Kahrolsun Emperyalist Savaş! Kahrolsun Emperyalist Vahşet !

Kahrolsun Emperyalist Savaş! Kahrolsun Emperyalist Vahşet !

Partido Obrero (İşçi Partisi – Arjantin) ve SEP (Türkiye) Deklarasyonu

Bütün Dünyanın İşçileri Birleşin!
Kahrolsun Emperyalist Savaş! Kahrolsun Emperyalist Vahşet!
İşçi Sınıfının Haklarına Dönük Saldırılara Son!
Kapitalist Krizin Faturası Patronlara !
İşçi İktidarı ve Sosyalizm İçin İleri!
İşçilerin Devrimci Partilerinin ve Devrimci Enternasyonal’in İnşası İçin Mücadeleye !

Ukrayna’daki savaşın başlamasının üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçti ve dünya işçi sınıfı açısından bunun NATO ile Rusya arasında emperyalist bir savaş olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Bedeli sadece Ukrayna’da değil, Rusya’da da sömürülenlerin canları, kanları ile ödenen; sonuçları tüm dünya halkları tarafından hissedilen bir katliama tanık oluyoruz.

ABD emperyalizminin başını çektiği NATO, kendisini otokratik ve otoriter tiranlara karşı ulusların bağımsızlığının ve demokrasinin haklı taleplerinin savunucusu olarak sunmaya çalışıyor. Dünya halklarını sömürenler, katledenler (Afganistan, Suriye, Irak, Lübnan vb.), işgal edip zulmedenler, kanlı diktatörler ve gerici sermaye yanlıları, nasıl demokrasinin ve ulusal kendi kaderini tayin hakkının canhıraş savunucuları olabilirler?

Sürmekte olan savaş, gerçek bir ulusal kurtuluş davası olmadığı gibi demokrasi ve insan haklarının savunulması da değildir. Ukrayna halkı, dünya emperyalizmi tarafından Rusya’ya saldırmak için piyon olarak kullanılmaktadır. NATO’nun bu saldırıyı gerçekleştirmek için Avrupa’nın doğusunda genişlemesi, uzun yıllar boyunca hazırlanmış bir plandır. Rusya’ya ve ardından Çin’e boyun eğdirmek ve  eski kamulaştırılmış  ekonomilerin sömürgeleştirilmesini sağlamak gibi stratejik bir hedefe tekabül etmektedir.

Putin de anti-faşist bir kahraman sayılamaz. Ukrayna’yı işgali, Sovyetler Birliği’nin kapitalist restorasyonu ile yaratılan burjuva oligarşinin nüfuzunu ve egemenliğini genişletme amacı taşıyordu. Kremlin ve Rus ordusu ne kurtarıcı bir güçtür ne de halkların emperyalizme karşı mücadelesini temsil eder. Rusya’nın dış politikası, iç politikasının bir uzantısı olmuştur: büyüyen bir eşitsizlik ve toplumsal uzlaşmazlıklarda artış, baskıcı bir zümrenin güçlenmesi, Rus halkının ve Rusya’nın hegemonyasındaki tüm ulusların ezilmesine dayanan bir rejim.

Dünya proletaryası her iki fraksiyonu da destekleyemez. Savaşı durdurmak bir zorunluluk haline geliyor, özellikle de yayılarak bir dünya savaşına veya nükleer savaşa dönüşme tehdidi oluşturduğunda. Bu sadece önceki çatışmaların bir tekrarı değil; aynı zamanda kapitalist sistemin kalbi olan Avrupa’da gelişen, uluslararası arenanın ana oyuncuları arasındaki bir çatışmadır. Bir vekalet savaşına değil, NATO’nun doğrudan müdahalesine tanık oluyoruz. Zelenskiy, emperyalizmin başını çektiği askeri ittifakın sadece bir koludur.

Ukraynalı ve Rus işçileri savaşı sona erdirmeye, kendi hükümetlerini devirmeye, halklar ve askerler arasındaki kardeşliği mümkün olan her şekilde yükseltmeye çağırıyoruz.

Devrimci sol tüm dünyada, “savaşa karşı savaş!” tarihi sloganını ortaya atmalıdır. Emperyalist saldırıya destek yok! Kapitalist holdinglerin çıkarları için devreye sokulan; saldırı altındaki halkların ve bir bütün olarak insanlığın yaşam koşullarını olumsuz etkileyen tüm boykotlara ve ekonomik yaptırımlara derhal son verilmelidir! Tüm devrimciler kendi ülkesindeki yönetici sınıfa karşı harekete geçmelidir. Silah ve asker sevkiyatına aktif olarak karşı çıkılmalıdır. Savaş bütçelerine, askeri sanayinin gelişmesine ve burjuva ve emperyalist hükümetlerin yeniden silahlandırılmasına karşı çıkılmalıdır! Aradan bir yıl geçtikten sonra pasifizmin aşılamayacak sınırları olduğu açıkça görülmektedir.

