Irkçı Saldırganlığa Karşı Sınıf Kardeşliği!
Dün akşam Kayseri’nin Danışmentgazi Mahallesi’nde 5 yaşında bir çocuğun Suriyeli olduğu belirtilen bir şahıs tarafından taciz edildiği iddiasının yayılmasıyla ırkçı bir şiddet dalgasının patlamasına tanık olduk. Suriyelilere ait evler ve işyerleri yakılıp yıkıldı, araçlar iş makineleriyle parçalandı. Türkiye tarihinde pek çok kez örneğini gördüğümüz ve trajik sonuçlar doğuran ırkçı patlamaların bir örneği bu kez ucuz atlatıldı.
Bu kez diyoruz… Çünkü milyonlarca göçmenin bulunduğu Türkiye’de benzeri gerilimlerin, çatışmaların yeniden yaşanmayacağını kimse garanti edemeyecektir. İktidar AB ile yaptığı anlaşmalar çerçevesinde ülkeyi göçmen nüfus için açık hava hapishanesine çevirirken; göçmenlerin uyum sürecini hızlandıracak mekanizmaları yaratmak bir yana daha önce Ankara’da, dün de Kayseri’de örneğini gördüğümüz üzere onların bu tarz ırkçı-faşist öfke patlamalarının doğal hedefi haline gelmesini kenardan izlemektedir.
Bununla beraber bu öfke ve kutuplaşma ikliminde egemen sınıflar kazanırken; kaybeden yine ezilen, sömürülen yığınlar olacaktır. Zira tarihten de biliyoruz, özellikle böylesi kriz dönemlerinde egemen sınıflar için günah keçilerine ihtiyaç olacaktır. Ekmeğin neden küçüldüğü sermayenin aslında ondan sürekli parça koparmasıyla değil, aynı sınıftan insanların birbirlerine karşı düşmanlaştırılarak açıklanmaya çalışılacaktır. Böyle ortamlarda Ümit Özdağ, Tanju Özcan gibi aşırı sağcı, faşist figürlerin türemesi de sebepsiz değildir, bu durumun doğrudan bir sonucudur.
Öte yandan sermaye sınıfının göçmen meselesinde keyfi yerindedir: Ne de olsa kayıt dışı, en tehlikeli işlerde en güvencesiz şekilde, en düşük ücretlere çalıştırabilecekleri milyonlarca kişilik bir işgücü ordusu ellerinin altındadır. İktidar sözcülerinin her seferinde göçmen işgücünün önemine atıf yapmaları boşuna değildir.
Hal böyleyken en kolayı göçmenleri hedef haline getirmektir. Bu ülkede çocuk tacizi vakasıyla ilk kez karşılaşılmıyor. Ne skandallar patlak verdi, toplumsal muhalefet haricinde böyle bir öfke patlamasıyla karşılaşılmadı. Egemenler için, göçmenlere karşı ırkçı-faşist saldırganlığı körükleyenler için mesele çocukların taciz edilmesi değil, taciz edenin kimliğidir.
Burjuva muhalefetin de bu ırkçı histeri karşısında ne kadar yumuşak olduğunu biliyoruz. Oy ve seçim hesapları uğruna göçmen nüfusu hedef haline getirmekten kaçınmayacaklarını geçtiğimiz yıl seçimin ikinci turunda ve bu son yaşanan olaya verilen tepkiler de bir kez daha görmüş olduk.
Göçmen nüfusu hedef almak yerine savaşlarla milyonlarca insanı yerinden eden, kirli pazarlıkların aracı haline getiren, ucuz emek cennetinin harcı olarak gören ve toplumu kutuplaştırmak için her fırsatta kullanan bu düzen hedef haline getirilmelidir. Göçmen nüfusa yönelik saldırılar karşısında safımız sınıf kardeşliğidir. Bu sağlanmadan kirli düzenin önümüze çıkaracağı çatışmalardan kurtulmak mümkün olmayacaktır.