AKP’nin Yeni Sloganı: “İnşaat Ya Resulallah!" II – Ekin Akçay

9 Şubat, 2013

 

AKP Hükümeti ve İnşaat Sektörü: Bir Büyüme HikâyesiKüresel sermaye için bir çekim merkezi haline gelmiş olsa da Türkiye’de inşaat sektöründe Türkiyeli sermaye ilk sırayı alıyor. 1950- 1970 arası sanayiye yatırım yapan birçok sermaye grubu AKP’nin işaret ettiği yoldan büyümeyi tercih etti. Yapı ve inşaat sektörüne yönelen bu şirketler Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (GYO) ya da müteahhitlik şirketleri kurarak TOKİ’nin benzersiz fırsatlarından faydalanmanın peşine düştü. GYO’lar,“gayrimenkullere, gayrimenkule dayalı projelere ve gayrimenkule dayalı sermaye piyasası araçlarına yatırım yapmak suretiyle faaliyet gösteren özel bir portföy yönetim şirketi” olarak tanınıyorlar ve konut yapmaktan ziyade bu işin finansman kısmını ellerinde tutuyorlar.Sayıları 2012 Kasım itibariyle 24 olan GYO’ların değerleri de 14 milyar TL’yi buluyor. GYO aktiflerinin üçte biri ise tek başına TOKİ iştiraki Emlak Konut’a ait. İkinci en büyük GYO ise Torunlar GYO (Ankara’daki Ankamall AVM’nin ve İstanbul’daki milyonlarca dolarlık yeni Mall of İstanbul gibi yatırımların sahibi). Listeye Kiler’in de dâhil olduğunu görürken hemen hemen bütün isimlerin AKP ile yakın ilişkileri içinde olduğunu söylemek kimseyi şaşırtmayacaktır(4).

Bu şirketler ayrıca müteahhit firmaları ile de iş bölümü yapıyorlar. Dolayısıyla ortaklık payları ile yerli ve yabancı sermayeden finansman sağlayan GYO’lar Ağaoğlu, GAP, Varyap gibi büyük müteahhitlik firmalarıyla çalışarak konut sektörünü tamamlıyorlar. Arsaları, zaten Arsa Ofisi de denetimine verilmiş olan TOKİ sağlıyor. Ağaoğlu gibi uzun yıllardır geleneksel yollarla sektörde kalmış müteahhitlik şirketleri de şu sıralar altın çağını yaşıyor. Zorlu, Doğuş, İş,Afken, Akmerkez, Alarko, TSKB, Eczacıbaşı, Nurol, Vakıf ise bu dönemde inşaat sektöründe önde giden diğer şirketler.

AKP hükümeti önümüzdeki 20 yılda 7 milyon konut yapmayı yani yılda 350 bin konut üretmeyi önüne hedef olarak koydu. Ekonominin büyüme merkezini konut sektörüne odaklayan AKP hükümeti için devamlı yıkmak, yapmak, yapmak ve tekrar yapmak bu yüzden çok önemli. Çünkü ülkenin en büyük sermayedarları devasa yatırımları ile ülke inşaat sermayesini dünyanın en büyük ikinci sektörü konumuna getirdiyse artık o yatırımlar geri çekilemez konuma gelmiş demektir. AKP için çok önemli olan istikrar ve büyümeyi tutturmak ve 2023 hedeflerine odaklanmak oldukça önemli. Dolayısıyla inşaat sektörü ne pahasına olursa olsun üretmek zorunda. Aksi halde giderek büyüyen cari açık büyümenin durması ile karşı konulamayacak bir güç olarak ülkeyi ciddi bir krize sokabilir.

Peki, sektör üretmeye devam etse de bu taktik ne kadar devam edebilir? İnşaat sektörü AKP’nin hesaplarını kurtarır mı?

