Güneş Gümüş: Kimlikçilik ve Postmodernizm Solu Kitlelerden Koparıyor!

Güneş Gümüş: Kimlikçilik ve Postmodernizm Solu Kitlelerden Koparıyor!

Editör Notu: Bu söyleşi, sendika.org’un “Sosyalist Hareket, Özeleştiri ve Yeniden İnşa” dosyası kapsamında 27 Temmuz 2023 tarihinde sendika.org internet sitesinde yayımlanmıştır.

Sosyalist hareket açısından yenilgiyi nasıl tanımlamalı, nerede aramalı? Neyin özeleştirisi verilmeli, nasıl bir özeleştiri süreci yaşanmalı?

Sosyalist sol adına yenilgiyi tariflerken kısa vadeli açıklamalardan kaçınmak gerekir. Sosyalist hareket uzun yıllardır bir gerileme içerisinde. Türkiye’de sosyalist sol son 25 yıldır neredeyse kesintisiz biçimde geriliyor. İşçi sınıfından ve geniş yoksul halk kitlelerinden kopukluk birden bire olmadı, yıllar içerisinde derinleşti ve katılık kazandı. Bu uzayan gerileme ve yenilgi süreci ideolojik sonuçlar da üretti. Kimlikçiliğin ve postmodernizmin Türkiye solunda baskın eğilim olarak yükselmesi sosyalist solu kitlelerden daha çok kopardı. Kısacası sosyalistlerin yenilgisi uzun soluklu bir süreçtir, son seçim yenilgisi ise bu tarihsel eğilimdeki doğal bir “an” olabilir.

Bu bağlamda özeleştiri süreci 2023 seçimleri bağlamında tartışılmamalı. Bu çok yetersiz olacaktır ve bu şekilde esaslı bir sonuca varamayız. Daha köklü sonuçlar çıkarmak için daha derine kazmak gerekiyor. Ulusal ve uluslararası anlamda kesin dönüm noktaları olan 12 Eylül 1980 ve SSCB’nin 1991’deki dağılması gibi tarihsel yenilgileri bir yana bırakalım. Ama yine de sorgulanması gereken somut, güncel ve yerel konular var:

  • KESK, DİSK, TMMOB gibi yüz binlerce üyesi olan emek örgütleri “sosyalistler” tarafından yönetildiği halde neden bu kadar etkisizler, bürokratikler ve kendi tabanları olan emekçilerden bu kadar kopmuş durumdalar?
  • Yakın döneme kadar ülkedeki çoğu üniversite kampüsü sosyalist öğrenci hareketinin etkisi altındayken, ODTÜ ve kısmen Boğaziçi hariç, neden hepsi düştü ve hatta bu düşüşler sırasında kayda değer bir direniş dahi sergilenemedi?
  • İşçi, kamu emekçisi, öğrenci ve varoş hareketinin çok güçlü olduğu bereketli 1990’lar neden ve nasıl kaçırıldı? 2000’lere kitleler nezdinde etkisi olan bir sosyalist parti ya da partiler neden miras bırakılamadı?
  • Dersim, Hopa, Samandağ gibi şehirler ile Gazi, 1 Mayıs, Tuzluçayır gibi mahalleler bir zamanlar sosyalistlerin etkin olduğu alanlarken sonrasında neden adeta kurudu?
  • Kürt ulusal hareketi ile hem dayanışmanın ve enternasyonalist prensiplerin tesis edildiği, hem de siyasal ve ideolojik bağımsızlığın korunduğu bir ilişki biçimi neden tesis edilemedi?

Özeleştiri süreci bu somut durumların tespiti ile başlamalıdır. Bu tespitleri derinleştirmek için de eleştiriyi nereye kadar gidiyorsa oraya kadar götürmek ve tarihsel, ideolojik ve uluslararası süreçlere dair net tahliller yapmak zorundayız.

Seçimin politik toplumsal sonuçlarından hareket edersek, politik rejimden hangi saldırı hamlelerini beklemeliyiz? Sosyalist hareket hangi çatışmalara hazırlanmalı?

AKP seçimleri olağanüstü bir durum yaşanmadan, muhalefetin de sonuçları kabullendiği bir biçimde kazandığından ülke siyasal rejiminde bir kırılma gündeme gelmedi. Seçim öncesine benzeyen bir iklimde yola devam edildiğini görüyoruz. AKP’nin şimdiden yerel seçimlere hazırlandığı görülüyor. Erdoğan seçimleri kazanan meşru ve saygın bir politikacı-devlet başkanı olmayı kendi meşruluğunun ana dayanağı olarak görüyor. Bu yüzden bir çeşit seçimli demokrasinin sürmesi kendisinin de lehine.

