Urfa’da Bir Emekçiden Okur Mektubu: Asgari Ücret, Azami Sömürü!

Urfa’da Bir Emekçiden Okur Mektubu: Asgari Ücret, Azami Sömürü!

Asgari bir ücret yokmuş, azami bir sömürü varmış. Yazıyı yazmadan önce Urfa’da organize sanayii ve Evren sanayi sitelerinde birkaç hafta kadar genel çalışma durumu, sosyal haklar ve ücret araştırması yapmamın yanında tarım emekçileri ile şartlar ve ücretler konusunda genel bir sohbet etme şansım oldu. Bu alanlarda insan onurunun ve emeğin ayaklar altına alındığı çalışma koşulları ve hiçbir sosyal hakkın olmadığı, kölece ücretlerle karşılaşmam şaşırtıcı olmadı doğrusu.

Hiç şüphesiz Urfa sanayileşme konusunda en geri kalmış şehirlerden biriydi birkaç yıl öncesine kadar; ancak son yıllarda gelişen organize sanayi ile son dönemde sanayi emekçisi konusunda patlama yaşanmakta. Keza uzun yıllar Türkiye’ye mevsimlik işçi olarak binlerce tarım emekçisi gönderen şehirde sanayinin yeni yeni gelişmesinden dolayı  böylesi bir emekçi patlamasının yaşanması doğal bir sonuç. Ancak işin iç yüzüne de bakmak gerekir: Urfa’dan Antep’e günlük 143 km yol gidip gelerek soğan, sarımsak, zeytin hasatında çalışan tarım emekçileri tam anlamıyla bir kölelik düzeni içerisinde istihdam ediliyor ve bundan büyük toprak sahipleri de burjuvazi de oldukça memnun. Ancak iş günlük yevmiyelere ve sosyal güvenceye gelince tam bir hayal kırıklığı ortaya çıkıyor emekçiler adına. Tarım sektöründeki sömürü bataklığının zaten yıllardır emekçiye kan kusturduğunu biliyoruz. Ancak enflasyonun bu denli sıçrama yaptığı, dövizin zapt edilemediği, alım gücünün bu kadar düştüğü bir dönemde tarım emekçileri muhtemelen kendilerinin güneş doğmadan tarlalara atılıp akşamın karanlığı çökene kadar kavurucu yaz güneşi altında günde 13-14 saat sarf ettikleri emeğin bedelini Steinbeck’in Bitmeyen Kavga romanındaki gibi trajik bir şekilde öğreniyorlar. 60 lira günlük ile on binlerce dönüm soğan, sarımsak, zeytin kaldırıldı bu yıl; hatta şu anda bu fiyatlara pamuk toplanıyor. Kazanan toprak ağaları, tüccarlar, burjuvazi ve ortacılar; emekçinin payına ise açlık ve yoksulluk düşüyor. Hal böyle olunca tarım emekçileri organize sanayilere hücum ediyor. 

İktidar her defasında faturayı emekçiye çıkartırken; hiçbir denetim yapılmayan fabrikalarda on binlerce emekçi sömürülüyor ve Urfa’daki emekçilerin yüzde % 80-% 85’lik bir kısmı sigortasız ve asgari ücretin altında azami bir sömürü düzeninde çalışmak zorunda kalıyor. 

Kadın emekçilerde ise durum daha da vahim: Maaşlar kadınlar söz konusu olunca 2300 liraya kadar geriliyor.

Gelişen sanayiden de istediğini alamayan emekçiler için hayat tamamen Romalı kölelerden farksız bir hal almaya başlıyor. 

Her iktidar tarafından yıllarca yıldırma ve yıpratma politikalarına maruz kalmaları nedeniyle Urfalı emekçiler bırakın bir sivil toplum kuruluşuna üye olmayı, işyerlerinde komiteler kurmayı tabir yerindeyse kapının önünden bile geçmeye çekinir durumda. Bu baskılar öyle bir hal alıyor ki insanlar herhangi bir dernek veya parti tartışmasının olduğu yerde bile durmak istemiyor. 

Bu koşullarda, emekçi sınıfların karşılaştığı sömürüye karşı sınıf mücadelesini işyerleri üzerinde kurulacak örgütlülükler aracılığıyla yükseltmek büyük önem taşıyor. Bu cendereden çıkışın başka bir alternatifi görünmüyor.