Diktatör Olmak İsteyene Naçiz Tavsiyeler – Emre Güntekin
Charlie Chaplin’in diliyle tanıklık etmişlerdir. Nazi Almanyası döneminde Yahudi bir berberi canlandıran Charlie Chaplin, aşırı benzerlikten ötürü Diktatör Hynkel (siz Hitler olarak okuyun) “Büyük Diktatör” (Great Dictator) ile karıştırılır ve kendisini yanlışlıkla diktatörün koltuğunda otururken filmini izleyenler trajedi ile komedi arasındaki ince çizgiye sanatın en bulur. Sonrası malumunuz, Hitler’in rasyonel aklın sınırlarıyla izah edilemeyecek politikaları Charlie Chaplin’in keskin mizahı ile adeta alaşağı edilir. Hatta filmin bir kopyası Balkanlarda direnişçi bir grup tarafından çalınır. Nazi askerlerinin film izlemeye gittiği bir sinemada gizlice asıl filmle değiştirilir. Nazi askerleri de filmi kahkahayla izler. Hitler de film üne kavuşunca bir kopyasını ister ve filmi iki kere izler. Fakat sinema tarihinin bu büyük güldürüsü Chaplin’in filmin sonundaki meşhur konuşmasıyla amacının sadece kaba bir güldürü olmadığını gösterir ve dönemin emperyalist barbarlığının yarattığı trajediye dramatik bir eleştiri yöneltir.
Günümüz dünyası her yerde yeni diktatörler yaratmaya oldukça elverişli bir hale geldi. Dünyada milliyetçilik, göçmen karşıtlığı, Batı dünyasında Müslüman karşıtlığı gibi konular daha fazla tartışılır hale geldi. Kapitalist krizin de etkisiyle içe kapanmacı politikacılar popülaritesini artırıyor. Amerika’da Trump’ın başkan seçilmesiyle (Parantez içerisinde belirtelim; Trump belki klasik bir diktatör olmayacak ama Amerika’da düşünce özgürlüğü, farklı kimliklere saygı gibi konuların hoş bir hayale dönüşme ihtimali giderek artıyor.) bunun sadece gelişmekte olan veya gelişmemiş ülkelere özgü bir süreç olmadığı da tescillenmiş oldu.
Charlie Chaplin’le başlamıştık, onun üzerinden devam edelim. Bir diktatör elinde tuttuğu güçlü devlet aygıtı (bu ihtiyaçların en başında geliyor) ile dilediklerini büyük oranda yapabilir. Fakat diktatörün yarattığı dünyayı Chaplin gibi görünmez kılıçlarla yok etmek de oldukça kolaydır (sonuçlarına katlanmayı göze alırsanız!). Bunun için bugün diktatörlüğü bir meslek olarak tercih edeceklere vereceğimiz ufak tavsiyeler olacaktır. Diktatörlük kavramının tarihi de neredeyse sınırlı toplumların ortaya çıkışı kadar eskidir. Artık ürüne el koyduğunuz anda zaten onu gözü olanların şerrinden korumak için tek seçeneğiniz vardır: Baskı araçlarını elinizde bulundurmak. Bir sınıfın diğer bir sınıfın üzerindeki baskısı devlet kavramının doğuşuna yol açmıştır. Devletin gücünün bir kişinin elinde toplanması bu gerçeği değiştirmeyecektir. Bu nedenle diktatör adayları sömürücü sınıfların temsilcisi olduklarını hiçbir zaman unutmamalıdırlar. Modern anlamda tarihin gördüğü ilk diktatör olarak Julius Sezar’ı örnek verebiliriz. Sezar Roma İmparatorluğu’nun yönetici katmanları içerisinde hızlıca yükselir ve bir gün hayalini kurduğu imparatorluk mertebesine ulaşır. Fakat bu kadarı da yeterli gelmez. MÖ 44 yılında kendisini ömür boyu imparator ilan eder. Fakat bu karar kendisi için hayır getirmez. Yönetici sınıflar hoşnutsuzdur ve en sonunda tarihin en büyük “haini” Brütüs tarafından bıçaklanarak öldürülür. Öldürülür çünkü Sezar’ın kendisinden önce deneyimlerinden ders çıkarabileceği dikkat çekici bir diktatörlük örneği bulunmamaktaydı. Sezar’ın ardından tarihe acımasızlığı, işkenceleri, despotluğuyla geçen Roma İmparatoru Caligula da en yakınındaki muhafızlardan biri tarafından öldürülmüştü. Dolayısıyla bir diktatör olarak düşmanınız çoğalacaktır ve onlar size en çok yaklaşabilen insanların arasına sızmayı deneyecektir. Bu nedenle bir diktatör her zaman şüpheci olmalıdır. Etrafınızda daima bir Brütüs’ün olabileceğini unutmayın. Size paranoyak veya delirdi diyeceklerdir, umursamayın.
