Şu “Milli Takım”, Kimin Takımı? – Çağın Erdinç

Dün akşam oynanan Ukrayna-Türkiye maçı, Ukrayna’nın 2-0 üstünlüğüyle sona erdi.  Futbolcusunun gazeteciye küfürlerle saldırdığı, eski teknik direktörünün kebapçıyı bastığı bir futbol takımının desteklenmediğini sosyal medyadaki yorumlar kanıtlamış oldu. Birçok kişi Ukrayna’nın galibiyetine sevinirken başkanı Yıldırım Demirören olan bir takımın baştan kaybettiği konusunda hemfikir olanların sayısı hayli fazlaydı.

Demirören demişken bu konuya bir parantez açmadan olmaz. Siyasi anlamda bu zat-ı muhterem hakkında söylenecek hiçbir şey yok. Kendisinin, AKP’ye sürekli yaranarak bulunduğu koltuğu sağlamlaştırdığını cümle alem biliyor. AKP iktidarı, E bilet sistemini Yıldırım Demirören “sayesinde” hiçbir dirençle karşılaşmadan Türk futbolunun başına bela etti! Demirören’in siyasi profili böyleyken sportif anlamda da durum farklı değil. Yıldırım Demirören, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı olmadan önce Beşiktaş’ın başkanıydı. Beşiktaş başkanlığı döneminde bol keseden harcadı; birçok futbolcuyu yüksek bedellerle Beşiktaş’a getirdi. Ortada ciddi bir başarı olmadığı gibi Beşiktaş’ı borç batağına sürükledi.  2004’te geldiği Beşiktaş başkanlığını 2012’ye kadar sürdürdüğü süreçte Beşiktaş kulübünün sırtına 8.8 milyon dolarlık borç kamçısını “miras” bırakarak gitti. Ancak gitmeden önce taraftara saldırmayı da ihmal etmedi!  2009 yılında İnönü’de oynanan Denizlispor maçında kendisini protesto eden Çarşı grubuna, İstanbul Ülkü Ocakları başkanıyla birlikte 500 kişilik faşist bir grubu “kiralayarak” saldırtan Demirören’in ta kendisidir! Söz konusu saldırıda Çarşı grubu tribün deneyimiyle saldırıyı kolaylıkla püskürtmüş ve Demirören’i protesto etmeye devam etmişti. Şimdi bu zat-ı muhterem Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı sıfatıyla Türk futbolunun başında oturuyor. Kısacası, “balık baştan kokmaya” devam ediyor!

Aslında bu balık, hem siyasette hem de sporda “baştan” kokuyor. Siyasette ne yaşanıyorsa, Türkiye futbolunda da o yaşanıyor. Gazetecileri tehdit etmek; “mekân basmak” moda oldu. Gazeteciyi küfürlerle tehdit eden Arda Turan’ın tekrar Türkiye futbol takımı aday kadrosuna çağırılması ve dün akşamki maçta kurtarıcı olarak sonradan sahaya sürülmesi her şeyin özetiydi.

Aynı Gemide miyiz?

“Aynı gemideyiz” söylemi, sporda ve siyasette sıklıkla kullanılıyor. Özellikle “milli takımın” maçlarında bu benzetmeyi sıklıkla duyarız. “Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı, Karşıyakalısı, Göztepelisi tek yürek olmalı ve milli takımı desteklemelidir. Çünkü aynı ‘milli şuurla’ aynı gemideyiz.” Gerçekten böyle mi? Aynı gemide miyiz? Hemen bakalım. Fatih Terim, yılda 3.5 milyon Euro; ayda 962 bin 500 lira kazanıyordu. Türkiye’nin yeni teknik direktörü Lucescu da yılda yaklaşık 3 milyon Euro para alacak. Rakamlar dudak uçuklatan cinsten. Ayrıca, Türkiye futbol takımının  17 sponsorunun  sadece Euro 2016 için TFF’ye 15 milyon TL ödediğini ve sponsorlar aracılığıyla bu para akışının sürekli devam ettiğini de ekleyelim. Hal böyleyken eğer aynı gemideysek Titanic’ten başka bir gemide olmamız mümkün değil. Geminin en üstünde zenginler; en altında yoksullar. Geminin hareket etmesini sağlayan kömürü yoksullar motora gönderirken gemi battığında ilk feda edilenler de yoksullar oluyor. Futbolda da aynı durum yaşanıyor. Sponsor ödenekleri yetmezmiş gibi bizlerin ödediği vergiler, bilet giderleri dolaylı ya da doğrudan  Türkiye Futbol Federasyonu’nun kasasına giderken “başarısızlık” durumunda günah keçisi ilan edilenler de bizler oluyoruz. Özellikle, mağlup olunan her iç saha maçından sonra ya da “Türkiye futbol direktörünün” aldığı maaş eleştirildiğinde klişeler sıralanıyor. Bu klişeler bir çırpıda geliyor insanın aklına: “Milli takımı yerden yere vuranlar milli şuura uygun hareket etmiyor! Türkiye halkı yeterince kenetlenmedi. Sahadaki sinerji tribüne yansımadı. Taraftarlar çok sabırsız” vb…

Sizin “milli şuur” dediğiniz şey, bir tarafta ayın sonunu nasıl getireceğini düşünen milyonlarca insan varken bir kişinin, Türkiye Futbol Direktörü sıfatıyla, ayda 900 bin lira almasına sessiz kalmak mı? Yere batsın şuurunuz! Deniz Naki gibi onurlu sporcuların dayakla, hapisle tehdit edildiği bir ortamda, Arda Turan gibilerinin yüceltildiği  “milli takımı” desteklemeyi zul olarak görmek “vatan hainliği” ise, Nazım Hikmet’in deyimiyle, “  Yazın üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla: vatan hainliğine devam ediyoruz hâlâ.”

bolsevik.org

KATEGORİLER
ETİKETLER