Öküz Öldü, Ortaklık Bitti mi? – Güneş Gümüş

Öküz Öldü, Ortaklık Bitti mi? – Güneş Gümüş

15 Temmuz sonrasında başlayan AKP-MHP ittifakı orta yerinden çatırdadı desek abartmış olmayız. Her ne kadar önce Bahçeli, sonra Erdoğan “sadece yerel seçimlerde herkes kendi yoluna bakacak, Cumhur ittifakı devam ediyor” dese de birbirlerine rakip oldular bile.  AKP yerel seçimleri ciddi bir kayıp yaşamadan atlatırsa AKP için seçim dönemi 2023’e kadar kapanmış olacak; ondan sonra vatandaşın ne düşündüğü neredeyse anlamsızlaşacağı için iktidarın mevcut yasalara, kurumlara, prosedürlere uymak konusunda daha da fütursuzlaşması kolaylaşacaktır. 

AKP iktidarı boyunca birçok ittifak kurarak bulunduğu konuma geldi; ittifaklardan asıl istifade eden de kendisi oldu. 2002’de iktidara geliş sürecinde AB, ABD ve TÜSİAD desteğinin toplumsal hegemonyasını inşa etmesi açısından ne kadar olmazsa olmaz olduğunu hatırlarız. Ya da bugün kökünü kazıma sözü verdiği FETÖ’nün destek ve oyun planlarından, askeri-sivil bürokrasinin yerinden edilmesinde çokça yararlanıldı. Keza bu dönemlerde liberal ve sol liberal aydınların desteği ile HDP ile kurulan dirsek temasını da es geçmeyelim. Şimdi bu aktörlerin her biri kendi köşesinde ah vah etmekle meşgul gibi. Erdoğan ise tek adam konumuna yerleşti. MHP ile kurulan ittifak da AKP için bulunmaz bir nimet oldu. Elbette ki ittifaklardan iki taraf da istifade eder ama MHP desteği olmasaydı bitmeyen OHAL rejimi, 16 Nisan Referandumu, tek adam rejiminin kurumsallaşması mümkün olmazdı. Bahçeli bu ittifak sayesinde koltuğunu garanti altına alırken “AKP bizim milliyetçi çizgimize geldi” söyleminin bir etki alanı olduğu 24 Haziran seçimlerinde görüldü. Ancak MHP sunduğu kritik desteğe rağmen iktidarın nimetlerinden yeterince yararlanmış filan değil. MHP Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt‘un şu sözlerinde bu durumu görmek mümkün: “MHP mensubu olanları İŞKUR’a bile başlatma. Ülkücü öğretmenden ilkokul müdürü yapma, bürokraside MHP düşmanlığı devam etsin, MHP’nin her teklifine çemkirerek tepki göster. Andımız serbest kaldı diye Danıştay’a diklen. Sonra ‘Aman ittifakı bozma’ de! Sevsinler böyle ittifakı.” Bir yandan da Bahçeli, partisine tamamen AKP yedek lastiği muamelesi yapılmaması için kimi zaman AKP’yi sıkıştıran çıkışlar da yaptı: af konusunda, yerel seçimlerde ittifak kurulmasında… Kriz derinleştikçe MHP’nin bu çıkışlarının artacağı, krizin politik yükünden kendini uzak tutmak adına AKP’ye karşı daha sert ifadeler kullanabileceğinin emareleri de görülüyor. Genelde MHP’nin istekleri için adım atmasa da daha yumuşak bir dil kullanan Erdoğan, artık bu yükü pek çekmek istemiyor gibi. Peki neye güveniyor? 

İşler Kötüye Gidiyor Ama Muhalefet Sağolsun!