Etrafınıza topladığınız insanlar size özel olmalı. Kendi kariyerini sizinkinden çok düşünen,
kafası çalışan, yetenekli, ahlaklı, prensip sahibi, adil insanları etrafınızda bulundurmayın. Bunlar yanlış yaptığınızda sizi düzeltmeye kalkışacaklardır veya inanmadığı bir davaya hizmet etme konusunda tereddütler yaşayacaklardır. Zayıf karakterli, önünüzde kolayca eğilip bükülecek, günahı ve suçları bol olan, zaafları olan insanları kaçırmayın. Böyle insanlar her zaman için kendi ikballerini sizinkine bağlı göreceklerdir, siz devrildiğiniz anda sizle beraber devrileceklerini bilecek kadar akıllı olmaları işinizi görür. Bunlara mümkün olduğunca kötü davranın. Size saygı duymaları, körü körüne inanmaları yeterli değil, korkmaları da gerekir.
Arap ülkelerinde bu konuda güzel bir fıkra vardır: “Hüsnü Mübarek yardımcılarından birine ‘Söyle bakalım, ben mi büyüğüm yoksa Nasır mı büyük’ diye sormuş. Bunun üzerine yardımcısı ‘Tabii ki siz büyüksünüz efendim’ demiş. Mübarek ‘Neden büyüğüm’ demiş. Cevap, ‘Nasır İsrail’den korkardı siz korkmuyorsunuz o yüzden’ olmuş. Mübarek yine sormuş ‘Söyle bakalım ben mi büyüğüm yoksa Enver Sedat mı büyük.’ Cevap, ‘Siz büyüksünüz’ olmuş. ‘Neden’ diye sormuş Mübarek. Cevap ‘Çünkü Enver Sedat İhvan-ı Müslimin’den korkardı siz korkmuyorsunuz.’ Hüsnü Mübarek hep ‘en büyük sizsiniz efendim’ cevabı karşısında işi ilerletmiş ve ‘Söyle bakalım, Ömer mi (Hz. Ömer) büyük ben mi büyüğüm.’ Yardımcısı yine ‘Siz efendim’ demiş. ‘Neden büyüğüm peki?’ ‘Çünkü Ömer Allah’tan korkardı, siz korkmuyorsunuz!’”Unutmayın binlerce yıl boyunca insanların taptığı putları yapan yine insanlardır. Tevfik Fikret’in deyimiyle “Beşerin böyle dalâletleri var. Putunu kendi yapar, kendi tapar…”.
