Esenyurt Olayı, Mafya İlişkileri ve Şiddet – Can Derdiyok

Esenyurt Olayı, Mafya İlişkileri ve Şiddet – Can Derdiyok

İstanbul Esenyurt’ta bulunan bir tekel bayisinde meydana gelen silahlı saldırı görüntülerinin basına servis edilmesi ve geniş yankı uyandırmasının ardından Türkiye’de silahlanma, silahlı saldırı ve şiddet konuları tartışmaya açıldı. Tartışmalar genellikle bireysel silahlanmanın artışı üzerinden yürütülse de Türkiye’de şiddetin çok boyutlu olarak ele alınması ve aynı zamanda siyasal gelişmelerin toplumsal alana yansıması çerçevesinde değerlendirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde bu çok boyutlu meselenin çözüm olasılıkları epey uzakta kalacak gibi görünüyor.

Esenyurt’ta Yaşananlar, Bireysel Silahlanma ve Fiziksel Şiddet

İstanbul Esenyurt’taki tekel bayisinde işlenen cinayetin görüntüleri Türkiye’de bireysel silahlanmanın artışının ve fiziksel şiddetin yaygınlaşmasının özel bir örneği olarak değerlendirilebilir. Olayın ardından basına yansıyanlara göre, tekel bayisine gelen dört kişilik grupla yine tekel bayisinde bulunan 3 kişilik grup arasında alacak verecek meselesi ve geçmiş husumetler dolayısıyla tartışma çıkmıştır.

Olayın yalnızca o anda orada gerçekleşmediği, günler öncesinde artan gerilimin olay anında tırmandığı anlaşılmaktadır. Zira, taraflar sosyal medya üzerinden karşılıklı küfürler içeren tartışmalara girmiş ve silahlar ateşlenmiştir. İki taraf arasında daha önce de silahlar ateşlenmiş, hayatını kaybeden tekel bayi çalışanın ağabeyinin saldırganın ailesinden bir kişiyi yaraladığı ve şu anda ceza evinde olduğu belirtilmektedir.

Olayın ardından başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alından Murat Özer Esenyurt’ta yakalanmış ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nden (EGM) yapılan açıklamada Mahmut Özer’in 3 suç kaydı olduğu ortaya çıkmıştır. İstanbul Valiliği’nin yaptığı açıklamada Mahmut Özer’in iş yerinde 1 adet pompalı tüfek, 2 adet tabanca ve 50 adet fişek ele geçirildiği belirtilmiştir.

Esenyurt örneğinde olduğu gibi basit yaralamadan cinayete kadar uzanan yelpazede ilerleyen fiziksel şiddet Türkiye toplumunda son yıllarda oldukça görünür hâle gelmiştir. Zira Türkiye’de 2021 yılında yalnızca yerel ve ulusal basına yansıyan 3 bin 801 silahlı şiddet olayı yaşanmış, yaşanan olaylarda 2 bin 145 kişi yaşamını yitirmiştir.

Silahlı şiddet olaylarının yaygınlaşmasının altındaki önemli faktörlerden biri bireysel silahlanmadır ve EGM’nin açıklamasına göre, Türkiye’de 9 Temmuz 2022 itibariyle 627 bin 765 taşıma ruhsalı silah bulunmaktadır. EGM’nin resmi verilerinin dışında ruhsatsız silahların ciddi oranda artış gösterdiği de önemli bir iddia olarak eklenmelidir. CHP Milletvekili Müzeyyen Şevkin, Türkiye’de 25 milyon ruhsatsız silah bulunduğunu iddia etmektedir. Silah bulundurma ruhsatı başvurularındaki artış da göze çarpan önemli bir başka veridir. 2018’de silah bulundurma ruhsatı alan kişi sayısı 7 bin 630 iken 2021 yılında bu sayı 16 bin 569’a yükselmiştir. Artış yüzde 100’ün üzerindedir.

Silah Bulundurma Ruhsatı Alan Kişi Sayısı

Yıl
7.630 2018
16.569 2021

 

(Kaynak: Jandarma Genel Komutanlığı)

İktidarın 15 Temmuz süreci sonrası giderek otoriterleşen, kimlik kutuplaşması ve çatışmaları üzerinden toplumu ayrıştıran politikalarının mevcut veriler ve durum baz alındığında oldukça tehlikeli olabileceğini eklemek gerekir. Duruma bir örnek 11 Eylül 2021’de Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmelik‘te yapılan değişikliktir. Yönetmelikteki değişiklik sonrası silah taşıma ruhsatı verilebilecek iş kollarının ve bürokratların kapsamı genişletilmiştir.