AKP 16 yıllık iktidarının, birkaç özel an dışında, en sıkıntılı günlerinde seçime gidecek. Derinliği artan, vatandaşı daha da çok vuracak bir krize cumburlop girdi ülke. İktidarının başından beri temel propagandalarından biri ekonomik istikrar ve büyüme olan bir parti için tablo vahim. Ve kriz yolunun başındayız. Sadece yaşam pahalılığı değil iflaslar, kitlesel işsizlik de vatandaşın belini bükecek. AKP, yerel seçimlere kadar krizin etkilerini zayıflatmak adına enflasyon rakamlarını düşürmek için piyasayı indirimlere zorlasa, ABD-AB ile arayı düzeltip sıcak para akışını devam ettirmek için taklalar atsa da her sektörden konkordato haberleri geliyor; inşaat-otomotiv sektörü projelere, üretime ara verecek kadar kan ağlıyor. İnşaat Müteahhitleri Konfederasyonu Başkanı (İMKON) Tahir Tellioğlu, Türkiye’de faaliyet gösteren toplam 400 bin müteahhidin 100 bininin batma riskiyle karşı karşıya olduğunu söylüyor mesela. İktidara yakınlığı ile bilinen TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, AKP kriz falan yok diyerek etrafa çemkirirken “Piyasada gözle görülür bir yavaşlama var, para dönmüyor.” diye açıklama yapıyor. Gerçekten de faizler alıp başını gitmişken kredi kullanım oranlarından ciddi düşüşler kendini gösteriyor. Yani tüketicinin talebi azalmakta ama kapıda ödenmesi gereken devasa döviz borçları var. 

Bu koşullar altında bir iktidar seçime gitmek istemez. AKP genel seçimi olduğu gibi erken seçimi de öne almaya çalıştı ama meclis dinamikleri imkan vermedi. Seçim tarihi değişemiyorsa seçime kadar fırtınanın şiddetini kontrol edelim diyerek IMF anlaşması erteleniyor, devlet kaynaklarıyla piyasaya öldürücü darbeler ötelenmeye çalışılıyor. MHP ile de köprüleri atan Erdoğan, krizin yerel seçimlere kadar kendi tabanlarını yıpratmayacağına mı güveniyor peki? Elbette bu adımların bir yararının olacağını düşünüyordur ama asıl güvencesi muhalefetin vahim halinden başkası değil.

AKP/Erdoğan, 7 Haziran’ı bir kenara bırakırsak 16 yıldır seçimlerde büyük oranda istediğini elde etti. Başarısının altında yarattığı toplumsal kutuplaşma kadar muhalefetin AKP’yı zora sokacak bir oyun planına sahip olmaması da yatıyor. Erdoğan, iktidar tarihinin en zor günlerinden geçmesi gerekirken bu rahatlığını her zamankinden daha fazla dağılmış, siyaset üretme kapasitesi neredeyse tamamen iflas etmiş muhalefete borçlu. CHP, Kılıçdaroğlu’nun koltuğu aldığı zamandan beri neoliberalizmle sorunu olmayan, AB-ABD-TÜSİAD’ın dümenine uygun bir akil muhalefet olmakla meşgul. Koşullar ne kadar vahimleşirse vahimleşsin bu çizgiden vazgeçmiyor. Bu tavrıyla sıkışmış olduğu kimlik gruplarının dışına hitap da edemiyor. Muhafazakar bir yoksul emekçi açısından sermaye yanlısı programa sadıklığıyla CHP ile AKP arasında bir fark yok; öyleyse vatandaşın siyasi tercihi yaşam tarzı ve kimliğiyle belirleniyor. CHP’nin uzun yıllardır değişmeyen vaziyeti buydu; 24 Haziran seçimleri sonrası CHP açısından sıkıntı bu çıkışsız siyasetin ötesine geçti. Başarısızlığı herkesin malumu olmuş Kılıçdaroğlu koltuğu bırakmamak konusundaki ısrarıyla parti kadro ve tabanında motivasyonu düşürerek CHP’yi iyice kötürümleştirdi. AKP karşısında büyük beklentilerle yola koyulan İyi Parti açısından da manzara iç açıcı değil. 24 Haziran cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP güçlü bir aday çıkarınca Meral Akşener’in ve dolayısıyla partisinin yıldızı parlayamadan söndü. Barajı geçecek oy oranına ulaştıklarından iddiaları devam etse de uzun süre iç çekişmelerle uğraşan İyi Parti’nin de yerel seçimler sürecinde AKP açısından çok büyük bir karın ağrısı yaratmadığı görülüyor. Dağınıklık ve etkisizleşme burjuva muhalefet cephesiyle de sınırlı değil; ne yazık ki kriz bağıra bağıra gelirken emek örgütleri, sosyalist örgütlerden de ortak bir karşı koyuş için birlikte hareket etme emaresi bile görünmüyor. Yani AKP, ciddi bir muhalefeti, bu muhalefetin yıpratıcılığını göğüslemeden bir seçime doğru ilerliyor.