Kültünüzü pekiştirmek için kendinize bir sıfat bulmanız şart. Sürekli ismiyle anılan bir
diktatör kazanmak istediğiniz o insanüstü mertebeye zarar verecektir. Kendinize führer, duçe, il caudillo, başbuğ, reis gibi sıfatlardan birini seçebilirsiniz. Veya sıfat tamlaması da bulabilirsiniz: asrın lideri, dünya lideri, halkımızın babası vs… Tabi bu sıfatları kazanabilmeniz için bir iki sansasyonel icraatınızın olması gerekir. Size put gibi tapabilmeleri için ömrünüzün sonuna kadar o koltukta kalacağınıza inanmış olmaları gerekmektedir. Bunun için siz gittiğinizde taraftarlarınızın, halkınızın başına ne gibi felaketler geleceğini alttan alttan verin. Kaos, kriz, iç savaş vs. Durum öyle bir hale gelsin ki özellikle eskiyi bilmeyen yeni kuşaklar dünyanın sizinle başladığına ve sizinle de sona ereceğine kanaat getirsin. Buna kendinizi de inandırmayı sakın ha unutmayın.“Yaklaşık 30 yıl boyunca Mısır’a hükmeden Mübarek’in canını almak için bir gün Azrail yanına gelir. Kalk Hüsnü, halkınla vedalaş der. Hüsnü Mübarek de ‘Nereye gidiyorlar ki?’ diye sorar.” Bu size deneyimli bir diktatörden hayat dersi olsun.
En yakınınızda ayrıca kirli işlerinizi çözebilecek yetenekte birinin olması şarttır. Bununla ilgili de yine bir Mübarek fıkrası aktaralım: Barack Obama başkanlık seçimlerinden önce Mübarek’in her seçim yüzde 90’ın üzerinde oyla seçildiğine bakarak yardım istemiş. O da istihbarat şefi Ömer Süleyman’ı seçim kampanyasına yardım için Amerika’ya göndermiş. Kampanyada yüzde 90 seçim zaferi çıkmış; ama Obama değil Mübarek’miş başkan seçilen. Ömer Süleyman 1993 yılında istihbaratın başına getirilmişti ve Mübarek devrilene kadar ona sadık bir işkenceci olarak görevine devam etmişti. Rejimin birçok kirli işi ondan soruluyordu. 2012 yılında artık Mübarek’in iktidarda kalamayacağını anlayınca onu kibarca tahttan vazgeçmesi konusunda ikna ederek yangının büyümesini engelleme konusunda önemli bir görev üstlenmişti. Yani sözün kısası bu tarz bir sağ kolunuz mutlaka olmalı. İktidarda kaldığınız sürece o sizin en değerli hizmetkârınız olacaktır, ama olur da tebaanız yeter derse ayağınızın altındaki tabureyi onun tekmeleyeceğini de unutmayın.
Geçmiş diktatörlerin deneyimleri sizin için bulunmaz nimettir. Mesela Hitler’in şu sözüne kulak verin: “Diktatör bisiklete binen adama benzer. Durursa devrilir.” Bu söz önemli, çünkü dönüşü olmayan bir yola girdiğinizi unutmayın. Sıradan bir politikacı iktidardan düştüğü zaman arkasından en fazla beddua edilir. Türkiye’den biliyoruz: Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan gibi sağcı isimler geçmişteki bütün saldırganlıklarına rağmen bugün hatırlandığında insanlar üzerinde fazla durmayacaktır. Sizin için ise iktidardan düşmekle uçurumdan aşağı atlamak arasında çok küçük bir fark vardır. İktidardayken yaptıklarınız iktidarınız sonrasında size yapılacakların bir teminatı olacaktır. Bu nedenle bir diktatör olarak sürekli saldırmak zorundasınız. Sebep aramaksızın düşman yaratın ve o düşmanı yok edin. Bu bir gazete olur, gazeteci olur, şirket olur, politikacı olur, etnik veya mezhepsel bir kimlik olur, dış ülke olur…
Düşmansız diktatör olmaz.Ancak en büyük düşmanınızın muhalifleriniz olduğunu unutmayın. İktidara geldiğiniz anda size ilerde sorun çıkarabilecek bütün muhaliflerinizi ortadan kaldırmanız gerek. Ama bunu sırayla yapmanız gelebilecek tepkiyi azaltır. Birini tam olarak ortadan kaldırana kadar diğer muhaliflerin güvende olduğu izlenimini yaratın, hatta mümkünse onları saflarınıza kazanın. Mesela Saddam’ın zamanında kendisiyle işbirliğine teşne olan Irak Komünist Partisi’yle, İran’da mollaların TUDEH’le geçici işbirliği yaptığını ve diğer muhalifleri ortadan kaldırınca bu sefer bu partileri ortadan kaldırdığını aklınıza getirin. Basını susturun ve sadece sizin doğrularınızı yazacak çizecek basına müsaade edin. İnsan haklarından nefret edin. Her fırsatta ülkenizin hiç olmadığı kadar özgür olduğunu vurgulayın.Ülkenizin adaletini övün, bütün hakimler savcılar karşınızda düğmesiz cüppeleriyle önlerini iliklemeye çalışacak kadar size ait olsalar bile!
