Referandum Dersleri ve Gelecek Mücadelelere Hazırlık – Engin Kara
Ocak ayından bu yana gündemin ana maddesi olan gündemde tuttuğu yer pek de azalmadı. 16 Nisan’a kadar zaten referandum, oylama günü yaşanan skandallarla “şaibeli” 16 Nisan referandumu sıfatına da hak kazandı. “sopalı” olarak anılmayı hak etmiş olan sona erdi. Oylama bitti ancak Mühürsüz pusulaların kabul edilmesine dair YSK’nın oylar sayılmaya başladığında yaptığı açıklama ve çok sayıda bölgedeki tutarsızlıklar ve hileler, hemen o akşam binlerin sokağa çıkmasına yol açtı.
İlk toplanma alanları YSK ve il-ilçe seçim kurulları olurken, takip eden günlerde pek çok kentte birden fazla merkezde devam eden eylemler gelişti. Erdoğan, YSK sayesinde istediğini kıl payı almayı başardı. Ancak OHAL’e, baskı ve yasaklara, propaganda güçlerindeki devasa eşitsizliğe ve Hayır’a yönelik karalama kampanyalarına rağmen 23 milyondan fazla yurttaş (oy kullanan seçmenin %48,6’sı) hayır diyerek RTE tipi başkanlığı kabul etmeyeceğini ortaya koydu. Bu yazıda, referandum kampanyaları sürecindeki faaliyetlerden yola çıkarak bundan sonraki süreçte sosyalistlerin olası gündemlere nasıl müdahil olması gerektiğini ve önüne daha geniş alanları nasıl açabileceğini ele alacağız.
HAYIR KAMPANYALARININ DEZAVANTAJLARI
Büyük çoğunluğu bizzat AKP eliyle devreye sokulan dezavantajlar saymakla bitmez. Sadece en belirgin olanları gözden geçirerek genel tabloyu görmemiz mümkün olacaktır. En büyük engeli, 15 Temmuz darbe girişimi gerekçesiyle ilan edilmiş ve tekrar tekrar uzatılmış olan OHAL oluşturdu. Onca karşı çıkışa rağmen ülkeyi OHAL koşullarında referanduma götüren AKP, bu hamleyle Hayır çalışmalarının önüne büyük bir set çekmeyi hedefledi. Pek çok mitingin yasaklanması, uzun gözaltı süreleri, polisiye engeller vb. gibi OHAL ve güvenlik bahanesiyle devreye sokulan pek çok uygulama hayır kampanyasına kısmen de olsa sekte vurdu. Mesela 18 Mart’ta SEP’in Ankara’daki sokak çalışması polis saldırısına uğradı.
Propaganda güçleri arasında devasa bir eşitsizlik mevcuttu. Bu eşitsizlik hem maddi kaynak bakımından çalışmaların fnansmanı hem de bütün devlet-belediye imkânlarıyla çalışmaların, mitinglerin güçlendirilmesi bağlamında orantısızlık yarattı. Hayır mitingleri yasaklanırken AKP ve Erdoğan mitingleri için devletin bütün imkanları seferber edildi, belediye otobüsleri evet mitinglerine tahsis edildi, kent merkezleri devasa evet pankartlarıyla kaplandı, özellikle son hafta kent merkezlerindeki bütün reklam panoları evet’e çalıştı…
Medyada yer bulmak konusu ise en büyük dengesizliğe şahit oldu. Muhalif televizyon kanallarının çoğunluğunun KHK’lar ile kapatıldığı, TRT’nin “parti kanalı”na dönüştürüldüğü bir ortamda, bir zamanların ana akım medya grupları bile Hayır’a pek yer vermeyip düzenli olarak iktidara çalıştı. Hatta Doğan grubu, hayır diyeceğini açıklayan sunucu İrfan Değirmenci’yi işten atacak kadar ileri gitti.
SOSYALİSTLERİN HAYIR KAMPANYASINDAKİ AVANTAJLARI
Öncelikle sosyalistlerin en büyük avantajlarının başında, toplumun özellikle genç kuşaklarından düzenli olarak insan kaynağı bulabilmesinin geldiğini hatırlayalım. 12 Eylül bile sosyalistlerin bu potansiyelini kalıcı
olarak çökertememişti. AKP dönemindeki onca baskı, saldırı, katliam da çökertemedi. Görece zayıf olduğu şu dönemde bile sosyalist sol güçler harekete geçmek isteyen bireylerle temas etme ve onları çalışmalarına katma imkânına sahip. Sosyalist sol istediğinde güçlü bir enerjiyi ve motivasyonu yaratma kabiliyetine de sahip. Kitlesine ve maddi olanaklarına rağmen CHP’den çok daha fazla enerjiyi harekete geçirebiliyor. Referandum sürecinde sosyalist solun tamamı için bütünüyle geçerli olmasa da sosyalistler arasında bu hareket kabiliyetini kullanmayı başaranlar oldu. Bu da aktivizm geleneğinden bağımsız değil. Kimi istisnaları
olsa da yüksek siyasetten ziyade sokaklarda siyaset yapmak zorunda olan sol, haliyle varoluş için bile aktivist olmak zorunda. Bu tarzını yitirenler ya da enerjisi azalanlar da her zaman ciddi varoluş problemleriyle karşılaşıyor. Solun genelindeki mevcut zayıflıklara rağmen aktivizme aşina bu gelenek, sosyalist sol için ciddi
olanakları beraberinde getiriyor.
