SEP'in Teorik Yayın Organı Marksist Bakış Çıktı!
Yeni bir Başlangıçta Yeniden Merhaba
Teorik bir yayın organı olarak Marksist Bakış’ın öyküsü 2004’e ve ODTÜ’ye kadar gider. O günden bugüne sınıf mücadelesinin seyrine bağlı olarak Marksist Bakış da değişimler geçirmiştir. Önce 2013’teki Gezi İsyanı’nın getirdiği ihtiyaçlara cevap vermek gayesiyle daha güncel ve kısa yazılara yönelerek aylık olarak çıkmaya başlamıştı. Daha geniş kitlelere seslenme çabası aylık Marksist Bakış’ı da değişime zorlayacaktı. 2017’ye geldiğimizde Marksist Bakış yerini daha sonra iki haftalık periyotlarla çıkmaya başlayacak olan kitle ajitasyon gazetesi Sosyalist’e bıraktı. Ve şimdi mücadelenin teorik ihtiyaçlarını karşılamak için 3 aylık teorik Marksist Bakış geri dönüyor. Bu yüzden elinizdeki sayı kaldığımız yeri ve devamlılığı gösteren 68. sayı oluyor.
Bu zaman zarfında Türkiye’de ve dünyada sınıf mücadelesi açısından çok zengin deneyimler yaşandı, bazı tarihsel eğilimler kendisini net biçimde ortaya koydu. Bütün bu süreçleri Marksist Bakış olarak yakından takip ettik, canlı ve net bir perspektif ortaya koymaya çalıştık. Tarih hızlanmaya devam ediyor. Dünyanın birçok ülkesinde emekçiler eş zamanlı ve kendiliğinden biçimde sermayenin neoliberal politikalarına karşı ayaklanıyor. Latin Amerika’dan, Kuzey Afrika’ya, Ortadoğu’dan kapitalist merkezlerden Fransa’ya kadar… Dünyada sınıf mücadelesinin yeni ve daha mücadeleci bir evreye girdiği şüphe götürmezken Türkiye’de de toplumsal patlamanın objektif şartları mayalanmaktadır. Gelgelelim Marksist bir perspektif ve devrimci öncünün kitleler içerisindeki hatırı sayılır etkinliği olmadan kapitalist sömürü sistemini tehdit edebilmek mümkün olmayacaktır.
Marksist Bakış başından beri bu perspektif etrafında bir devrimci inşa organı olarak yayınlandı. Marksist Bakış’ın sıfırıncı sayısı fotokopi olarak Ekim 2004’te hazırlanmıştı. Sıfırıncı sayı demiştik, çünkü biliyorduk ki bu çalışma olsa olsa biz genç devrimciler için bir hazırlık olabilirdi.
Marksist Bakış daha başından itibaren kendisini yayıncılık alanı ile sınırlandırmadı. Asıl amaç, Türkiye’de sosyalist solun uzun soluklu krizine yanıtlar üretmek ve nihayetinde işçi sınıfının Leninist partisinin inşa edilmesi görevi doğrultusunda çalışmaktı.
Bu bağlamda ilk tespit sosyalist solun krizinin ideolojik yenilgiden kaynaklandığıydı. Stalinizm, sınıf merkezli mücadeleden kopukluk, kimlikler odaklılık, sekterlik, maceracılık, reformizm… Sosyalist solun Türkiye’deki geleneği bu kavramlarla özetlenebilir. İrtifa kaybetmenin, dinamizm yitiminin temel nedeni bunlardır. Nihayetinde o gün de yenilenmenin aciliyeti gün gibi ortadaydı, bugün daha da bariz.
Sosyalist solda ne 12 Eylül yenilgisinin ne de SSCB’nin çözülmesinin sebepleri doğru düzgün ortaya konmuştu. Böyle olunca sınıf mücadelesinin güçlü olduğu 1990’lardaki fırsatların kaçırılmasına şaşmamak gerekir, hem de 2000’li yıllara ufak tefek de olsa kazanımlar aktaramadan. Sınıf mücadelesinin geri çekildiği 2000’li yıllarda sosyalist solun ibresi bariz biçimde aşağı doğruydu, bu zayıflama döneminde ideolojik olarak sağa savruluş genelleşti.