Çatışmanın çözümünü, savaşı kışkırtanlara devretmek bir çözüm olamaz. Bu sadece bir çıkmaz sokak değil, aynı zamanda siyasi bir suçtur. Her iki tarafın da savaşı tırmanmaya kararlı olduğu gözle görülür düzeyde iken bu durum düşmanlıkların şiddetlenmesi, yayılması ve dolayısıyla daha büyük bir kan banyosunu ile sonuçlanacaktır. Savaşın destekçileri arasındaki bir barışın, yerini yeni ve daha şiddetli çatışmalara bırakacak olan tehlikeli bir uzlaşma olacağı konusunda uyarıyoruz: 2014 ve 2015’te kutlanan ve mevcut çatışmayı durdurmaktan aciz Minsk anlaşmaları ders niteliğindedir.

Dünya savaşı eğilimlerinin isyana ve sosyalist devrime dönüştürülmesi gerekmektedir. Savaş kabusunun sona ermesi için savaş destekçisi hükümetler devrilmelidir.

Savaş, yeni iflaslara neden olan ve 2008 krizini sürdüren kapitalist krizden ayrı düşünülemez. Her burjuvazinin merkez bankası, krizde olan veya iflas tehdidi altındaki sermayeyi bol miktarda para enjekte ederek kurtardı ancak  dünya ekonomisinde hüküm süren kansızlık durumunun üstesinden gelmeyi başaramadılar. 2008 mali krizinden on beş yıl sonra, yalnızca bankalar için değil, şirketler ve hatta devletler için temerrüt hayaletinin çirkin yüzünü gösterdiği, patlamalı bir durgunluk ve enflasyon senaryosuna tanık oluyoruz. Başka bir deyişle: bu kriz küreseldir; yani daha derin bir krizdir, sistemik bir krizdir. Bu kriz, emekçi kitleler için daha fazla acı getirecektir: daha yüksek enflasyon, artan işsizlik, güvencesiz çalışma, artan sömürü (çalışma saatlerinin uzaması, emeğin esnekleştirilmesi vb.).

Kapitalizm, emekçi kitleleri daha da fazla sömürerek, onların tarihsel kazanımlarını yok ederek, kendi ekonomik egemenlik rejiminin krizinden kurtularak hayatta kalmaya niyetlidir. Bu durum, metropol ve yarı sömürge ülkelerde artan bir direniş ve işçi eylemleri ile sonuçlandı. Örneğin Fransa’da, Macron’un emeklilik yaşını altmış ikiden altmış dörde çıkarma girişimlerine karşı grevler ve siyasi gösteriler düzenlendi. Tüm dünyada, kapitalistlerin ve onların hükümetlerinin emeklilik hakkına karşı saldırıları gündeme geliyor. Amaçları, emekliliği işçilerin sömürülmesinin karşılığı olarak ertelenmiş bir ücret olmaktan ve emekli maaşını geniş anlamda kapitalistler için bir vergi olmaktan çıkarıp bir tür sübvansiyona veya yoksulluk için sosyal yardıma dönüştürmektir. Fransa’da işçiler; sınıf mücadelesi, grevler ve kitlesel gösterilerde doğrudan eylem yöntemlerini yeniden benimsediler ancak emekçiler zafer kazanmak için Macron’u devirme ve bir işçi hükümeti için mücadele etme olasılığını mümkün kılacak bir genel greve doğru ilerlemelidir. Fransız sendikal bürokrasisinin, Fransız işçi sınıfının ve sömürülen halkların devrimci mücadelesinin gelişmesini engellemesinin amacı sınıfları uzlaştırmak, bir parlamento anlaşmasına varmak ve burjuvazinin bekasını korumaktan başka bir şey değildir.

İşçi sınıfı ve kitlesel hareket yalnızca Fransız emekçileriyle sınırlı bir olgu değildir: Birleşik Krallık ve Almanya’daki güçlü grevlerde, Amerika Birleşik Devletleri’nde sendika örgütlenmesinin uyanışında, Latin Amerika, Asya ve Afrika’da devam eden isyanlar önemli roller oynamaktadır.

Emekçilerin taleplerini zafere taşımak ve işçi sınıfının iktidarı alma olasılığını gündeme getirebilecek bir devrimci durumun kapısını aralamak için sendika ve diğer kitle örgütlerini yeniden canlandırmak gereklidir.  Burjuva devletlerin çıkarlarının üstüne titreyen sendikal bürokrasiyi her yerde ortadan kaldırmak zorunludur. İşçi sınıfının ve örgütlerinin burjuva devletten, patronlardan ve onların siyasi partilerinden tam bir siyasal ve örgütsel bağımsızlık sağlaması olmazsa olmazdır: Ayrıca ortaya çıkan mücadelelerin kapitalist rejime karşı daha kapsamlı mücadelelere dönüşmesini sağlamak da son derece önemlidir.