Diğer taraftan yarı otoriter bir rejim içerisinde yaşadığımız bir gerçek. Son olarak Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın hukuki açıdan uyduruk gerekçelerle tutuklanması bu otoriterliğin son örneği. Can Atalay’ın halen hapiste tutulması, Suruç anması yapmak isteyen öğrencilerin tutuklanması diğer örnekler. Sosyalistlerin basın açıklaması yapmasının dahi zorlaştığı bir dönemdeyiz. Ankara’da seçim sürecinde yaptığı bağımsız devrimci aday çalışması da defalarca polis saldırısına maruz kalmıştı. Ama bizim Ankara’daki deneyimimiz de gösterdi ki sosyalistler doğru konu ve zamanlarda, birleşerek ve güçlü bir karşı koyuş gösterdiklerinde alanları açabiliyorlar.

Önümüzdeki süreçte demokratik haklara dönük baskılar sürecektir. YSP’ye ve onunla beraber hareket eden gruplara nefes aldırmama halinin sürmesi beklenmelidir. Bunun dışında genel demokratik haklara yapılan baskıların belirli bir düzeyde artarak sürmesine hazır olmalıyız. Özellikle kadın hakları İslamcıların hedefi olacaktır. Çeşitli cemaatler ve bu arada AKP, önümüzdeki yılları toplumu muhafazakarlaştırmak için fırsat olarak görecektir. Konser ve festivallerin yasaklanması, alkol tüketilebilen alanların daraltılması, karma eğitimin hedeflenmesi, eğitim müfredatının daha da dinselleştirilmesi gibi saldırıları beklemek durumundayız. Bütün bu süreci kimlikçiliğe, yaşam biçimciliğine ve laik cepheciliğe düşmeden sosyalistlerin kendi bağımsız perspektifiyle püskürtmesi gerekecektir. Ki bu saldırılar sadece bu şekilde püskürtülebilir. Yaşam biçimcilikle, marjinalleşmeyi özümseyerek, emekçi halkı kazanma perspektifini yitirerek ve laik cephe hattına oturarak emekçi mahallelerini kazanamayız, orta sınıf elitizminin umutsuzluğuna hapsoluruz.

Sosyalist hareketin krizini aşmak için ne yapmalı; kimle yapmalı, nasıl bir kadro ve kitle politikasıyla yapmalı? Nasıl yapmalı; hangi söylem, araç ve yöntemlerle yapmalı? “Sol birlik” ve “ittifak” meselesine nasıl yaklaşılmalı?

Ben ilk soruda bahsettiğimiz tarihsel ve ideolojik özeleştiri süreçleri yaşanmadan sosyalist hareketin krizinin aşılacağını düşünmüyorum. Bu bağlamda gerçek bir özeleştiri süreci yaşanmadan güçlü devrimci kadrolar yetiştirmek de çok zor olacaktır. Örneğin 1968 sürecinden köklenen bir gerillacılık anlatımıyla genç kadro adayları motive ediliyor, bu şekilde bir politik kimlik oluşumu söz konusu oluyor. Ama o dönemin mücadele pratiğinin bugün sahada bir yansıması bulunmuyorsa, objektif ya da subjektif nedenlerle, bu kadro yetiştirmeyi olabildiğince zorlaştıracaktır.

Bu konular uzun konular, bu röportajın sınırlarında bu tartışmayı vermek mümkün değil, ama sosyalist solun krizinin derinliğini örnekle aktarmak istedim. O halde bizim cevabımız sınıf çizgisidir. Sınıf merkezli kadrolar yetiştirmek ve bu kadroları sendikalarda, sanayi havzalarında, ofislerde, mahallelerde, okullarda ve kent merkezlerinde emekçi sınıf hareketiyle birleştirmek esastır. Şimdilerde rejimin ekonomik bunalımı derinleşiyor. Büyük kentlerde hatırı sayılır bir yoksullaşma yaşanıyor. Bu süreçte sosyalist sol, köklü alışkanlığı olan dar grupçuluğu bir kenara bırakmalı ve birleşerek etkili kampanyalar yapabilmelidir. Bizim önerdiğimiz birlik, bir emekçi cephesi yaratmak üzerinedir. Sokakta ve işyerlerinde fiili mücadele ile güçlü kampanyalar yapabilmeli, muhafazakar emekçi bölgelerine erişebilmeliyiz. Seçim sürecinde de sosyalistler etkili olmak için belirli bölgelerde ortak adaylar çıkarmak ve kendi bağımsız siyasetlerini emekçilere götürmek durumundadır.

KATEGORİLER