Katalonya Referandumu Üzerine
İspanya merkezi iktidarının bütün engelleme çabalarına rağmen bugün Katalonya’da referandum başladı. Uluslararası haber sitelerine merkezi hükümete bağlı polisin referandumu engellemek için saldırganlıkları yansıdı bile. Katalonya referandumu, AB egemenlerinin ikiyüzlülüklerini de ortaya koyuyor. AB dışındaki ülkelerdeki hak ihlallerinde (tabii o ülkenin yönetimiyle başka bir ortaklıkları yoksa) sözlerini esirgemeyenler, İspanya hükümetinin saldırganlığı, demokratik hakları askıya alması karşısında sus pus. Aksine AB’den birleşik bir İspanya yanlısı bir tavır geldi ve Katalonya’nın doğrudan AB üyesi olamayacağı açıklandı.
Öncelikle Katalonya’da referandum üzerindeki baskılara karşı çıkmak gerekiyor. 2008 krizi sonrasında toparlanmak için Katalonya’nın zenginliklerine göz diken ve özerkliğin alanının genişletilmesine tahammül edemeyen İspanya devleti, 1 Ekim’e kadarki süreçte özerkliği fiilen rafa kaldıran uygulamalara girişti; Katalonya hükümetinin parasına bloke konuldu, referandum yapılacak okullar polis tarafından basılıp mühürlendi, gözaltılar yaşandı… İspanya egemenleri öyle sıkıştı ki referandumdan önce İspanya hükümeti “‘son seçenek de olsa askeri müdahalenin dışarıda bırakılmadığını” açıklamıştı. Bugün de bir fiil saldırıyor ve oy kullanma işlemini engellemeye çalışıyorlar. İspanya hükümeti yetkisi referandumdan “evet” çıkması durumunda İspanya’da özerk yönetimlerin haklarını donduran ve merkezi yönetime geçmesini sağlayan Anayasa’nın 155. maddesinin Katalonya için uygulanması imkanından bahsetmişti; bu ihtimal de oldukça güçlü.
When they cried “A por ellos! (go for them)” they meant this. (Video: Marc Tardiu). #JoVoto #CatalanReferendum pic.twitter.com/TPQWP7M23B
— Oriol de Balanzó (@orioldebalanzo) 1 Ekim 2017
Katalanlar, 20. yüzyılda özerk bir yönetime 1932 yılında kavuştular ama uzun süreli olamamıştı. İspanya İç Savaşı’nda Franko’ya karşı güçlü direnişlerine rağmen Franko, iktidarı ele geçirince bu direnişin bedelini özerkliği ortadan kaldırıp Katalanca’yı yasaklayarak ödetmişti. 1975’te Franko’nun ölümünün ardından 1979’de Katalonya özerkliğine tekrar kavuşmuştu. 2006 yılında İspanya ve Katalonya parlamentolarında Katalonya için öngörülen geniş çaplı özerklik statüsü kabul edilmiş ve Katalonya’da düzenlenen bir referandum ile onaylanmıştı. Ancak bugün de iktidarda olan, Mariano Rajoy liderliğindeki sağcı Halk Partisi bu özerklik statüsünü Anayasa Mahkemesi’ne götürmüş ve Mahkeme 2010 yılında verdiği kararda özerklik statüsü metninde geçen başlıca öneme sahip maddelerin yasaya göre geçersiz olduğunu ilan etmişti. Bu karar, daha fazla özerklik yerine merkezî yönetime geri dönülmesinin ve yetkilerin yeniden Madrid’e verilmesinin yolunu açmıştı. Bağımsızlık referandumuna giden süreci hızlandıran ve bağımsızlık talebinin yaygınlaşmasını sağlayan da İspanya hükümetinin bu tepkileri oldu. İspanyol devlet geleneği, bütün bir Ortaçağ boyunca Avrupa’da her türlü farklı düşünceye kan kusturmuş bir monarşi geleneğinin ve içinde Franko gibi diktatörleri çıkaran mayasını hala taşıyor. Referandum sürecinde de bu tekrar kendini gösterdi.
Düşünün 1939-1975 arasında kanlı bir iç savaşın ardından ülkeyi demir yumruğuyla yöneten Franko diktatörlüğünün sembolü olan ve başkent Madrid’in dibindeki Şehitler Vadisi’nin masrafları (inşaatında 20 binden fazla Cumhuriyetçi tutuklunun çalıştırıldığı ve yapımı sırasında öldüğü, Franko’nun ve Rivera’nın mozale ve mezarlarının olduğu) kamu fonlarıyla karşılanıyor. Bugün Katalan referandumuna karşı saldırganlığın yürütücüsü Halk Partisi ise Francisco Franco ve falanjizmin kurucusu José Antonio Primo de Rivera’nın kemiklerinin, “Valle de los Caídos”daki (Şehitler Vadisi) mezarlarından çıkarılarak başka bir yere nakledilmesi önerisine karşı çıkıyordu.
Katalonya’daki referandum, gerek Bask için örnek oluşturarak İspanyol devletinin bütünlüğünü tehlikeye atmasıyla gerek İspanyol ekonomisinin sıkıntılarla boğuştuğu koşullarda ülkenin en sanayileşmiş bölgelerinden birinin kaynaklarına erişimi tehdit etmesiyle gerekse de referandumu engellemek için diktatörlük uygulamalarını andıran saldırılara girişen İspanyol devletinin “demokrat” maskesini indirmesiyle İspanya için son dönemlerin en büyük kriz kaynağı. Ülkede ekonomik krizin bedelinin emekçi halka yıkılması karşısında artan hoşnutsuzlukla iki partili sistem sarsılmış; görünüşte radikal söylemleri olan (işin özü başka olsa da) Podemos bu parti düzenini zorlamıştı.
Katalonya referandumunu İspanya devleti için yarattığı kriz temelinde ele almak gerekiyor. Franko geleneğinin içten içe damarlarında taşıyan İspanya devletinin kriz içinde olması emekçi halk açısından bir kazanımdır. Referandumdan “evet” çıkması durumunda İspanya devleti ve onun iki partili düzeni de sıkıntıya girecek; bu durum neoliberal saldırının altındaki emekçiler açısından da mücadele ve kazanımları kolaylaştıracaktır.
Katalonya’daki referandumun İspanya’nın engellemeleri nedeniyle sokakta savunulması sola kayışı artıracaktır. Daha şimdiden liman işçileri İspanya hükümetinin polisini taşımayacaklarını açıkladı. Katalonya CGT’si 3 Ekim’de genel grev kararı aldı. Kitlesel gösteriler gerçekleşiyor. Bu durum, Katalan ayrılıkçılığının burjuva ve sol unsurları arasındaki rekabette solun etkisini artıracaktır. “Evet” çıkması durumunda burjuva unsurların İspanya ile yeni bir müzakereye girişerek 2006 kararlarında anlaşma yoluna gitmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
This is the Spanish police now @JunckerEU @TimmermansEU pic.twitter.com/dB2wyq0HEH
— Help Catalonia (@CataloniaHelp2) 1 Ekim 2017
People wounded by the Spanish police in Barcelona @JunckerEU @TimmermansEU pic.twitter.com/IVkxLslN1n
— Help Catalonia (@CataloniaHelp2) 1 Ekim 2017