Bu amaçla, burjuvaziden tam bağımsız olan; savaşın ve sömürünün yürütücüsü burjuva devletleri yıkma uğratmak üzere her ülkede işçi-emekçi hükümetleri stratejisini merkeze alan sosyalist ve devrimci sınıf partileri inşa etmek esastır. Bu ancak devrimci doğrudan eylem yöntemleriyle başarılabilir. Görev; demokratik merkeziyetçiliğe dayalı mücadeleci partiler inşa etmek, sınıf mücadelesini geliştirmek ve sonuna kadar götürmek, kapitalist sömürücü sınıfı tamamen ortadan kaldımaktır. Yalnızca öngörü ve analizlerle devrimi yapabileceğini sanan örgütlerin salt laf ebeliği yapan karakterinden kaçınılması gerektiği gibi, kimlikçi ya da niteliği muğlak örgütlenme biçimleriyle sınıfçılığın eritilmesinden de kaçınılmalıdır.

Kapitalist felaket, çelikleşmiş işçi sınıfı ve sosyalist devrimci militanlıkla karşı karşıya kalmalıdır. Bu perspektif, kendi başına, sınıflar arasındaki sınırların belirsiz olduğu ve sınıf uzlaşmasının ve demokratik parlamenterizmle sınırlı eğilimlerin hüküm sürdüğü “kitle partisi” modeli ve hareketçilik akımını dışlamaktadır.  Bu türden bir solculuğun rolü tamamen statükoya ayak uydurmak, seçimlere katılmak; parlamenter rejim ve burjuva demokrasisi içinde ilerleyerek bir baskı grubu olarak hareket etmektir.

Devrimci sosyalistler, burjuva ve küçük burjuva partilerden tam anlamıyla ayrışmak için seçimler dahil her alanda mücadele etmektedir. Buna,  geri kalmış ülkelerdeki burjuva milliyetçisi liderlikler ve hükümetler de dahildir. Bu partiler sömürülen ulusun tüm kitlelerini temsil ediyormuş gibi görünürler ama aslında sömürücü ulusal burjuvaziyi savunurlar. Sonunda, emekçi yığınların devrimci hareketi karşısında teslim bayrağını çekerek emperyalizme ortak olurlar.

Emperyalizm, demokrasi bayraktarlığı yaparak  gerici, sömürücü ve savaş yanlısı müdahalesini geliştirmektedir. Kapitalist baskıcı devlet böyledir: Büyük sermayenin tahakküm planlarını yürütürken, baskıcı karakterini içi boş sloganların arkasına saklamaya çalışan burjuva demokrasisi böyledir. Egemen sınıflarla uzlaşmak isteyen oportünist partilerin, burjuva milliyetçiliğinin ve halk cephelerinin uzlaşmacılığını aşmalıyız. Halk cepheleri, son kertede kitlelerin bağımsız eylemlerini sınırlamak ve mücadelelerini boğmak misyonu ile hareket etmektedir. Son dönemde giderek büyüyen sağ ve faşizm burjuva demokrasisinin çürümüşlüğünün sonucudur. Sağcı ve faşist güçlerin karşısına çıkmak onu yenmek, ne kendilerine demokrat diyen ulusal burjuvazinin desteğinden  ne de onunla kurulan ittifaktan gelecektir. Aksine; acziyetleri ve halka kemer sıkma paketleri dayatan IMF politikalarıyla uyumları, sözde faşist sağın gelişmesine izin vererek onlara alan açtı ve iktidara gelmelerini kolaylaştırdı. Sağın durdurulması ancak sömürülen tüm kesimleri kendine çekebilecek işçi eylemleri ile mümkün olabilir.

Sermayeye karşı mücadeleyi ilerletmek için birleşik cephe politikaları geliştirmeliyiz. Kitlelerin enternasyonalist eylemi yeni bir ufuk açmak için esastır. Bir Fransız petrol tekeli olan Total’in Belçikalı işçileri, Fransız petrol işçilerinin grevinin sabotajını engelledi: Belçika’daki rafinerilerinden Fransa’ya petrol ihraç etmeyi reddettiler. Yaklaşık yüz altmış yıl önce, 1864’te, bir İngiliz proleter grevi sırasında kıtanın geri kalanından grev kırıcı bulma olasığına karşı, Birinci Enternasyonal’in  kurduğu en iyi devrimci enternasyonalist gelenekler yeniden su yüzüne çıkıyor. Şimdi, emperyalist savaşa ve kapitalist krizi dünyanın işçilerinin ve sömürülen halklarının sırtına yükleyen yıkıma karşı uluslararası örgütlenme ve seferberlik için her girişimi her zamankinden daha fazla desteklememiz gerekiyor.Devrimci bir sosyalist enternasyonalin yeniden kurulmasını destekliyoruz. Yeni enternasyonal, ancak tarihsel deneyimlerin ışığında yeniden kurulacak olan IV. Enternasyonal’in devamı bir enternasyonal olabilir.

Bu belgenin imzacılar olan Sosyalist Emekçiler Partisi (Türkiye) ve Partido Obrero (Arjantin) dünya çapında sol partileri, sosyalistleri ve devrimci militanları bu belgeyi tartışmaya çağırmaktadır.

KATEGORİLER