Sanki Ortada Birey Kalmış!- Güneş Gümüş
Sabah akşam AKP’ye, Türkiye’nin geldiği duruma küfredip kendi kabuğunda yaşamaya devam eden geniş bir kitle var.
Televizyon/bilgisayar başında oturup ah vah etmeyi marifet sanıyorlar.
Elini taşın altına biraz da sen koy desen, gel şu eyleme katılalım desen “aman benim başım ağrımasın” diye kenara çekiliverirler.
Senin başın ağrımasın, benim başım ağrımasın, onun başı ağrımasın… Herkes ana kuzusu değil mi! Yani bunlara kalırsa AKP/Erdoğan bu halka ne yaşatıyorsa misliyle yaşatsa da çekmeye devam!
Neyse ki yok öyle yağma diyenler var da AKP rejimine bir sınır çekilebiliyor.
Örgütsüz Bir Toplum Hiçtir!
Bu kitlenin haleti ruhiyesi kendi eserleri değil elbet. 12 Eylül’den itibaren toplumu apolitize etmek, örgütsüzleştirmek için atılmamış adım, yapılmamış propaganda kalmadı. Örgüt, eylem denildiğinde neredeyse “terör” akla gelsin diye olmadık söylemler…
1970’li yılların güçlü sosyalist hareketini, işçi sınıfı mücadelesini sadece tankla topla yenemezsin tabii. Bir dönem ezsen o hafıza hızla yenisini çıkarır. Mesele hareketi ezmek kadar toplumu örgütsüzleştirmektir. İşçi sendikalı olmayacak, halk sosyalistlerden kopuk olacak ki emekçi halka yönelik azgın saldırıların hiçbir engelle karşılaşmadan gerçekleşsin.
Sendika deyince akla işçilerin parasından sefahat süren bürokratlar gelsin, parti denilince akla bireye karar ve hareket alanı tanımayan parti bürokratları gelsin, sivil toplum örgütleri bile iktidar kavgalarının mekanı olsun… Egemen sınıfların çizdiği bu tabloya çanak tutan yapılar yok mu; var elbet. Ama kitleler örgütlü ve mücadele içinde olsa bu örgütler bambaşka bir nitelik alabilecekken örgütsüz bir halk her türlü manipülasyona açık hale gelir.
Birey mi Kaldı?
Örgütsüzlüğü yücelten anlayışın temelinde safi liberalizm vardır. Neymiş efendim; örgüt bireyin gelişimi, kendini gerçekleştirmesi önünde bir engelmiş! İnsana sormazlar mı sanki ortada gerçekten bir birey varmış gibi!
Sanki zevklerimiz, değerlerimiz, nasıl ve hangi işte çalışacağımız ya da çalışamayacağımız, nasıl bir aile kurup nasıl yaşayacağımız kapitalist düzenin o günkü aldığı format tarafından bize neredeyse hiçbir şekilde yönlendirilmiyormuş gibi.
Bize bencil olmamızı, bireyci olmamızı, kolektifi boş verip kendi çıkarımıza bakmamızı salık verenler aksine bizim aleyhimize, kendi lehlerine çalışıyor. Bizim dağınıklığımız, kendi başınalığımız zevk-i sefa içinde yönetenlerin, sömürenlerin kendilerine dikensiz gül bahçesi yaratmasına hizmet ediyor. Yani emekçi halkı oluşturan milyonların çıkarı hakkını-emeğini gasp edenlere karşı birlik olmaktan, örgütlü şekilde mücadele etmekten geçiyor.
Neden mi Örgütlülük?
Egemen sınıflar eliyle örgütlülük, tukaka ilan ediledursun kapitalizmden, onun var ettiği zorba iktidarlardan toplumsal kurtuluşun tek yolu örgütlü şekilde mücadeleden geçiyor.
Toplumların tarihinde -çok özel tarihsel anlarda özel kişilerin yüklendiği özel misyonlar dışında -tek tek kişilerin olayların rüzgarında savrulmak dışında bir etkisi yok. Kendi başına kalanın oturduğu yerden yaşananlara küfretmek; daha mutsuz, daha umutsuz olmaktan fazlası elinden gelmez. Gözlerimizin içine baka baka her türlü yalanla-dolanla-zorbalıkla bugünümüz, geleceğimiz gasp edilirken içimizden küfretmekten daha fazlasını hak etmiyor muyuz?
Hayatlarımızın belirlendiği o siyaset, tarih sahnesinde yerimizi alma zamanı gelmedi mi?
Ömrünü bütün zorba ve sömürücülerin gideceği anı beklemekle değil onun var edilmesine omuz vermekle geçirmek gerekmez mi?
Bu kavgaya ancak örgütlü olarak katılabilir; tarihin akışına müdahale edebilirsin!
İstersen değişir!