Elbette bu kadar üretim varken bu hesapların tutması için tüketim gerekli. Tüketim ise tamamen iç pazara yönelik. Yani üretilen binlerce konutun ülke içinden alıcı bulması şart. Ancak konut rakamları durumun pek iyiye gitmediğini gösteriyor. Tüketim rakamları ile ruhsat-satış arasındaki farkın giderek arttığını gösteriyor “…arz ile satış arasındaki farkın 2010’da 559 bini, 2011’de 227 bini bulduğunu görüyoruz. 2012’nin ilk yarısında da ruhsat ile satışlar arasında 150 bin fark var. Yılsonunda fark, 300 bine ulaşabilir. Elde, birikimli  satılık konut stoku ile ilgili bir veri yok. Firmalar saldırganca  reklamlara yükleniyorlar. Bu da bir sıkışmışlığın ifadesi.”(5)

Ortalama alım gücü zaten oldukça düşük olan ülkede bu noktada konut kredileri devreye sokulmaya çalışılsa da açık büyüdükçe tehlike de büyüyor demektir.

Bu veriler tek başına bir kriz göstergesi elbette olamaz. Bunu söylemek için de çok erken; ancak şiştikçe şişen, yeni yatırımlar için de şimdilik cazibe merkezi haline gelmiş olan inşaat sektörü için artık ülke ekonomisinin tüm dengesini alt üst edebilecek bir güç oldu demek yanlış olmaz. Yapı malzemeleri üretiminde Ortadoğu ülkeleri içinde en üst sırada bulunan inşaat sektörü yapı, kredi ve yatırım ağı ile devasa bir pazar ve AKP hükümetinin geleceği bu pazarı ayakta tutup tutmamasıyla yakından ilişkili. Bu nedenle acımasız bir şekilde kentsel dönüşüm uygulanmaya tam gaz devam ediliyor. İstanbul’un birçok varoşu yerle bir edilmiş durumda. Yoksul emekçilerin bu piyasa denklemleri içinde elbette hiçbir ehemmiyeti yok. Önemli olan sermayenin iktidarı, siyasi çıkarlar ve kar (bir not olarak belirtmekte fayda var: HES projeleri de bu atılımın bir parçası; hem sanayinin enerji ihtiyacına cevap veriyor hem de doğanın bin bir güzelliğini katletme pahasına çok büyük bir yatırım olan baraj inşaatlarında milyon dolarları piyasaya kazandırıyor).

Öte yandan AKP hükümeti bu süreci de politik hegemonyasını pekiştirecek şekilde yönetmeye çalışıyor. Tayyip, TOKİ temel atma ve anahtar teslim törenlerine bizzat kendisi katılıyor. Hatta bir ilke imza atarak İstanbul’da yıkımların bile canlı yayınlarda törenleştirilmesi işin siyasi düzeyde ne boyutlarda kullanıldığını gösterdi.

İnşaat Sektöründe İnsanların Güvenliği Kimin Ellerinde?

Bu dönemin yıldızı parlayan ve belki de gelmiş geçmiş en görmemiş burjuvası Ali Ağaoğlu. Kendisi babadan müteahhit. Bir televizyon programında önceden deniz kumundan, hurdacıdan aldıkları demirlerden bina yaptıklarını ancak artık akıllandıklarını söylerken kentsel dönüşümlerin dünyada emsali olmayan bir proje olduğunu, herkesin en iyi evlerde oturmayı hak ettiğini söyleyerek pes dedirtiyor. Kendi yaptığı kalitesiz binalardan insanları artık kurtarmak isteyen Ağaoğlu bakınız bu arzusunu nasıl dile getiriyor; “1998 depreminden önceki yapıların %70’i kalitesiz, depreme dayanıklı değil, oturulmaz. Bu bağlamda; İstanbul’un %70’ini arsa olarak görüyorum!”  Ağaoğlu, beklenmekte olan büyük İstanbul depreminin halkta haklı olarak yarattığı korkuyu her fırsatta fişekleyerek konut satışını arttırmayı bir taktik olarak edinmiş durumda; böylece de karını katlamanın peşinde.  Kendisinin sahip olduğu arazilerin toplam değeri 2 milyar doların çok üstünde. Küresel mali krizin ilk yılında ise 300 milyon dolarlık araziyi doğrudan satın almıştı(6).  Hesapları AKP hükümetinin politikalarıyla çok iyi uyuşan bu doymak bilmez sermayedarın sermayesini daha da büyüteceğinden şüphemiz yok.