Marksist Bakış’ı çıkaran parasız, genç ve çok az sayıdaki kadro, devrimci inşaya ancak ideolojik yenilginin derinlikli açıklanmasıyla başlanabileceğinin farkındaydı. Sağlam bir perspektif ve tarih bilinci olmadan ilerlemek mümkün değildi. Öyle ya kapitalizm nasıl olmuştu da hayatta kalmıştı ya da devrimler neden kaybedilmişti? Ve en önemlisi sınıflar mücadelesi hayatı hala açıklayabiliyor muydu? Bu iki sorunun cevabı, aslında devrimci mücadelenin omurgasını oluşturacak programatik çerçeveyi bizlere sunuyordu.
İşte Marksist Bakış, bu şekilde araştırmaya ve açıklamaya koyuldu. Bir geleneğin oluşmasını sağlayacak ilkel kadro birikimi Marksist Bakış etrafında adım adım birikmeye başladı. Bugün rahatlıkla söyleyebiliriz ki aradan geçen yıllar Marksist Bakış’ın iddialarını haklı çıkarmıştır. Sosyalist solun tarihsel krizi aşılamadığı için hızlanan küçülme ve etkisizleşme bugün niceliksel bir ifade olmaktan çıkmış niteliksel kırılmaya doğru evrilmiştir. Diğer taraftan Marksist Bakış hedeflediği gibi partileşerek Sosyalist Emekçiler Partisi SEP’e evrilmiş ve Türkiye sosyalist solunun en dinamik yapısı olmayı başarmıştır.
Gelgelelim daha gidecek çok yol var. Bir yandan Türkiye sosyalist solunun dönüşümü aciliyetini koruyor. Sosyalist solun geleneksel aktörleriyle Türkiye’de devrim mücadelesinin bir geleceğinin olmadığı her zamankinden daha aşikar. Zaman bazı şeyleri adeta ispatladı. Ama SEP’in kısmi başarılarının sosyalist solun niteliksel dönüşümünü gerçekleştirip devrim mücadelesinin yeniden güçlenmesini sağlayıp sağlayamacağını zamanın testi gösterecektir.
Zamanın ispatladığı şeylerden birisi de Türkiye’de kapitalizmin sınıfta kaldığıdır. Orta-düşük teknolojili üretime dayanan Türkiye kapitalizmi, daha da düşmekte olan üretkenlik kapasitesi ile yeni nesillere ancak ucuz emek cehenneminde ömür tüketmeyi vaat edebiliyor. Diğer taraftan daha eğitimli ve yaşamdan beklentileri daha yüksek olan yeni kuşakların böyle bir geleceği kabullenmesi mümkün değil. Bu yüzden yeni kuşak emekçiler ve gençler, olası toplumsal patlamayı gerçekleştirmeye adaydır. Türkiye’de burjuvazi sadece bu saatli bombanın zaman ayarını ileriki bir zamana ötelemeyi becerebilir. Gerçekten de Kürt sorunu üzerinden yaratılan şovenist atmosfer, terör umacası, laik-muhafazakar çatışması gibi kültürel kamplaşmalar şimdiye kadar sistemi kurtardı. Bu sayede emekçilerin dikkati dağıldı, öfkeleri başka kanallara yönlendirildi, sınıfın atomize hali derinleştirildi…
Diğer taraftan emekçiler bu şekilde daha ne kadar uyutulabilir? Gelinen aşamada AKP’nin ya da burjuvazinin şoven kampanyayı ya da kültürel kamplaşmaları körüklemek konusunda kullanabileceği cephanelik azalıyor. Etno-mezhepsel ayrışmalar üzerinden iç savaşlar yaşayan Lübnan ve Irak’ta bile sınıf merkezli isyanlar yaşanıyorsa Türkiye’de toplumsal patlamanın yaşanmayacağını kim iddia edebilir?
Mesele sosyalist solun sınıf mücadelesinin yükselişinde rol alıp alamayacağıdır. Sosyalistler geleceksiz ve çıkışsız gençlik için bir adres olabilecek midir, örgütsüz emekçilere hitap edebilecek midir, örgütlü emek hareketinin önünün açılmasını sağlayabilecek midir, öğrenci gençlik içerisinden kadrolar yetiştirebilecek midir?
Marksist Bakış, mücadeleci bir gelenek yaratmayı başardı. Ortaya çıkan bu yeni gelenek sosyalist solun Türkiye’deki umududur. Ama mesele bu düşüncenin işçi sınıfının öncüleri ve ileri gençlik tabakaları tarafından da paylaşılmasıdır. Bu görevin başarılması şüphesiz tarihi bir gelişme olacaktır.
Güneş Gümüş
KATEGORİLER Karışık