Türkiye’de çocuklar arasında da silah kullanımı ve silah kullanımından doğan olaylar günden güne artmaktadır. Adalet Bakanlığı verilerine göre, 2022 yılında Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun kapsamında 3 bin 352 çocuk yargılanmıştır ve ateşli silah kullanım yaşı 12’ye kadar inmiştir.

Aflar, Mafyalaşma ve Cezasızlık

Suç oranlarının, silahlanmanın ve şiddetin bu düzeyde artış gösterdiği toplumlarda ceza kavramı önemli caydırıcı bir unsur olarak ön plana çıkmaktadır. Ceza, tek başına caydırıcı bir unsur olmamakla birlikte cezasızlığın suçun yeniden işlenmesine olanaklar tanıdığını belirtmek gerekir.

Türkiye’nin af konusunda uzun ve yoğun bir geçmişi vardır. 7 Ocak 1922’de TBMM’de çıkarılan genel aftan bugüne pek çok genel af çıkarılmıştır. Bunun yanında, özel yasal düzenlemelerle cezasızlık iklimi oluşturulmuştur. Örneğin, “Alaaddin Çakıcı Affı” olarak bilinen infaz düzenlemesiyle Alaaddin Çakıcı 16 Nisan 2020 tarihinde serbest bırakılmıştır. Bu yasal düzenlemeden sonra Kürşat Yılmaz ve Mehmet Aydın gibi isimler de tahliye edilmiştir.

Suç örgütü lideri Çakıcı’nın serbest kalmasını sağlayan yasal düzenlemelerden önce MHP lideri Bahçeli’nin Çakıcı’yı ziyareti Türkiye’de mafya ilişkileri ağının ana akım siyasal örgütlenmelerle kurduğu bağın kuvvetine dair temel bir göstergedir. Benzer şekilde yakın zamanda tahliye edilen organize suç örgütü lideri Sedat Şahin de ilk iş olarak MHP lideri Devlet Bahçeli’yi ziyaret etmiştir.

Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in açıklamaları ve ardından gün yüzüne yeniden çıkmaya başlayan mafya ilişkileri ağı Türkiye toplumu için derin bir tehdit oluşturmaktadır. Son zamanlarda Türkiye’de çıkarılan kanun, kararname ve karar gibi çeşitli yasal düzenlemelerle cezasızlık genel bir iklim hâline getirilmiştir.

Bu ilişkiler ağının önemli bir boyutu da uyuşturucu kullanımı ve ticaretidir. Birleşmiş Milletler’in (BM) Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu (INCB) tarafından 2022 yılında hazırlanan raporda Türkiye’nin uyuşturucu kaçakçılığı açısından Ortadoğu ve Avrupa pazarlarına bir geçiş noktası olduğunu ortaya koymuştur. Yine aynı raporda Türkiye’de ele geçirilen kokain ve eroin miktarının rekor düzeye ulaştığı belirtilmektedir. Türkiye’de 2020 yılında 1,96 ton ele geçirilen kokain miktarı 2022 yılında 2,8 ton seviyelerine ulaşarak rekor kırmıştır.

İdam Tartışmaları ve Cezanın Caydırıcılığı

Suç oranlarının artışı, bireysel silahlanmadaki yükseliş ve toplumun sinir uçlarının gerilimi cezanın caydırıcılığı tartışmalarını da beraberinde getiriyor. Erdoğan’ın Başdanışmanı Oktay Saral ceza tartışmalarını ileri götürerek Esenyurt’ta yaşanan olayın ardından “Yaşasın idam!” naraları attı ve ekledi “Kıstasta hayat vardır!”.

İdam tartışmaları başkaca pek çok suç için Türkiye gündemine aralıklarla giriyor. Türkiye’de 39 yıldır fiilen uygulanmayan ve 21 yıldır hukuken bulunmayan idam cezasına dair tartışmaların sıklıkla iktidar ve yakın ortakları tarafından dillendirilmesi, iktidarın korku iklimini temel alarak otoriterleşen yapısıyla ilişkili olmakla birlikte toplumdaki tepkileri konsolide etme amacı da güdüyor.

Cezanın caydırıcı yönü bulunsa da verilen cezalar toplumdaki bu tarz olayların çözümü adına tek başına yeterli olmayacaktır. Silah ticaretinin önemli boyutlara ulaştığı, uyuşturucu kaçakçılığının devasa maddi hacminin bulunduğu Türkiye’de suça teşkil eden araçlar ortadan kaldırılmadan tartışmaları ceza bağlamına sıkıştırmanın toplumsal olayları önleme noktasında işlevi oldukça sınırlı kalıyor.

KATEGORİLER
ETİKETLER