Referandum sürecinde tüm bunların ne kadar değerlendirilebildiği ise ayrı bir tartışma. Bazı öne çıkan unsurlar dışında solun genel olarak potansiyellerin altında kaldığını söylemek mümkün. Buraya kadar ele aldığımız avantajlar-dezavantajlar dengesi bakımından ve hatta solun gerçek potansiyellerini devreye sokamamasına rağmen, referandum sonuçlarının toplumsal muhalefet adına önemli kazanımlar sağladığını belirtmek gerekiyor. Onca karşıt güce, polis engellerine, yasaklara rağmen Hayır çalışmalarındaki ısrar sonucunda özellikle büyük şehirlerde Hayır oylarının önde çıkması önemli bir başarıdır. Hem belediyelerde hem de genel seçimlerde AKP’nin kazandığı İstanbul ve Ankara’nın referandumda Hayır demesi, ülke siyasetinin genel belirleyicisi olan bu büyük merkezler için gelecek mücadelelere dönük ciddi bir potansiyelin mevcut olduğunu gösteriyor.
Bundan sonraki mücadele başlıklarında da benzer dezavantaj ve avantajlar karşımıza çıkacağından, bu sürecin nasıl lehe çevrileceğini iyi bilmek gerekiyor. Her türlü eşitsizliğe rağmen, elindeki güçleri kullanmasını bilen bir sosyalist hareket, çok daha büyük kazanımlar elde etmeyi başaracaktır
SEP: “HAYIR GÖNÜLLÜLERİ” DENEYİMİ
Sosyalist Emekçiler Partisi, referandum çalışmalarını bağımsız kitleleri de harekete geçirmek üzerinden “Hayır Gönüllüleri” olarak yürüttü. Gönüllü kampanyası sosyalistlerin muhafazakâr, yoksul ve emekçi kesimlere ulaşabileceğini ve boyunun üstünde işlere imza atabileceğini göstermek bakımından yerinde bir çalışma oldu. Sosyal medya ve sokak ayakları üzerinden örgütlenen gönüllü çalışması, ülke genelinde yaygın bir hareket alanına ulaştı. Bağımsız kitlelere ulaşmayı başaran bu çalışmada toplam 31 ilde; Ankara, İstanbul, İzmir gibi kentlerde ise yine çok sayıda ilçe ve mahallede faaliyet yürütme kapasitesine ulaşıldı. Kampanya boyunca sosyal medyada üretken bir faaliyet sürdürüldü. Bilgilendirme videoları hazırlandı, görsellerle anayasa değişikliğinin içeriği aktarıldı. Sokak çalışmalarında ise bildiri, broşür, duvar yazılamaları, stencil (şablon) çalışmaları, sticker materyalleri kullanıldı. 100 bin broşür-sticker ile milyonlara ulaşıldı. Ayrıca ajitasyon ve anayasa değişikliği üzerine sohbetlerle birebir temaslar yürütüldü.
Hayır Gönüllüleri’nin enerjik/çalışkan bir tarzda örgütlenmesi ve mücadele motivasyonunu hep yüksek tutması, bağımsız kitlelere ulaşmanın önünü açan en önemli özelliği oldu. Kampanya içeriği, bizzat AKP’ce yaratılan kimlikler ya da yaşam biçimleri üzerinden kutuplaştırmaya karşı çıkarak, hayır söylemi emek-sermaye çelişkisi ve özgürlükler üzerinden kurgulandı. Böylece sadece AKP’ye muhalif olan kesimlere değil, tek adam rejiminden rahatsız olan emekçilere, muhafazakâr tabana ve mevcut tabloda solun periferisinin dışında kalan geniş kesimlere hitap etmek mümkün oldu. Ayrıca tek adam rejimine karşı bir şeyler yapmak ihtiyacı hisseden bağımsız bir kitleyi de bu çalışmanın parçası haline getirebildi. Hayır Gönüllüleri’nin hem dinamik hem de mücadele etmek ile gelecekten umutlu olmayı birbirine bağlayan hareket tarzı, SEP çevresini de daha azimli bir mücadele içine soktu. Gönüllü kampanyasının ana temasını oluşturan “Bu Kadar Yetkiyi Babama Vermem” sloganı, ciddi bir başarı sağlayarak referandum kampanyasının açık ara en çok etki yaratan sloganı oldu.
