KESK’e Dair Bazı Fikirler – V. U. Arslan
KESK Genel Kurulu Haziran sonu itibariyle tamamlandı. Bu genel kurul da en az öncekiler kadar cansızdı. KESK, tarihinin en etkisiz ve en küçük hallerinde dibe batmaya devam ederken genel kurulların formaliteden öteye gidememesi, haliyle, gelecek adına hiç umut vermiyor.
KESK yönetici koltukları nasıl paylaşılacak? Genel kurulun “mega” gündemi bu. Bu soruyu şu şekilde daha ayrıntılı hale getirebiliriz: Delege yapısına hakim olan Yurtseverler (HDP çizgisi), yönetimde kimi yanına alacak; kimi yönetimden uzaklaştıracak? Örneğin bu genel kurulun kaybedeni Sol Parti’ye yakın DSD (Devrimci Sendikal Dayanışma) oldu. Yeni yönetim 2 Yurtsever (HDP), 2 Sendikal Birlik (CHP), 1’er de EMEP, ESP ve SYKP çizgisinden oluştu. Eş başkanlardan Aysun Gezen, tasfiye edilen DSD kanadından olduğu için yönetimden uzaklaştırıldı. Oysa geçtiğimiz dönem eş başkanlardan daha canlı olan Gezen’di. Diğer eş başkan Mehmet Bozgeyik ise olağanüstü etkisiz liderliğine karşın yine eş başkan seçildi. Yurtseverler içerisinde daha etkin bir figür yok mudur bilinmez ama Bozgeyik’in kapasitesi meselenin küçük bir kısmı elbette. Sorunun kökleri derinde.
Türkiye işçi sınıfının en güçlü, en radikal ve dinamik örgütü olan KESK zaman içerisinde sendika olmaktan çıktı, kamu emekçilerinden koptu ve basına-kamuoyuna demeçler veren dernek benzeri bir STK (sivil toplum kuruluşu)’ya dönüştü. Demokratik kitle örgütü yerine STK’yı özellikle kullanıyorum çünkü KESK’in içeriği yıllar içerisinde “sivil toplumcu” bir liberalizmle dolduruldu.
Yönetimini HDP çizgisinin domine ettiği KESK yazılı metinlere yansıyacak şekilde sınıf temelli bir yaklaşımı reddediyor. Düşünün Türkiye’deki en etkili sınıf örgütünün liderliğini uzun bir süredir sınıf paradigmasına karşı olanlar yürütüyor. Sınıf politikalarının yerine konan kimlik politikaları ise kamu emekçilerinin büyük çoğunluğuna hitap etmediği gibi onları ters tarafa itiyor. Zira kimlik politikaları karşıt kimliklerin çatışma dinamiği üzerinden var olur. Karşıt kimlik sahipleri kazanılmak istenen taraf değil, mücadele edilen taraftır. Birleştirici emek politikaları ve emek merkezli bir radikalizm terk edildiğinde kendi küçük mahallemize hapsoluyoruz. KESK’in başına gelen budur.
1990’lı yıllarda postmodernizmin etkisi sosyalist solda yeni yeni başlıyordu ve KESK’in ana gündemi birleştirici emek mücadelesiydi. KESK emek merkezli olduğu bu yıllarda yüz binleri sokağa dökebiliyorken bugün onca saldırıya rağmen yüz kişiyi bile bir araya getiremiyor.
Peki emek merkezli radikalizmden ne anlıyoruz? Örneğin eğer KESK atanamayan yüz binlerce öğretmeni yanına alıp ülke çapındaki güçlü kampanyalarla sokağa dökülseydi bu ülkenin kaderi farklı olurdu. Milyonlarca ailenin travmasını gidermek için sahici bir mücadele veren KESK’in kamu emekçileri ve tüm toplumdaki gücü ve prestiji de bambaşka olurdu. Ama KESK’in ana örgütü Eğitim-Sen uzun yıllar boyunca atanamayan öğretmenler için kayda değer bir mücadele vermedi. Bunun yerine KESK Başkanı Lami Özgen AKP’nin akil insanlar heyeti oyununda figüranlığa soyundu. KESK Kürt sorununda enternasyonalist çizgisini korumalıdır, aksi büyük bir yozlaşma olurdu. Ama tersinden KESK’in bir partinin arka bahçesine dönüşmesi de yıkıcı oluyor. Hele bu parti HDP gibi sınıf çizgisini yadsıyan bir partiyse KESK’in etkisinin sıfıra gelmesinde şaşılacak bir yan yoktur.
