İktidar Savunmayı Düşürmek İstiyor, Barolar Direniyor!
İktidarın barolara yönelik düzenlemelerini protesto etmek için Türkiye’nin yaklaşık 60 ilinden baro başkanlarının başlattığı adalet yürüyüşü dün 3. gününde Ankara girişinde polis saldırısıyla karşılaştı. Baro başkanlarının Ankara’ya girmelerine müsaade edilmezken, saldırılar birçok yerde avukatların protestolarıyla karşılandı.
https://twitter.com/YolTV/status/1275126715136835584?s=08
AKP yıllar içerisinde bir zamanlar ortağı olduğu FETÖ ile birlikte yargı mekanizmalarında büyük tasfiyeler gerçekleştirip, yargıyı tamamen kendisine bağımlı hale getirirken; adalet mekanizmasının bir ayağı olan barolar önemli bir muhalefet unsuru olmuştu. İktidar yıllardır adaletsiz uygulamaları karşısında avukatlık mesleğini yapılamaz hale getirmek ve savunmayı tamamen felç etmek istiyor. Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu gibi devşirmelerle birlikte avukatlık mesleğine yönelik saldırılar konusunda önemli de bir yol kat etti.
Bugün Ankara girişinde baro başkanları saldırıya uğrarken Feyzioğlu’nun yanına aldığı 15 baro başkanıyla birlikte Anıtkabir’i ziyaret etmesi tesadüften öte, yürüyüşü gerçekleştiren ve iktidarın baroları ele geçirme planına karşı çıkan avukatların meşruiyetini kırma çabasının bir ürünüdür.
Anıtkabir ziyaretinin ardından Feyzioğlu’nun iktidardan kirli taktikleri devreye sokma konusunda ne kadar çok şey öğrendiğini de görmüş olduk. Baro başkanlarının meslektaşlarını karşılamak için beklediği sırada punduna getirip gövde gösterisi yaparcasına bu ziyareti gerçekleştirmek tam da iktidarın aparatçiğine yakışır bir hareket.
Sivas Baro Başkanı Hacı Yılmaz Demir’in sözleri meseleyi açıklıyor: “Şahsım anlamında, Sivas Barosu olarak ben herhangi bir paylaşımda bulunmaması adına uyardım. Fakat kendi takdiridir. Bu kamuoyunda farklı algılandı. ‘Metin Feyzioğlu destekçileri kendi içinde bir organizasyon yaptı’ diye bir şey asla yok. Birlik ve beraberlik içerisinde ortak noktamız meslek olarak biz buraya geldik ve sürece dahil olduk.”
Baroların yürüyüşünün kirletilmeye çalışılacağının işaretleri daha birkaç gün önce Metin Feyzioğlu’nun katıldığı TV programında verilmişti. Feyzioğlu, CNN Türk’te katıldığı programda “Ben devletin menfaatlerini hukuk kuralları çerçevesinde korumakla görevli bir örgütün başkanıyım.” derken, aşağıdaki sözlerle İstanbul Baro Başkanı’nı hedef göstermişti:
“İki tane alçak savcımızı şehit ettiler. Bu savcıyı şehit edenleri kimse kahraman ilan edemez. Bir müzik gruba var. Müzik grubuyla bizim işimiz olmaz en fazla dinlemem. Ama bu müzik grubu bir konserine savcımızı şehit eden katillerden birinin ailesini telefonla bağlıyor. ‘Hepimiz Şafak Yayla’yız’ diye sloganlar… Şafak sizinle gurur duyardı diye konuşmalar. Bu müzik grubuna terör örgütü övdüğü için konser yapılmasına izin verilmiyor. Yargıya gidersiniz dedikleri doğru değilse kaldırtırsınız.
İstanbul Baro başkanı her gün gittiği Adliye’ye adı verilen şehit savcıyı öldürenlerin ardından ‘sadece türkülerini söylemek istiyordu’ diye ağıt yakması normal mi? İstanbul’un 48 bin avukatından kaçı buna ‘normal’ der. Savcıyı şehit edenler kahraman ilan edilmez.”
Türkiye’de yargı düzenini bilen herkes için bu sözler baro başkanının hedef gösterilmek ve kriminalize edilmek istenmesinden başka bir anlama gelmez.
Aktrollerin bu şekilde hareket etmesine tüm Türkiye alıştı ve artık yadırgamıyor. Ama bunu yapan bir aktroll değil, savunma ayağının en tepesindeki isim olunca üzerinden atlamamak gerekiyor.
Şurası açıktır ki Erdoğan rejiminin çizdiği burjuva demokrasisinin sınırları toplumun birçok kesimi için dar gelmektedir. Özellikle adaletsizliklere her gün yakından tanık olan ve iktidarın kıskaca aldığı avukatlar için durum giderek kötürümleşmektedir. Sadece mesleki anlamda da değil. Bugün bir avuç azınlık haricinde yüzbinlerce avukat büyük bir sömürüye maruz kalmaya ve güvencesiz şartlarda çalışmaya devam ediyor. Avukatları yeşil pasaportlarla kandırmaya çalışanlar bugüne kadar avukatların yaşamsal problemlerinin çözümü için tek kelime etmediler. Kısacası iktidar avukatlara da mücadeleden başka bir seçenek bırakmamaktadır.
Toplumun hemen her kesimi bu mücadeleye kulak vermelidir. Adaletsizliklere karşı savunma hakkına sahip çıkmak bir zorunluluktur.
Fakat sadece baro başkanlarının tepkiselliği de bu sorunları çözemeyecektir. Meseleye salt burjuva demokrasisinin daralan sınırlarına karşı bir direnç üzerinden değil, avukatlık mesleğinin sınıfsal sorunları üzerinden de yaklaşılması gerekmektedir. 2018 yılında İstanbul Barosu’na kayıtlı olan ve borçlarını ödeyemediği için intihar eden Vural Arı örneği göz önüne alınmalıdır. Her yıl binlerce avukatın mezun olduğu, çok düşük ücretlere çalıştırıldığı veya işsizlikle mücadele ettiği bir yerde iktidar sınırları genişletse de savunma hakkının adil bir şekilde yerine getirilmesinden bahsedilemez.
Bu ise oldukça heterojen yapılara sahip, farklı düzen içi siyasal eğilimleri de bünyesinde barındıran baroların gücünü aşan bir sorundur. Emekçi avukatlar hem adaletsizliklere ve otoriterliğe hem de sömürüye karşı hep birlikte mücadeleyi büyütmelidir.