şebekesi ve de Molla Hibbatullah’ı saf dışı etmeye çalışmaktadır. Bu grup ABD’nin daha ılımlı hedeflerini yerine getirmek için uğraşacaktır. Hegemonyanın zirvesine yerleşen Molla Hibbatullah grubunun ise şu ana kadar kim oldukları fazla belli değildir. Hatta Hibbatullah adında bir şahsın mevcut olmadığı, Molla Hibbatullah’ın aslında Pakistan İstihbaratı olduğu da söylenenler arasında. İşte bu üç grup arasında bir çatışma olabilir. Yenilen grupların çoğu IŞİD safına katılmaya hazır olacaktır. Taliban’dan türeyecek IŞİD daha geniş çaplı coğrafyalar için tasarlanmıştır ve operasyon kapasitesi de sürekli artmaktadır. Yabancı elçilikler ve tesislere karşı sürekli artan saldırılar; Uygur, Çeçen ve Orta Asya milletlerinden asker alımı Taliban’ın karşısında yeni bir tehlikenin yüzeye çıktığını göstermektedir. Doğal olarak IŞİD ilk kıvılcımlarını Hakkani şebekesinin çatısı altında oluşturacaktır. Diğer taraftan, IŞİD’in ilk hedefi bu grubun amaçlarına yatkın bir yer olan ülkenin kuzey bölgesi olacaktır. Taliban’dan kopup IŞİD’e katılanların çoğu Özbeklerle Taciklerdir çünkü. Bu şekilde Afganistan’ın kuzeyinde yer alan Orta Asya ülkeleriyle Uygur ve Çeçenlerden de asker edinmek daha kolay olacaktır.
IŞİD, durumdan faydalanarak yavaş yavaş Taliban’a karşı asıl güç durumuna gelmektedir. Bu örgüt şu an yapılarını ve şebekelerini Taliban’a karşı hızla örgütlemektedir. Peki neden? Çünkü Taliban hem etnisite olarak tek kavimden oluşmakta hem de ideolojik olarak sadece Afganistan coğrafyasına hitap etmektedir ve Afganistan ötesi bir planı gerçekleştirmeye niyetli değildir. IŞİD, Taliban’ın aksine daha örgütsel işleyip daha fazla mali imkânlara sahip olabilecektir.
Sonuç olarak:
- ABD emperyalizmi yeniden Afganistan’a müdahil olarak şu planları dışarıdan kontrolle gerçekleştirebilecektir. Eski rejimdeki bazı bürokratları da katarak karma bir hükümet oluşturacak, Kandaharlı Taliban ile bir darbe sonucunda Hakkani şebekesi ve diğer grupları devirecek ve onların IŞİD safına geçmesini sağlayacak ve özellikle Afganistan’ın kuzeyini yeni bir Irak veya Suriye yapacaktır. Tabii bunları yaparken, ülke içinde askeri personel bulundurmayacak, bunları istihbarat koluyla gerçekleştirecektir.
- Rusya, Çin ve Orta Asya ülkeleri ABD’nin bu hamlesine karşı, Ahmad Masoud gibi anti-Taliban güçleri kollayacak hem Taliban hem de IŞİD için kuzeyde bir siper oluşturacaklardır.
Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi maalesef, şu an Taliban’a karşı silahlı direniş gösterenlerin geçmişi temiz değildir ve diğer taraftan yabancı güçlerin çıkarları için birer piyon gibi çalışmaktadırlar. Özellikle Ahmad Masoud’un etrafındakiler 90’lı yılların başında Taliban’dan daha kötü cinayetler işlediler. Dolayısıyla ta ki Taliban’ın baskısı dayanılamayacak hale gelene kadar veya mecbur olmadıkça, halkın bunlara destek verebileceğini pek sanmıyorum. Tabii, Ahmad Masoud şu an bazı Tacik kökenlilerin desteğini almış durumda. Ama salt çoğunluğun desteğini alması için daha çok yol kat etmesi gerekiyor. Öbür yandan Cebhe-yi Azadagan gibi örgütlerin kim oldukları veya onları kimlerin kolladığı belli değildir. IŞİD’in bir uzantısı olabilme olasılıkları da var.
Burada kadınların yılmadan direnmelerine de değinmek lazım. Taliban’ın tüm baskılarına ve eylemleri sert biçimde bastırmasına rağmen cesur kadınlar zaman zaman protesto gerçekleştirmekte, en azından eğitim ve çalışma haklarını, erkekler bir kenarda somurturken, savunmaktadır. Emin olun bu cesur kadınlar, bunları yaparken ölümü bile göze almışlardır. Çünkü, medeniyetten hiçbir şey anlamayan, hayatı boyunca öldürmekten, işkence yapmaktan öte bir şey yapmamış Taliban militanlarının ne yapacakları belli olmaz. Örneğin, birkaç ay önce Mezar-ı Şerif’te, yine kadınların örgütlediği bir eylemde, kadınların arasına katılan birkaç erkeği protesto sırasında tutuklayıp götürmüşlerdi. Hemen ertesi gün tutuklanan erkeklerden birisinin cesedi şehir dışında bir kenara atılmış vaziyette bulundu. Zaten gündüz protesto bittikten sonra, evleri tespit edilmiş kadınlar, gece baskın yapılarak belirsiz yerlere götürülürken; şu ana kadar birkaç kişiden haber alınamıyor. Fakat, maalesef bu eylemler küçük çaplı, dağınık biçimde yapılmaktadır ve spontane mahiyeti vardır. Eğer bu protestolar, sol kesimin de girişimleriyle daha düzenli bir şekilde örgütlenirse, daha büyük kitlelere sıçrayabilir.
Tüm bunlar gerçekleşirken, asıl kurban yine Afganistan halkı oluyor. Bizleri bu cendereden çıkarabilecek sol-sosyalist güçler çok cılız ve izleyici konumunda. Afganistan halkları için bir kurtuluş olacaksa sosyalistlerin duruma uygun bir örgütlenme ve mücadele kanalı açması şart. Çünkü şu an, özellikle şehirlerdeki eğitimli kitleyi örgütlemek için tam zamanı, yoksa birkaç yıl sonra IŞİD gibi terör örgütleri baş kaldırmaya bile mecal vermeyecektir. Dolayısıyla tüm bu sıkıntılardan kurtulmanın tek yolu sosyalizmdir.