KESK İçerisinde Muhalefet
KESK içerisinde tutarlı bir muhalefetten söz etmek mümkün değil. Örneğin son genel kurulda tasfiye edilen DSD bir süredir muhalif pozlar takınıyor, ama uzun yıllar boyunca HDP çizgisiyle kurulan bürokratik ortaklıklar sayesinde KESK yönetiminde kalmadılar mı? Bugün kalkıp hangi perspektifle neyi nasıl eleştirecekler? Bu yüzden de ancak karınlarından konuşabiliyorlar. EMEP, Halkevi, CHP gibi oluşumlarsa son genel kurul örneğinde görüldüğü gibi Yurtseverler çağırdığında koşa koşa koltuk kapmaya koşan bir yapıdalar. İdeolojik bağlamlarda EMEP’in sınıftan dem vurması ya da CHP’nin (Sendikal Birlik) Kemalizmden yürümesinin pek bir anlamı bulunmuyor. Diğer “sosyalist” bileşenler ise zaten Yurtseverler gibi postmodern sulara yelken açmış durumdalar. Uzun lafın kısası KESK içerisinde bir muhalefetten söz edemeyiz. Yaşanan çekişmeler tutarsız ve ilkesiz koltuk ve pozisyon kapma telaşından kaynaklanıyor o kadar. KESK’i domine eden HDP çizgisine kimi zaman itirazlar gelse de diğer örgütlü sol bileşenlerin ne tutarlılıkları var, ne de farklı ve sağlam bir perspektifleri mevcut. Bu yüzden de enerjik ve donanımlı kadrolara sahip olamıyorlar. Yeni unsurları kendilerine çekme şansları yok, zaten emekçileri örgütleyip eğitecekleri bir perspektifleri de yok. Eldeki cılız kadrolar da sadık bir şekilde eski geleneklerine tutunan yaşlı üyelerden oluşuyor.
Tabana gelirsek… KESK tabanı çoktan sendikadan kopmuş durumda. İstifalar ve emekli olanlarla üye sayısı istikrarlı biçimde düşüyor. KESK yönetiminin bu gidişatı tersine çevirecek bir planı olmadığı gibi bu küçülmeyi ve etkisizleşmeyi ne kadar dert ettikleri de ayrı bir soru işareti. KESK içerisindeki sol oluşumlar küçük bürokratik kabuklardan ibaret. Sadece Yurtseverlerin Kürt dinamiğinden gelen canlı bir tabanı mevcut. Ama sendikanın üye yapısının çok büyük kısmının sendikanın genel kurulundan haberi bile yok. Bu ilgisizlik KESK’ten hiçbir beklentinin olmaması ile alakalı. Bürokratik kabuk kendi arasında top çeviriyor, koltuklara “münasip” kişiler oturuyor; diğer taraftan sendika küçülüyor, özelleştirmelerle kurumlar tasfiye oluyor, ama bunlar kimsenin de umrunda değil.
Sol gruplar arasında bozulan ve yeni oluşan ittifakların hiçbir ilkesel zemini bulunmuyor. KESK ve kollarında tek kriter koltuklara yerleşmek, yönetimde olmak. Bu yüzden de delege sayı dengelerine göre ve sonuçta HDP’nin keyfine göre her türlü ittifak varyasyonu gayet mümkün oluyor. paylaşım yapılıyor.
Devrimci Alternatif
KESK’in önündeki tek alternatif sınıf radikalizmidir. Toparlanmanın ve kamu emekçileri arasında yeni ve taze unsurları kazanabilmenin yegane yolu budur. Mevcut dar grupçu, hantal ve kısır anlayışlar KESK’in ayağını prangaya vurmaktadır. Öyle ki KESK iç hayatına tanıklık eden genç ve canlı bir kamu emekçisinin böyle bir ortama tahammül etmesinin imkanı yoktur. O derece toksik bir ortamdan bahsediyoruz. Ve bu ortama yol açanların memleketimizin “devrimcileri” olması Türkiye sosyalist solunun hali hakkında fikir vericidir. Kürt sorununda ulusalcılığa taviz vermeyen enternasyonalist sınıf merkezli bir radikalizm, sadece böyle bir çizgi, taze güçlerin KESK’e katılmasını sağlayabilir. Sadece böyle yeni bir dinamik KESK içerisindeki aşırı sekter ve ilkesiz toksik havayı dağıtabilir. Bunları başarmak zor ama kesinlikle imkansız değil. KESK her ne kadar bürokratikleşse de taban inisiyatifini geliştirmek için yeterli alanlara ve araçlara sahip olacağız. Yeter ki mücadeleye konsantre olup taze güçlerin gelişimini gösterelim.