Britanya Seçimleri, Corbyn ve CHP – V.U. Arslan
“Düzen partilerinde ne olup bittiği bizi ilgilendirmez” türünden çocuksu çıkışları en baştan Lenin’in “Sol Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı” klasiğine havale ederek konuya giriş yapalım.
Britanya’daki İşçi Partisi geleneksel olarak işçi sınıfı ile özdeşleşmiş bir partiydi. Lenin’in deyişiyle işçi sınıfının burjuva partisi. Britanya sınıfsal kimlik ve alışkanlıkların yerleşik köklerinin bulunduğu bir ülke. Corbyn bu partinin uzun soluklu sol kanat milletvekili. 1983 yılından beri milletvekili olan Corbyn, savaş-silahlanma
- Özelleştirmeleri durdurmak; demiryollarını, dokuz su şirketini ve Britanya’nın PTT’si Royal Mail’i yeniden devleştirmek.
- Üniversiteleri parasız hale getirmek.
- Sosyal güvenlik ve sağlık sistemini güçlendirmek
- Tatil günleri arttırmak
- Kamu mülkiyetine dayanan bir enerji sistemine doğru yol almak
- Ücretsiz çocuk bakımı yaygınlaştırmak
- Güvencesizliğe yol açmakla eleştirilen “sıfır saat” sözleşmelerini sonlandırmak.
- 10 bin polis ve 3 bin itfaiyeciyi işe almak.
- Göç konusu ‘makul bir şekilde’ yönetmek ve ortaya ‘sahte hedefler’ koymamak.
- Her yıl fiyatı uygun olan 100 bin ev inşa etmek.
- Trident nükleer silah sisteminin yenilenmesi desteklemek.
- Bu vaatlerin maliyetleri, yıllık geliri 300 bin Sterlinden çok olan nüfusun %5’ine getirilecek olan servet vergisinden elde etmek.
Bütün bu vaatlerin duyurulduğu Corbyn’in seçim kampanyasına “For Many Not Few” (Azınlık İçin Değil, Çoğunluk İçin) ismi verilmiş. Bu arada kampanyada Corbyn’in danışmanlığını yapan ismin uzun yılların komünist parti kökenli sendikacısı Andrew Murray olduğunu da belirtelim. Corbyn programını açıkladığından itibaren yükselişe geçti. Özellikle gençlik ve düzen siyasetinden bir beklentisi olmayarak apolitikliğe sürüklenmiş geniş bir kesim, bu seçimlerde Corbyn için oy kullanacak. Sağın tepkisi ise gerçekten rezilceydi ve bizim için tanıdıktı: Corbyn’in Britanya’nın düşmanlarının dostu olması, İRA sempatizanlığı, Hamas sevgisi, İskoç ayrılıkçılığına bel bağlaması… Ayrıca Corbyn’in Britanya’yı demode sosyalist politikalarla 1970’lere götüreceği iddia edildi. Ama bütün bu çamur siyaset yeterli olmadı. Corbyn’in çizgisi halk arasında derhal yankı buldu. Bu, biraz da burjuva medyada ilk defa açıkça kendisini ifade edebilmesinden kaynaklanıyordu. Bütün bu süreçte Teresa May’in seçim süreci ağır bir baskı altına girdi. May, neoliberal seçim söylemlerinin bazılarından u dönüşü yapmak zorunda kaldı. Thatcher’dan sonraki yeni Demir Lady imajı yerle bir oldu. Kendine güvenini kaybetti. Ayrıca May kendisinin tam tersine rahat ve pozitif bir imaj çizen Corbyn ile TV’de kozlarını paylaşmayı reddetti. Bu, bile başlı başına yetersizliğin kabulüydü.
Şimdi sonuçlara bakıp göreceğiz. Corbyn, Muhafazakarları yıkamasa bile 20-25 puan gerilerden gelip, üstelik İşçi Partisi içerisindeki yerleşik kanadın sürekli sabotajlarına rağmen İşçi Partisi’nin oylarını arttıracağı için başarılı kabul edilecek ve partinin başında kalmaya devam edecek. Şunu da belirtelim Corbyn, sermaye iktidarını yıkmak isteyen devrimci Marksist biri değil, daha insani bir kapitalizmi hedefliyor o kadar. Başbakan olursa vaatlerini gerçekleştirebilir mi orası da belli değil, ama sağın Britanya’daki uzun hegemonyasının yıkılması, “ideolojiler öldü, tek yol piyasa” söyleminin yerle bir olması, sınıf mücadelesini güçlendireceği için elbette ki devrimcileri de sevindirecek, işlerini kolaylaştıracaktır. Kendilerini Corbyn’in solundaki devrimci alternatif olarak örgütlemek artık sosyalistlerin örgütlenme başarısına kalmıştır.
Ya CHP
Sürekli seçim kaybeden CHP dünyadaki örneklere benzer şekilde kendisini düzenin sahibi değil de düzen karşıtı bir parti olarak gösterip radikal reform programı ortaya atabilir mi? Atabilseydi, iyi olurdu. CHP ile beraber ülke de sola kayardı ve kapitalist sistemi rehabilite etmek değil de yıkmak isteyen devrimciler için çok daha elverişli bir iklim ülkede hakim olurdu. Düşünün Corbyn İngiltere’deki terör saldırılarının ardından aşırılıkçı terörü destekleyen Britanya’nın müttefikleri Suudiler ve Körfez’deki monarşileri suçlayabiliyor. Ama devlet adına konuştuğunu, devleti temsil ettiğini ve o ağırlıkla davranması gerektiğini farz eden CHP ve Kılıçdaroğlu RTE’nin en yakın müttefiki Katar’a, Suudiler’e laf etmekten imtina ediyor…Corbyn, servet vergisinden bahsediyor, CHP TÜSİAD’ın ve diğer iş çevrelerinin gözüne girmeye çalışıyor; Corbyn İsrail’e karşı çıkıp anti-Amerikancı bir tavır koyarken Kılıçdaroğlu ABD merkezli projeksiyonlar içerisinde…
Şimdi birisi kalkıp şunu sorabilir: “Corbyn ve ekibi Britanya’da on yılların sol mücadele geleneğinden, aktivisitlikten gelen bir birikim ve sağlamlıkla hareket ediyorlar; devlet partisi CHP ve onun lideri Kılıçdaroğlu’ndan bu beklenir mi hiç?” Beklenmez, evet; ama Türkiye de normal zamanlardan geçmiyor, seçim kaybetmekten başı dönmüş bir CHP en azından bir öğrenme ve taklit etme denemesi bile yapamıyor. Ya da böyle bir kanat dahi ortada yok. Oysa gençlik tabanı içerisinde sol bir eğilim olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. CHP sol bir retorik tuttursa benzer heyecanın Türkiye’de de yaşanacağını tahmin etmek güç değil. Ne var ki CHP’de böyle bir işaret yok. Neticede biz devrimciler