Gençliğe Başka Yol Bırakmadılar-Engin Kara

Gençliğe Başka Yol Bırakmadılar-Engin Kara

Ülkenin bütün çelişkileri gibi ekonomik çelişkileri de en ağır hissedenler gençler. Çalışma hayatının başlarında olsun ya da henüz başlamamış yani öğrenci olsun, fark etmiyor.

Son açıklanan iş gücü rakamlarına göre genç işsizlik %25 (dörtte bir). Bu rakam, 20’li yaşlarda olan her gencin dâhil olduğu arkadaş çevresinde en az 1 işsiz olduğu anlamına geliyor. Yani bu rakamların yakıcılığı burnumuzun dibinde aslında, çok uzaklarda aramaya gerek yok.

Baktığımızda henüz 20’lerindeki bir gencin önünde en az 40 yıllık bir çalışma yaşamı var. Bu da on yıllar boyunca bu düzenin çarkları arasında olacak demektir. Bu yüzden emekçi veya öğrenci gençler için mücadele etmek bir tercih değil aslında basbayağı bir yaşamsal mesele.

Mesele sadece ekonomik de değil elbette. Özgürlüklere yönelik saldırılar konusunda da en ağır darbeyi yiyenler gençler. ODTÜ‘lü gençliğin kadraja sığmayan kalabalığı boşuna değil.

Ne var ki yer yer patlayıveren bu öfkelerin etki gücüne sahip olması ve dağılıp gitmemeleri için birlikte ve organize hareket edebilecek bir mekanizmaya ihtiyacımız var. İş, geçim gibi ekonomik sorunları da haklar ve özgürlükler gibi demokratik sorunları da bizlerin kendi elimizle çözmemiz dışında bir seçenek yok. Neden mi?

Siyasi Seçeneksizlik

AKP ve MHP’nin iktidar direksiyonunu birlikte tuttuklarını düşünürsek, şu an bütün bu sorunları yaratan bu bloka karşı kim alternatif olacağı sorusuna cevap vermemiz gerekiyor. Faşizmden bozma İyi Parti mi? Her defasında kitlelerin heyecanını kursağında bırakan CHP mi? Tanımladığı ulusal veya kültürel kimlikler dışına hitap etmeyi başaramayan HDP mi? Siyasal İslam’ın pop versiyonu Saadet mi?

Elbette hiçbiri! 31 Mart seçimlerinde CHP adayları Ankara ve İstanbul’da kazanarak sükse yapmış görünseler de gerçeğin Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu’nun kazanması değil Erdoğan ve AKP’nin kaybetmesi olduğunu herkes biliyor. Bir kimse de çıkıp “yahu nedir bu başımıza gelenler, kimin, hangi politikanın sonucunda ekonomik ve demokratik bir çıkmaza saplandık?” diye sormuyor!

Bu koşullar altında ufukta bir kurtarıcı görünmüyor. Tarih de zaten kurtarıcılarla ilerlemiyor. Bizlere anlatılan tarih masallarındaki kahramanlar, kurtarıcılar gerçeğin yansıtmak konusunda anlam ifade etmiyor. Bertolt Brecht’in şu dizeleri, sanırım bu meseleyi en iyi ifade edenlerdir:

“Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı.
Ama pişiren kim zafer aşını?
Her adımda fırt demiş fırlamış bir büyük adam.
ama ödeyen kimler harcanan paraları?”

Bizleri Kurtaracak Olan…

Öyleyse kurtarıcı beklemeyeceğiz. Buradan aman siyasi özneleri (örneğin siyasal partileri) yadsıdığımız anlaşılmasın! Yadsıdığımız, sadece bizlerden bambaşka çıkarlara sahip olan ama bunları gizleyerek yarattıkları yanılsamalarla kendilerini bizlerin temsilcisi olarak gösterenlerdir.

Öyleyse mesele, “biz” ve “onları” doğru tariflemek. “Biz”i her gün yaşam telaşındaki emekçiler, “onları” da emekçilerin sırtından Çırağan Sarayı’nda düğünlerini işsizlik ve pahalılık içinde halkın gözüne sokanlar olarak görmeliyiz. Bugün hayatın en teme ayrımı budur.Bu ayrım üzerinden kendi siyasi alternatiflerimizi yaratmak. “Bizleri kurtaracak olan kendi kollarımızdır!”**

Tarihin gerçek öznesi olan isimsiz milyonların bugün alternatifi yalnızca sosyalizm olabilir. Ülkedeki onca partinin hiçbir derde deva olma basireti gösterememesinin altında yatan şey, hepsinin kapitalist üretim anlayışına, emperyalist çıkarlara sıkı sıkıya bağlı olmasıdır. Bu çarkları karşınıza almadıkça milyonlarca insanın ne ekmek talebine ne de özgürlük talebine cevap üretebilirsiniz. Zira bu talepleri engelleyen şey, çarkların kötü idare edilmesi değil aslında çarkların kendi işleyiş biçimi.

Yani boşuna değil “sosyalizm!” diye bağırıp çağırmamız. Sosyalizm, önümüzdeki tek mümkün yol. Peki, biz bu yolu gerçek kılacak mıyız, kılmayacak mıyız? Ekonomik ve siyasi krizler, toplumsal gelişmelerin kapısını aralayan fırsatlar da doğurur. Bu yüzden günümüzde, sosyalizm alternatifini güçlendirmek önemli olduğu gibi bunu zamanında yapmak da önemli.

Biliyoruz, bu fikirlere inanan ama umutsuz, karamsar ya da kötümser olduğu için henüz harekete geçmekte zorlanan en azından binlerce genç var bu topraklarda.

Hadi öyleyse, bu 1 Mayıs bir vesile olsun.

1 Mayıs’ta harekete geçerek üzerimizdeki toprağı iyice bir silkeleyelim ve milyonların geleceğe umutla bakabilmesini sağlayacak bir alternatifi güçlendirmek için kolları sıvayalım!

Sosyalist Emekçiler Partisi’nin en acil derdi, tam da bu görevi yerine getirmektir.

Gelin, yoldaş olalım!