Zamanın Ruhunda Sosyalizme Açılan Kapı-V.U. Arslan
Geçen günlerde Haydar Baş’ın bir miting konuşmasında Deniz Gezmiş ve diğer 1968 devrimci gençlik önderlerini yâd etmesi, gözden kaçacak gibi değildi. Haydar Baş’ın siyasal geçmişi ve tutarlılığı ayrı bir konu… Diğer taraftan baştan ayağa pespayelikle bezenmiş AKP Türkiye’sinde, Deniz Gezmiş şahsında Türkiye devrimci geleneğinin bayrağı lekesiz ve başı dik dalgalanmaya devam ediyor. AKP düzeninden tiksinen sağ kesimlerin sosyalistlere gıptayla bakmasında ya da zaman zaman açıkça sempati duyduklarını açıklanmasında tuhaf bir yan yok. Çatışma, kendine özgü değişim-dönüşüm dinamiklerini harekete geçiriyor.
AKP diktası ile çatışanların malzemesini sosyalistlerden devşirmesi karşıtlığın doğası gereği gerçekleşiyor. Karşımızda faşist MHP ile bir çeşit koalisyon kurmuş, milliyetçi muhafazakâr, dini kullanan ama gırtlağına kadar yolsuzluğa batmış; saltanatını bırakmamak için her türlü kötülüğü yapmaya hazır, bel altı vuran, hile yapan, yalan söyleyen, paraya aç, azgın piyasacı ve işçi haklarının düşmanı bir tek parti rejimi var. Bu durumda bütün bu kötülüklere itiraz edeceklerin sol ve sosyalist değerlere meyletmesi eşyanın tabiatı gereği oluyor. Zira eleştirinin mantıksal sonucu sosyalist politikadan başkası değil.
Örneğin AKP’nin düzmece anti-emperyalizmine laf mı edeceksin işte örnek Deniz Gezmiş! İş cinayetleri mi diyeceksin, kadın cinayetlerine mi kızacaksın, demokratik hakları mı savunacaksın, özelleştirmelere mi karşı çıkacaksın, kentlerin ve doğal alanların yağmalanmasına mı dur diyeceksin, emeklinin, işsizin, dar gelirlinin hakkını mı arayacaksın… Bütün eleştiriler sosyalizme çıkıyor. Tavır, tutarlılık, cesaret arayacaksan yine biz…
Bu yüzden rahatlıkla söyleyebiliriz ki toplumda sol değerlere ve sosyalizme doğru bir dip akıntısı var. Sahada, aktif devrimci çalışmada gördüğümüz de bu. İslamcı ya da ülkücü kökenden gelen çok sayıda insan bugün sol-sosyalist politikaya ilgi duyuyor. AKP-MHP ile temsil edilen değerlerden bir kez kopulduğunda sosyalizme doğru yol almak hiç de sıra dışı bir durum değil. Eskiden olsa belki, ama artık bu şekilde örnekler giderek çoğalıyor.
Bugün AKP karşıtlığı 3-4 yıl öncesine göre çok daha açık biçimde sol-sosyalist dinamiklere yaslanmak durumunda. AKP’nin MHP ile aşırı sağcı bir blok kurması, AKP karşıtlığı içerisindeki milliyetçi eğilimi büyük ölçüde zayıflatmış, ulusalcı eğilim de zamanla güçten düşmüştür. Diğer taraftan liberal eğilim AKP’den koparak muhalefete kaysa da muhalefetteki baskın eğilim sola doğrudur.
Asıl sorun, sola-sosyalistlere açık hale gelen farklı farklı eğilimleri saflarına katarak ülkenin ümidi olmak yolunda ilerleyecek sosyalist bir alternatifin günümüz Türkiye’sinde var olmayışıdır. SEP olarak bu konuda önemli ilerlemeler sağlasak da yeni kurulan bir parti olarak zamana ihtiyacımız var. Bu boşluğun doldurulması tarihsel bir atılım olacaktır. Egemen sınıflar içerisindeki bölünmelerden yararlanmak ve emekçileri AKP karşıtlığından genel bir sömürü düzeni karşıtlığına geçirmek için devrimci bir partinin öncülüğüne şiddetle ihtiyaç duyuluyor.
Ama hâlihazırda bir başarı örneği var. 12 Eylül’den sonra görülmeyen emek merkezli belediyeciliği Ovacık’ta hayata geçiren Maçoğlu, “komünist başkan” sıfatıyla nam salınca ülkedeki fanatik AKP’liler hariç hemen tüm kesimlerin sempatisini topladı. Maçoğlu’nun Ovacık’taki başarılı deneyimi sosyalistlerin asli fonksiyonu olan toplumsal eşitlik davasının pratiğe dökülmesi olarak görüldü ve sevildi. Ezilenlere destek vermekte tereddüt etmeyen ama mücadeleyi kimliklere de hapsetmeyen toplumsal eşitlik mücadelesinin halkta ne kadar büyük bir karşılığının olduğu da böylece görülmüş oldu.
Ovacık tabii ki çok mikro bir alan, bu deneyimin doğal bir sınırının olduğu ortada. Ama asıl önemli olan emek merkezli kitlesel zeminden yürüyen sosyalist siyasetin potansiyellerinin Ovacık’ta ortaya konmasıdır. Emekçilere ve gençlere uğruna yürünecek bir yol verilecekse bu sınıf savaşımının yolu olacaktır. Bu bağlamda Maçoğlu sol-sosyalist politika için muazzam bir prestij olmuştur. Bu yüzden Dersim’de şayet Maçoğlu kaybederse yazık olacak, büyük fırsat tepilecektir. Ama her durumda başarı örgütlenme ve parti ile olur. Mesele bunu inşa etmekten geçiyor.
HDP ise aralarında Dersim’in de olduğu yüzü aşkın belediyede çok uzun belediyecilik pratiğine sahip. Ama küçük Ovacık’takine benzer bir tane örnek yok. Ve bu tabi ki tesadüf değil. HDP’nin belediyecilik geçmişi, maalesef HDP’nin emek radikalizmi gibi, toplumsal eşitlik gibi bir dünyasının olmadığını ispatlıyor. Sadece kayyımı gerekçe göstererek Maçoğlu’nun Dersim’de kenara çekilmesini istemek tabii ki olacak iş değil.