Üç Teşkilat Halep’te Operasyonda: CIA, El Kaide, AKP

Veli Umut Arslan – 19.08.2012
Son gelen haberler Halep’te sürmekte olan şehir savaşında Suriye ordusunca öldürülen Türk vatandaşı sayısının 3’e çıktığını gösteriyor. Bu 3 isme şöyle bir bakalım: Son öldürülen Baki Yiğit, El Kaide’nin 2003’te İstanbul’da düzenlediği ve 57 kişinin hayatının kaybettiği  saldırıların planlayıcı olduğu gerekçesiyle yargılanmış ve müebbet hapis cezasını çarptırılmıştı. Örgütün üst düzey yöneticilerinden olduğu belirtilen Baki Yiğit, Kasım 2010’da “üzerlerine atılı suçun niteliği, delil durumu ve tutuklulukta kaldıkları süreleri” göz önüne alınarak tahliye edilmişti. Bu davadan dolayı hapiste bulunanların tamamı serbest bırakılmıştır, sadece Louia Sakka halen cezaevindedir.
Daha önce El Kaidecilerin avukatı Osman Karahan ile Metin Ekinci çatışmalarda öldürülmüştü. Metin Ekinci de El Kaide’nin İstanbul saldırılarının planlayıcı olan Azad Ekinci’nin kardeşiydi. Hatta saldırıda kullanılan bir aracın da Metin Ekinci adına kayıtlı olduğu belirlenmişti. Yani Türk El Kaide’si Suriye’de savaşmaktadır. Suriye’deki isyancıların büyük kısmı Türkiye üzerinden geçerek Suriye’de operasyon yapmaktadır ve devlet istihbaratının bu süreçte baştan aşağı kontrolü ve yönlendiricliği bulunmaktadır. Öyleyse AKP hükümetinin Türk El Kaide’sinden haberdar olmaması söz konusu olamaz. Bundan El Kaide’nin açıkça desteklendiği sonucu çıkar.
El Kaide’nin Niteliği
Uluslararası cihatçı bir şebeke ya da ağ olarak nitelenen El- Kaide’nin CIA güdümünde SSCB’ye karşı Afganistan’da kurulduğunu bilmeyen yoktur, zaten geçtiğimiz yıl ABD dış işleri bakanı H.Clinton bunu açıkça ifade etmişti. O sıralarda El Kaide’nin operasyon merkezi Suudi Arabistan’dı. Müslüman dünyada Vahabiliği yaymak için büyük paralar harcayan Suudi Krallığı aynı zamanda bölgede ABD çıkarlarının en önemli taşeronlarından birisiydi. Suudiler önce SSCB’ye sonra da İran’a karşı ABD’nin en sıkı dostu durumundaydı. Suudiler İsrail’in güvenliği için de büyük hizmetlerde bulundu, bulunuyor.
El Kaide, Suudi paraları, Suudi komutanları ve CIA eğitimleriyle Afganistan’da SSCB’ye ağır kayıplar verdirmişti. Bu işbirliği, Afganistan’da sonuç aldıktan sonra Bosna’da ve ardından Çeçenistan’da ABD çıkarları doğrultusunda tekrar tekrar uygulamaya sokuldu. Ardından görüntüde ABD ile bir çatışma dönemi başladı, sanki silah ters tepmiş gibiydi. El Kaide dünyanın çeşitli noktalarında ABD hedeflerine saldırı düzenliyordu. Ama durum 11 Eylül saldırıları ile netliğe kavuşacaktı, çünkü bu saldırının bir komplo olduğu çok açıktı ve sonrasında yaşananlar ve ortaya çıkan bilgiler tekrar tekrar bu duruma işaret edecekti. 11 Eylül saldırısı sayesinde ABD dünyaya yeni bir şekil vermek için düğmeye basacaktı. Örgütün CIA denetiminde olduğunun bir göstergesi de Bin Ladin’in yani örgütün liderinin ta kendisidir. Bin Ladin Afganistan’da CIA’den eğitim, para ve silah almıştı. Ladin’in öldürülmesi ve ardından ortaya çıkan hikâye de baştan aşağı karanlıktı. Bilindiği gibi Saddam ve Kaddafi’nin öldürülüşünü bir şova çeviren ABD Ladin’in cesedini ortaya koyamamış, cesedin okyanusa atıldığı ilan edilmişti.
El Kaide son olarak Libya’da ABD hizmetinde büyük faydalar gösterdikten sonra şimdilerde –tabi ki CIA yönlendiriciliğinde- tam gaz Suriye’de operasyon yürütüyor. En vahşi hareketleri, mezhep çatışmasını kızıştıracak azınlıklara yönelik en acımasız katliamları bu gruplar yönlediriyor,  Şam’ın göbeğinde gerçekleştirilen oldukça komplike büyük bombalı saldırıları da ne hikmetse hep El Kaide türevleri yapıyor. Şam’da 18 Temmuzda gerçekleştirilen ve Esad rejiminin en tepe isimlerinden dördünü öldüren bombalı saldırı da El Kaide tarafından üstlenildi. Bu denli üst düzey bir saldırıyı CIA imzası olarak okumak gerekiyor. Zaten İngiliz Sunday Times gazetesi muhalif kaynakların ağzından İngiliz gizli servisinin isyancılara istihbarat sağladığını ve bu sayede Suriye’de etkili saldırılar düzenlendiğini yazıyordu. Şu sıralar Suriye’de El Kaide saflarında savaşan Ürdün, Libya, Mısır, Çeçenistan, Yemen, Afganistan, Tunus ve Türkiye’den yüzlerce ve belki binlerce militan operasyon halinde.