Madalyonun bir diğer yüzünde de lüks konutlar var. Ağaoğlu gibi büyük yatırımlara imzasını atan yatırımcıların, yatırımlarının ciddi bir kısmını orta ve üst sınıflara hitap eden lüks konutlara yaptığını söylemek gerek. Şehir merkezlerinden uzakta kurulan uydu kentlerin sayısının her geçen gün artmasına paralel olarak bu konutlara sahip olmak için milyonlarca lira gerekiyor. Neredeyse her gazetede bu lüks villa ve sitelerin reklamları var. Akıllara bu kadar lüks konut kime satılacak; satılmadığı takdirde yaratacağı krizin üstesinden nasıl gelinecek gibi sorular geliyor.

Sonuç

Türkiye sermayesi artık gecekondulara tahammül edememekte ve bu konutları da metalaştırarak bu büyük gecekondu ülkesini betonarme olarak yeniden inşa etmeyi istemektedir. AKP hükümeti TOKİ marifetiyle neredeyse bütün kamu binaları ve arsaları sermayenin hizmetine maliyetsiz sokması ile dünya ekonomisinin son derece kırılgan olduğu bu dönemde Türkiye sermaye sınıfına çok büyük kar fırsatları sunmaktadır. Bu fırsatlar ile kendi iktidarını da sağlamlaştırmaya çalışmaktadır. Ancak konut tüketiminin tehlikeye giriyor olması nedeniyle dünyada Çin’den sonra ikinci olan Türkiye inşaat sektörü, sektöre yeni giren ve yatırım yapan yerli-yabancı burjuvayı dara sokacağa benziyor. Türkiye ekonomisinin lideri olan inşaat sektörünün krize girmesi binlerce taşeron şirketin, finans kuruluşunun, yatırımcının, müteahhitlik firmalarının ve yapı malzemeleri üreticilerinin krize girmesi demek. Giderek büyüyen cari açığın daha da tehlikeli hale gelmesi demek. AKP hükümeti bunu çok iyi bildiğinden durmaksızın duble yollar, HES’ler, hastaneler, okullar, konutlar ve köprüler inşa ettiriyor. Afet yasası ile milyonlarca emekçinin evini yıkılması zorunlu olarak ilan edip yıkım faturasını bile onlara kesiyor, yenisi için faizsiz kredi vaat ediyor.

Marksistler elbette sağlıksız, derme çatma evlerde yaşamayı savunmazlar. Gecekonduların ve çürük inşa edilen binaların insanca yaşamaktan çok uzakta koşullar sunduğu doğrudur. Ancak yukarıda uzun uzun anlattığımız süreç de insanca yaşama projesi değil; sermayeyi ayakta tutma projesi. Kentsel dönüşüm hiç şüphesiz gereklidir ancak AKP hükümetinin dönüştürdüğü şey emekçilerin sağlıksız barınma koşulları değil, sermaye için yeni kar kapılarıdır.

Van depreminden sonra bile doğru düzgün tek bir konteynır kent bile yaptırmayan, depremzedelerin çadırlardan hiçbir yer göstermeksizin çıkmalarını isteyen AKP hükümetinin niyeti yeni inşaat baronları yaratarak hem ulusal hem uluslararası düzeyde hedeflerini yerine getirmektir. Kentleri daha yaşanabilir bir hale sokmak değil. Bunu yapabilecek olan da zaten ne bugün ne gelecekte sosyalistlerden başkası olamaz.

 

1. 2012 yılı Türkiye’nin En büyük İnşaat Frimaları:http://www.aykutozdemir.com.tr/insaat/2012-yili-turkiyenin-en-buyuk-insa…

2.Patronlar Gözünü Kentsel Dönüşüme Çevirdi:http://www.hurriyetemlak.com/patronlar_gozunu_kentsel_donusume_cevirdi/emlak-yasam-sektorden-haberler/2xu5Hcg6FaY=/vyxiVsSgpfM=

3.aktaran;Mustafa Sönmez,Krize Karşı İnşaat’: Nereye Kadar ?(1):http://mustafasonmez.net/?p=2471

4.  Mustafa Sönmez ,AKP Rejiminin İnşaat Baronları;http://mustafasonmez.net/?p=2520

5.Mustafa Sönmez, İnşaat Balonu Ne Zaman Patlar:http://mustafasonmez.net/?p=2524

6.Ağaoğlu’ndan İstanbul’a On Otel:http://www.ntvmsnbc.com/id/25031949

KATEGORİLER
ETİKETLER