Kısacası Erdoğan, muhalefetin etkisizliğine ve belki de bölünmüşlüğüne bel bağlıyor. Onun açısından en önemli nokta yerel seçimlerde İstanbul, Ankara’yı kaybetmeden atlatmak. Öbür türlüsü iyi bir darbe olur. Bu noktada İyi Parti’nin CHP’nin alacağı oyları ciddi şekilde böleceğini hesaba katıyordur. İyi Parti Ankara’da Mansur Yavaş’ı aday gösterdiğinde CHP’nin kazanması imkansızlaşıyor gibi. İstanbul’a bakıldığında da MHP’nin bir oyu olmadığı, bu çerçevede de Erdoğan cephesinden yerel seçim ittifakına önem verilmediğini görüyoruz. Kazanabileceğini öngördüğü Adana, Mersin, Manisa, Isparta gibi illeri “niye MHP’ye bırakayım ve oy oranımı da aşağı çekeyim” diyor. Bunun yerine Kürt oylarını almaya çalışmak daha cazip İstanbul için. Andımız meselesinde de Kürt tabana göz kırpılması boşa değil yani.

Ama neticede Erdoğan ciddi risk alıyor. Ekonomik kriz Mart’a kadar iyice ağırlaşacak. Tepki oyları çoğalacaktır. Sağ seçmenin oy verirken cebine göre hareket etme alışkanlığı vardır. İşsizlik, talep azalmasıyla esnafın yıkıma uğraması etki yaratabilir. Bu durumda İyi Parti, MHP ve CHP’ye kayışlar olabilir, adaylar belirleyici olabilir. Bu yüzden, anketlerde de durumun gösterdiği gibi yerel seçimler AKP açısından çantada keklik değil. Tabi bu tehdit belirginleştikçe kutuplaşma taktiğine daha hız verecekleri, kendi gündemlerini yaratacaklarını biliyoruz. Kaybetme ihtimali doğarsa ne kadar çirkefleşecekler göreceğiz aynı zamanda.

Bu Parçalanma İyi de Biz Ne Yapacağız?

Erdoğan’ın planı ne olursa olsun AKP-MHP ittifakının çatırdamasını tercih edeceğimiz açık. Sadece bu ittifak sadece tüm muhalefete yönelik saldırgan bir milliyetçiliği yükselttiğinden değil karşımızdaki egemenlerin güçlerinin zayıflama ihtimallerini artırdığından böyle düşünmek gerekir. Sonuçta Erdoğan yerel seçimler konusunda özgüveni artmış şekilde MHP’ye bazı belediyeleri vererek desteklerini almak yerine tek başına hareket etmeyi koymuş olabilir ama hayat her zaman planlandığı gibi akmaz. Krizin yüküne karşı başlayacak bir emekçi mücadelesi işleri AKP açısından bambaşka noktalara getirebilir. Tabi emek örgütlülüğünün bu düzeyde parçalı ve zayıflamış olduğu koşullarda sosyalistlerin birlikte bu dinamikleri harekete geçirmesi gerekiyor. Yani sokakta krizin bedelini emekçi sınıflara ödetilmesine karşı öfkeyi örgütlemek için sosyalistler olarak birleşik bir hareketi yaratmamız bu dönemde çok daha büyük anlam ve potansiyellere sahip. Yeter ki kullanalım.

KATEGORİLER