El Kaide aynı zamanda Irak’ta da büyük çaplı bombalı saldırı ve katliamlarını son dönemde büyük ölçüde arttırdı. Sadece son iki haftada El Kaide tarafından düzenlenen saldırılarda 190’dan fazla kişi hayatını kaybetti. ABD çekildiği Irak’ın düşük yoğunluklu bir çatışma ortamı ve istikrarsızlık içerisinde kalmasını istiyor. El Kaide de ABD’nin partneri olarak mezhepsel ayrışmaları körükleyen saldırılarıyla burada bir kez daha devreye giriyor. Bilindiği gibi Saddam sonrası Irak’ta Şii etkisiyle İran’ın nüfuzu giderek artmıştı. Bu durum da haliyle ABD’yi oldukça rahatsız ediyor. ABD çıkarları Irak’ın parçalanmış, merkezileşememiş bir devlet olarak kalmasından ve sürdürülebilir bir istikrarsızlık ve çatışma ortamında bulunmasından yana. El Kaide’nin yaygın terör saldırıları da bunu sağlıyor.
AKP iktidarı her açıdan ABD dış politikasının bir aparatı durumunda. Irak konusu da bir istisna değil. AKP, Şii Maliki iktidarının aleyhinde ne varsa hepsini yapıyor. AKP’nin genel olarak ABD eliyle şekillenen Ortadoğu’daki Şii-Sünni çatışmasında taraf tutmakta çok hevesli olduğu görülüyor. Irak konusunda da durum aynı.
AKP bir yandan da Suriye’de tırmandırılan iç savaşın ana mimarı durumunda. Öyle ki Türkiye’den gelen destek olmaksızın isyancıların Suriye’de tutunmasının pek de mümkün olmadığını söyleyebiliriz. İsyancıları silahlandırmak, barındırmak, eğitmek, finanse etmek, tedavi etmek, istihbarat desteği sağlamak, hatta saldırıları yönetmek ve bunlara bizzat katılmak…
Dünyanın birçok ülkesinden gelen İslamcı cihatçılar Hatay’daki kamplarda ağırlanıyorlar. Bu unsurlar arkalarının ne kadar sağlam olduğunu bildiklerinden polisleri dövecek kadar pervasızlar. Kamuoyunda Libyalılar olarak bilinen paramiliter unsurlar da uzun bir süre Türkiye’deki lüks otel ve hastanelerde konuk edilmişler ve bir sürü rezillik çıkarmışlardı. Şimdilerde Suriye’deki isyan giderek daha yoğun bir şekilde Suriyelilerden ziyade bu yabancı cihatçılara dayanıyor.
Sonuç
Suriye’deki isyanın liderliği kısa zamanda ABD güdümüne girmiş ve olaylar mezhepsel çatışma şeklini almıştı. Bugün bu durum daha şiddetli biçimde geçerliliğini koruyor. Katar, Türkiye, Suudi Arabistan gibi ABD işbirlikçilerinin giderek daha belirleyici olduğu iç savaş sürecinde yabancı savaşçılara olan ihtiyaç daha fazla kendisini hissettiriyor. Kuruluşundan beri ABD ile bağlantılı olan El Kaide gibi uluslararası cihat örgütleri de bu noktada gerek insan kaynağı gerekse de finansal kaynaklar anlamında yükselen kuvvetler oluyorlar. AKP hükümeti de giderek daha fazla pisliğin içerisine batıyor. Financial Times gibi emperyalist yayınlar bile “AKP, Suriye’de yutabileceğinden fazlasını ısırıyor” yorumlarını yapıyorlar.
En büyük haydut ABD ve ortaklarının Suriye’de istediklerini alamaması Türkiye ve dünya emekçileri adına iyi bir haber olacaktır. Kapitalist sistemin krizi hesaba katıldığında emperyalist statükonun oldukça kırılgan olduğunu görmemiz gerekir. Suriye meselesi asla sadece Suriye ile ilgili değildir. Çatışmaların Lübnan’a ve ardından tüm bölgeye yayılması gayet de mümkündür. Bunun anlamı İsrail ve İran’ın da için de bulunduğu büyük bir bölgesel savaşın ihtimal dâhilinde olduğudur.
Emperyalist saldırganlık, sekter gırtklaklaşmalar ve büyük paylaşım savaşı ihtimalleri işçi sınıfının devrimci öncüsünün inşa edilmesinin ne kadar büyük bir aciliyet taşıdığını göstermektedir. Marksistler için sahne almak dışında hiçbir çözüm yolu bulunmamaktadır.
KATEGORİLER
ETİKETLER