NATO Zirvesinin Sonuçları – Emre Güntekin
Madrid’de gerçekleşen NATO Zirvesi ile birlikte İsveç ve Finlandiya’nın örgüte katılımının önündeki engeller ortadan kalkmış oldu. Elbette meseleye Türkiye’den bakıldığında tartışmaların odaklandığı yer iktidarın bu katılımları veto edip etmeyeceği oluyordu. Zirve sonucuna bakılırsa herkesi kendi ülkesinde mevcut durumu pazarlamakla meşgul.
Erdoğan Madrid’de Ne Aldı?
İmzalanan mutabakat, muhattapların ihtiyaca göre kullanabilecekleri kaçış rampalarıyla dolu: İktidara kalırsa ortada tarihi bir zafer var; muhatapları ise olabilecek en az hasarla süreci atlatmanın ve Rusya’yı çevreleme projesinin en önemli adımlarından birisi olarak iki kuzey ülkesini örgüte katmanın rahatlığı içerisinde.
Erdoğan’a birkaç başlıkta verilen ödünler ise her iki ülkede kamuoyuna Türkiye’nin ısrarlarına karşı ödenmesi gereken bir bedel olarak sunulurken; İsveç ve Finlandiya’nın da buna rağmen istediğini aldığı belirtiliyor.
İktidar için önemli olan zirveden bugüne kadar sürdürülen tantanayı tamamlayacak bir propaganda malzemesiyle geri dönebilmekti ve birkaç fotoğraf karesi eşliğinde bu alınmış görünüyor. Ekonomiyi bataklıktan çıkaramasa da, birkaç günlüğünü gönül eyleyecek bir kampanyaya bile kar gözüyle bakılıyor.
Ödünler koparılsa da ortada “tarihi bir zafer” nidalarıyla dolaşmak gülünç. Uzlaşma metninde zaten her iki ülkenin “terör örgütü” listesinde yer alan PKK’nin “terör örgütü” olarak görüldüğü teyit edilirken; PYD-YPG’den metinde istenilenin aksine “örgüt” olarak bahsediliyor. Öte yandan iktidarın her iki ülkeden iade talepleri konusunda ise her iki ülke de topu dolaştırmaya müsade edecek bir formülle masadan ayrıldı.
Erdoğan’ın beklentilerinden biri olan silah ambargosunun kaldırılması konusunda İsveç ve Finlandiya somut bir adım atarken; asıl beklentilerin odağında yer alan ABD’nin F-16 savaş uçaklarının satışı konusunda ise şimdilik düşük tonda bir yeşil ışıktan bahsetmek mümkün.
Emperyalist Kamplaşma Koyulaşıyor!
Öte yandan zirveden çıkan sonuç dünyanın giderek sertleşen bir emperyalist kamplaşmanın gölgesi altına gireceğini gösteriyor. 2010 yılında yapılan NATO Zirvesi’nde “stratejik ortak” olarak görülen Rusya bugün “en önemli ve doğrudan” tehdit olarak başa oturtulurken, bunun bir getirisi olarak örgüt Avrupa’daki askeri varlığını güçlendirmeyi amaçlıyor.
İsveç ve Finlandiya’nın katılımı Putin Rusyasına karşı oluşturulan kalkanı güçlendirirken; ABD Soğuk Savaş’tan bu yana Avrupa’ya en büyük askeri yığınağı gerçekleştirmeye hazırlanıyor. İlk olarak İsveç, Finlandiya ve Polonya gibi Rus tehdidinin ilk elden yönelebileceği odakları tahkim etmek. Yönelebilecek olası tehditlere karşı örgüte bağlı acil müdahale birliklerinin asker sayısının 40.000’den 300.000’e çıkarılması öngörülürken; Biden’ın zirvede duyurduğu yeni askeri yığınağın ayrıntıları Pentagon tarafından paylaşıldı. Buna göre Polonya’da yeni bir ileri karakol oluşturulacak ve kara kuvvetlerine bağlı bir garnizon konuşlandırılacak; Romanya’da mevcuda ek olarak bir muharebe tugayı görevlendirilecek. Baltık ülkelerine ekstra zırhlı birlikler, İspanya’ya iki savaş gemisi, İngiltere’ye iki F-35 filosu, Almanya’ya hava savunma sistemi, İtalya’ya da kısa menzilli bir hava savunma bataryası sevk edilecek. Öte yandan Almanya ise 15.000 askerin yanısıra, 65 savaş uçağı ve 20 savaş gemisini örgüt bünyesine dahil etmeyi planlarken; İngiltere de Estonya’ya 1.000 asker gönderme kararı aldı.
NATO üyesi ülkelerin özellikle savaş bütçelerindeki artışlar da göze çarpıyor. Henüz 30 ülkeden sadece 10’u üye ülkelerin silahlanma bütçesi için belirlenen hedef olan milli gelirin % 2’sini aşmayı başarırken, bu 10 ülke içerisinde özellikle Polonya, Litvanya, Estonya, Letonya, Çekya, Slovakya ve Romanya gibi eski Varşova Paktı üyesi ülkelerin yer alması dikkat çekici.
Zirvenin bir diğer dikkat çekici yanı ise ABD’nin Pasifik’teki en önemli müttefikleri Japonya, Avustralya, Güney Kore ve Yeni Zelanda’nın ilk kez zirveye katılımları ve Çin’in ekonomik ve askeri bir tehdit olarak ilk kez NATO stratejik belgesinde yer almasıydı.
İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğinin önünün açılmasıyla NATO’nun doğuya doğru genişlemesi konusunda önemli bir adım atılmış oldu. Diğer taraftan bu durum Rusya ile NATO arasındaki gri alanlar giderek kaybolurken, çatışma risk alanları da genişliyor. Çin’i de boş geçmeyen on yıllık NATO stratejik belgesi meselenin sadece Rusya’yla sınırlı olmadığının da göstergesi. Lenin 20. Yüzyıl savaşlar ve devrimler çağı olacak diye belirtmişti; mevcut durum bu sözün geçerliliğini halen koruduğunu kanıtlıyor.