Erdoğan'ın Soykırımcı Dostu Zorda: Sudan'da Ekmek İsyanları
Sudan yaklaşık on gündür ekmek isyanları ile sallanıyor. 19 Aralık’ta ekmek fiyatlarının 1 Sudan Poundundan, 3 Pound’a yükselmesiyle ülkenin kuzeyinde bulunan Atbara kentinde başlayan protestolar ülkenin pek çok kentine yayıldı. Protestolara yapılan müdahalelerde bugüne kadar 19 kişi katledildi. Atbara Sudan’da ilk sendikanın kurulduğu yer olarak tarihsel bir hafızaya sahip.
Sudan ülkenin 2011 yılında bölünmesinin ardından bugünlerde büyük bir ekonomik krizin içerisinde. Afrika’nın coğrafi olarak en büyük ülkesi 1993 yılından bu yana Ömer El Beşir tarafından demir yumrukla yönetiliyor. Son eylemlerin ardından muhalefet üzerindeki baskı daha da sıkılaştırıldı. Bu tarz isyanların yaşandığı diktatörlükle yönetilen hemen her ülkede olduğu gibi Beşir yönetimi de eylemlerden sabotajcıları sorumlu tutuyor. Yakılan parti binalarının sorumluluğu ise Darfur’daki silahlı isyancılara atıldı. 22 Aralık’ta yetkililer muhalif bir koalisyondan 14 lideri gözaltına aldı, ülkedeki tüm okul ve üniversiteleri kapattı. Aynı gün hükümet bir “sabotaj hücresi” olarak adlandırdığı insanları da gözaltına aldı. Ülkedeki iki özel gazete El Tayyar ve El Ceride’nin yayımlanmasını durdurduğu da bölgeden gelen haberler arasında. Hükümet ayrıca protestoların örgütlenmesini engellemek için sosyal medyaya erişimi yasaklamakla suçlanıyor. Muhalefet ise Beşir’e daha fazla kan dökülmemesi ve iktidarı barışçı yollardan terk etmesi çağrısında bulundu.
Sudan’ın 20. yy.’ın ikinci yarısındaki tarihine darbeler ve iç savaşlar damga vurdu. İlki 1955-1972, ikincisi 1983-2005 yılları arasında süren savaşlar geride milyonlarca ölü, mülteci ve bölünmüş bir ülke bıraktı. Ömer El Beşir ikinci iç savaş sürecinin önemli figürlerinden biri oldu. 1989’da Devlet Başkanı Sadık El Mahdi bir darbeyle devrilirken, El Beşir darbeyi gerçekleştiren Devrimci Hareket Konseyi’nin başkanı seçildi. Darbe öncesinde iç savaşın bitmesi yönünde Güney’da isyanı yöneten John Garang önderliğindeki Sudan Halk Özgürlük Hareketi ile merkezi iktidar anlaşmaya yakındı. Fakat darbeyle birlikte her türlü muhalefet üzerinde baskı arttırıldı, 1983 yılında Müslüman olmayan dini kimliklerin bütün tepkilerine rağmen ilan edilen şeriat hukuku güçlendirilerek uygulamaya devam edildi. 1993 yılında ise konsey kendisini feshederken, Ömer El Beşir başkanlığında “sivil” yönetime geçildi. Elbette bu hem muhalifler hem de Hristiyan ve laik Sudanlılar için askeri yönetimi aratmayan bir sivil yönetimdi. O günden bu yana Ömer El Beşir’in kirli sicili malum. 1991-2001 yılları arasında darbecilerin ve Ömer El Beşir’in komutasındaki silahlı gruplar ve Cancavit Milisleri yüzbinlerce güneyli Sudanlıyı kaçırarak köle olarak kullandı bir o kadarını da katletti. Ancak en bilinen olay 2003 yılında başlayan çatışmalarla birlikte yaşanan ve yüzbinlerce insanın katledilmesine, milyonlarcasının da göçüne neden olan Darfur Soykırımı. Afrikalı siyah kabilelerle Müslüman Araplar arası etnik gerilimler, dini uyuşmazlıklar, Çad gibi bölgesel güç olmaya çalışan ülkelerin Darfur üzerindeki hâkimiyet çabaları ve tabiki de ülkenin güneyindeki petrol yatakları üzerinde çıkar peşinde koşan ABD, İngiltere ve Çin gibi ülkeler 2000’li yılların en büyük insanlık trajedilerinden birine yol açmıştı.
Türkiye ise bir dönem AKP’nin Ömer El Beşir’e gösterdiği misafirperverlikle gündeme gelmişti. Bilindiği üzere Beşir hakkında, 04 Mart 2009 tarihinde Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından tutuklama kararı çıkarılmıştı. Bu kararın ardından Beşir’in Türkiye’de düzenlenen İslam Konferası Örgütü toplantısına katılması tartışma yaratmıştı ve Erdoğan o dönem Beşir’i “Bizim mensubu olduğumuz İslam dinine mensup birinin soykırım yapması asla mümkün değildir.” sözleriyle savunmuştu. AKP’nin katliamcı ve soykırım suçlusu Beşir’e karşı dostluğunda bugüne kadar değişen hiçbir şey yok. Beşir de isyanlar karşısında yakın dostu Erdoğan’dan çok şey öğrenmiş görünüyor: İsyan rejim tarafından dış güçlerin bir oyunu ve sabotaj olarak görülürken; Beşir’in dostu olan Körfez rejimleri ve Türkiye gibi ülkelerde de iktidar sözcüleri bu savı destekliyor.
Sudan’da bugün geçmişten gelen bütün çelişkiler ve gerilimler toplumun alt sınıflarının ekmek ve akaryakıt fiyatlarına gelen zamlara karşı sokağa dökülmesinde önemli rol oynuyor. Ekonomik kriz ve bunun sonucu olarak % 70’lere varan enflasyon yoksul emekçi ve köylüleri büyük bir sefalete mahkûm ediyor. Öte taraftan Beşir rejimine karşı 2013 yılından bu yana üçüncü kez isyana kalkan toplumsal muhalefetin geçmiş hafızası ve rejime öfkesi her daim taze duruyor.
Sudan’ın yaşadığı çelişkiler Afrika kıtasının bugüne kadar yaşadıklarının bir parçası. İç savaşlar, katliamlar, açlık, sefalet yaşlı kıtanın insanlarının kapitalizm altında kurtulamadığı çelişkiler oldu. Emperyalist-kapitalizm kıtanın zenginliklerini sömürürken ve yerel işbirlikçileriyle emekçi sınıfların tepesine çökerken, toplumun alt sınıfları yakın geçmişte birçok kez yüzlerini mücadeleye dönmüştü. Tunus, Mısır gibi ülkelerde diktatörlükler alaşağı edilirken; Sudan’da da Beşir rejiminin tahtı sallantıda… Sudan’da böyle bir değişim sadece Sudan’ın değil, Afrika’nın diğer ülkelerinde baskıcı rejimler altında yaşamak zorunda kalan milyonlarca Afrikalının da kaderini değiştirecektir.