Hastalıklı Düzen Emekçiyi Öldürüyor! – Rozerin Ürper
Uzun saatli çalışma süreleri, sigortasız ve kayıt dışı çalıştırma, mesai ücretlerini alamama, iş cinayetleri, mobbing, istifaya zorlama, emeğinin karşılığını alamama, hayati önem taşımasa bile sokağa çıkma yasağında dahi çalıştırılma vb. türlü türlü sorunla karşılaşan emekçiler için pandemi süreci iki kat daha zorlaşıyor. İSİG’in (İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi) pandemi sonrası açıkladığı verilere göre (birinci ay 11 Mart- 10 Nisan); 52 işçi covid-19 nedenli olarak iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiş, 159 işyerinde 855 işçide covid-19 tanısı pozitif çıkmış, 81 işyerinde işten çıkarmalar gerçekleşmiş, 251 iş yerinde işçi sağlığı ve güvenliği ihlali işlenmiş, 303 işyerinde işçilere ücretsiz izin dayatılması yapılmış, 30 iş yerinde ise salgın fırsatçılığına karşı işçi eylemi gerçekleştirilmiştir.
Yaşamını yitiren 52 işçinin 7’si kadın 45’i erkek ve 39 ücretli (işçi ve memur), 13 kendi nam ve hesabına çalışan emekçinin bulunduğu görülürken; ölenlerden yalnızca 7’sinin sendikalı olduğu görülüyor.
Tabloda ve verilerde de görüldüğü üzere aslında hayati derecede önem arz etmeyen bazı işkollarında üretim devam ediyor ve işçilerin yaşamı tehlikeye atılıyor. Hatta işin aslına bakıldığı zaman, yaygın ve ücretsiz test erişimi olmadığı için hastalığı geçirdiğini düşünen işçi sayısı da oldukça fazla. Ayrıca bu verilerin yalnızca 11 Mart-10 Nisan arasındaki veriler olduğunu da göz önünde bulundurmak gerek. Zira Nisan ayından bu yana da covid-19’dan dolayı üretim esnasında hayatını kaybeden işçilere de her gün bir yenisi daha ekleniyor.
Bu durum çocuklar için de ne yazık ki devam ediyor. Hatta öyle ki, son yedi yılda 426 çocuk yaşamını kendi başına idame etmek zorunda kaldığı için iş cinayetine kurban gitti. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan genelgeyle 20 yaş altına çıkan sokağa çıkma yasağında, yasaktan muaf tutulan çocuk işçilerin ölüm haberlerinin peşi sıra gelmesinin sorumlusu, üretim hırsıyla gözleri dönen ve bu süreçten zarar almadan çıkmanın planlarını yapan para babalarından başkası değil! Geçtiğimiz günlerde TBMM’den geçen işten çıkarmaların yasaklanması da elbette işçiler için bir önem taşımadı. Çünkü bahsi geçen yasa ücretsiz izne çıkarmayı değil, işten çıkarmayı kapsıyor. Yine işinden olan işçilere bir lütufmuş gibi sunulan 1171 TL destek ise, neredeyse sadece patronlara yaramış durumda. Sigortasız çalışan ve gerekli çalışma gününü doldurmamış işçiler için geçersiz sayılacak. Yani ne yazık ki emekçiler hala başını iki elinin arasına koyarak, kara kara nasıl geçineceğini düşünmeye devam edecek.
Çalışırken Ölmek İstemiyoruz!
Bu cümle aslında sadece bir alt başlık gibi gözükse de birçok işçinin yükseltmeye çalıştıkları en meşru taleplerin başında yer alıyor.
Salgın günlerinde patronlar neredeyse hiçbir önlem alınmadan çalıştırdıkları işçilere corona testi maliyetli olacağı için test dahi yaptırmıyor. Ancak turizmin değerini defalarca vurgulayan bakanlar ‘’Türkiye’ye gelecek her turiste corona testi yapılacak.’’ açıklamasını yapmaktan geri kalmıyor. Test yapmayı bile maliyetli gören para babaları yalnız bununla kalmıyor, iş yerlerinde covid-19 vakası olmasına rağmen hiçbir tedbir almadan üretime devam ediyor. İstanbul Finans Merkezi şantiyesinde 25 işçide virüs tespit edilmişti ve sağlık ekipleri tarafından diğer işçilere de test yapılırken bile çalışma devam etmişti. Bursa’da bulunan Endülüs Park AVM’de 25 güvenlik görevlisi ve temizlik işçisini işten atarken, aynı zamanda Rize’nin Çayeli ilçesinde faaliyet gösteren Kanadalı FQM şirketi tarafından işletilen Çayeli Bakır işletmelerinde çalışan maden işçileri de gasp edilen hakları için iş durdurma eylemi yaptı. Istanbul Tuzla’daki Barsan Lojistik’in Orhanlı deposunda çalışan işçilerden birinin corona testinin pozitif çıkmasından sonra hastaneye gidip test yaptıran altı diğer işçide de corona testi pozitif çıktı.
Ve aslına bakarsanız durum yalnızca bunlardan ibaret değil. Hala üretime devam eden iş yerlerinde çalışan işçiler birçok zorlukla çalışmaya son sürat sömürülmeye devam ediyor. Metal patronlarının örgütü olarak MESS, “sosyal mesafeyi” denetlemek adına işçilerin her hareketini kaydedip, sinyal veren bir elektronik pranga geliştirdi. Bu da aslında sermeye düzeninin, ücretli kölelik düzeninin işçiler için nasıl bir cehennem olduğunu gösteren en berrak örneklerinden biri. Geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın ziyaret ettiği ve hala inşasına devam edilen pandemi hastanesinde bir fotoğraf çekilmişti. Bu fotoğraf her ne kadar sınıfsal mesafeyi gösterse de aynı zamanda da parababalarının ne kadar azınlıkta olduğunu da gösteren bir fotoğraf. Pandemiyle birlikte daha da berraklaşan sömürü düzeni arada çekilmiş olan şerit kadar zayıflamış durumda. Onu yırtıp aşmak ve emekçilerin iktidarını kurmak için yapmamız gereken tek şeyin mücadelenin kazanım getirdiğini bilerek harekete geçmek.
Unutmayalım ki, para babalarının iktidarı kapitalizm öldürür. Bunun için hep birlikte,
‘’Açalım kızıl sancağı, geçsin zalimlerin çağı!’’ diye haykırmalıyız ki bizi açlık veya ölüm ikileminde bırakanları def edebilelim.