Yaklaşık 3 ay süren Hayır Gönüllüleri çalışması, sosyalist solun önündeki en tartışmalı soruna da pratikte bir cevap üretmiş oldu. Gerek merkezi gerek yerel çalışmalarda sol hareketlerin ortak ya da bağımsız kitleleri harekete katacak arayışları sürekli dillendirildiği malumdur. Ancak kitlelere ulaşmak iddiasıyla yola çıkan çeşitli birlik arayışları, hep katılımcı çevrenin kendi içerisindeki tartışmalara boğulmasıyla sonuçlanır. Bu tartışmalarda savunduklarımıza paralel olarak Hayır Gönüllüleri çalışması, enerjik, somut işler koyan, yaratıcı ve emek üzerinden bir söylemi barındıran nitelikleriyle anılan amaca nasıl ulaşılacağını göstermiş oldu. Ayrıca bu çalışma sadece güncel bir konudakitleleri harekete geçirmekle sınırlı kalmadı. Buna paralel olarak partinin örgütlenme kanalları da güçlenmiş oldu.
REFERANDUM SONUÇLARI: SOPALI VE ŞAİBELİ!
Referandum çalışmalarının başlamasıyla birlikte sopalı olacağı açığa çıkan 16 Nisan referandumu, sonuçların açıklanmaya başlamasıyla birlikte şaibeli olarak tarihe geçti. YSK’nın mühürsüz pusulaları kabul edeceğine dair açıklaması, çok sayıda sandıkta yaşanan sahte oy skandalları, itirazlara rağmen YSK ve AKP’nin işi pişkinliğe vurması… Tüm bunların sonucu Hayır kampanyası yürüten özellikle genç unsurların referandum akşamı sokağa inmesi oldu. Elindeki sayısız imkâna rağmen Erdoğan’ın referandumu sadece %51,4 gibi kıl payı bir sonuçla kazanması ve bu sonucun bile şaibeli olması öfkeli binlerin sokaklara çıkmasına yol açtı.
16 Nisan’ın hiç de Erdoğan’ın beklediği kıvamda bir zafer olmaması, siyasi olarak bir belirsizliği de beraberinde getirdi. Evet, Erdoğan şimdilik istediğini aldı, ancak bu zafer ona İstanbul ve Ankara başta olmak üzere 30 büyük şehrin 17’sini kaybetmesine mal oldu. Bu tablo, referandumdan evet çıkmasının aksine toplumsal muhalefet adına bir umut anlamına geliyor. Özellikle Hayır kampanyalarının yoğun olduğu büyük merkezlerde iktidarın yaşadığı yenilgi, sosyalistler için önemli bir alan açılması demek. Sosyalistlerin bu potansiyelleri değerlendirip, referandum şaibelerine karşı sokakta oluşan enerjiyi de arkasına alarak ilerlemeyi bilmesi gerekiyor.
AKP’den kurtulmak için kısa yoldan bir çözüm olmadığı bir kez daha açığa çıktı. Yani Erdoğan’dan, AKP’den kurtuluş için orta ve uzun vadeli bir örgütlü mücadele olmazsa olmaz. Bu mücadele ise elbette soyut
örgütlenme çağrılarıyla örülemez. Yapılması gereken Hayır Gönüllüleri deneyimi üzerinden yeni gündemlere müdahil olmak için araçlar geliştirmek. Sosyalistler bu görevleri yerine getirdiği takdirde umutsuz olmak için hiçbir sebep yok! SEP’in bu konuda üzerine düşeni yapacağına da şüphe yok.
AKP’NİN SALDIRILARI DEVAM EDECEK, MÜCADELE DE!
Referandum sonuçlarına yasal yoldan itirazlar yapılmaya devam edilse de buradan çıkacak bir sonuç olmadığı ortada. Erdoğan’ın yeni sistemi getirebilmiş olması da toplumsal muhalefetin, mücadelenin sonu anlamına gelmiyor. Dolayısıyla bundan sonra da mücadele karşılıklı olarak devam edecek. AKP’nin en yakındaki muhtemel saldırılarını da iki başlıkta toplamak mümkün. Emekçilere yönelik ilk elden kıdem tazminatının yok edilmesi, yeni KHK’lar ile kamuda keyf ihraçların devam etmesi ve devlet memurlarının iş güvencesinin ortadan kaldırılması gibi ciddi saldırılar bekleniyor. Özgürlükler alanında ise OHAL’in devam edecek olması, basın üzerinde devam eden saldırılar, örgütlenme, toplantı-yürüyüş vb. çok sayıda hakkın filen engellenmesi gibi ciddi gündemler devam edecek.
Başta bu gündemler olmak üzere olası saldırılara, hukuksuzluklara karşı sosyalistlerin gündeme müdahil olabilmesi gerekiyor. Özellikle kıdem tazminatı gibi kritik konularda yürütülecek kampanyalar, faaliyetler ilerleyen mücadelelerin kaderini belirleyecek.