Polis ve asker tam olarak kontrolünüz altında bulunmalı ki, başkaldıranın başını
ezebilesiniz. Toplumda korku yaratamadığınız takdirde diktatörlükten yol yakınken vazgeçin. Toplumu korku içinde tutabilmenin yolu onu sürekli bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu hissine mahkum etmektedir. Sürekli bir tehditle karşı karşıya olduğunuzu ilan ederek, OHAL ilan edebilirsiniz. Gerekirse bu OHAL’i Mısır’daki gibi 30 yıl sürdürmekten çekinmeyin. Size ait bir polis-asker-adalet mekanizması ve susturulmuş bir basın ve muhalefetle sonsuza kadar olmasa bile uzunca bir süre diktatörlüğün keyfini çıkarabilirsiniz. Fakat bu kadarı da yeterli değil. Polisler, askerler, hakimler, savcılar gün gelecek ve size de cephe alabilecektir. O zaman bütün süngünüz düşecektir. Bunun önüne geçebilmek için bunların dışında kendi çeteleriniz, vur deyince vuracak sürüleriniz olmalı. Yeri gelecek düşmanlarınıza karşı onları evde zor tutacaksınız. Bunlar sokağa çıkanı palayla, silahla, kaba kuvvetle karşılayıp her türlü vahşete imza atabilecek kadar size bağlı olmalı. Nazilerin SS’leri, Mussolini’nin Kara Gömleklileri, Franco’nun Falanjistleri, ABD’deki Klu Klux Klan gibi çeteler sizin teminatınızdır. Bunları bir arada tutabilmek için milliyetçilik ya da dini kullanabilirsiniz. Bu kitleye sürekli yaratmak istediğiniz imparatorluktan bahsedin, ulusal sınırlarınızın ötesinde hedefler koyun. Buna inanıp, buna engel olmak isteyen düşmanlarınıza bileneceklerdir.
Kişisel hayatınız için ufak bir tavsiye: İktidarınız boyunca devletin maddi kaynaklarını kendiniz ve aileniz için söğüşlemekten çekinmeyin. Kendinize ufak bir servet yaratın. Sizin 70 milyar dolar serveti olan Hüsnü Mübarek’ten neyiniz eksik!
SON SÖZ…
Sömürü düzeni aklın sınırlarını zorlayan yeni bir aşırılıklar çağına kapı aralamış görünüyor. Açık bir diktatörlüğe doğru koşar adım gitmenin acı deneyimlerini her gün yaşıyoruz. Belki bugün insanlık olarak bir kez daha yeniliyoruz. Fakat yazıda bol bol örnek verdiğimiz Mübarek’in yaşadığı deneyimi diktatör adayları unutmamalı. 1959’da Che Guevara ile birlikte Batista diktatörlüğünü bitiren Castro’nun bir sözüyle noktayı koyalım: “Biz yenilirsek kalkar yine deneriz, ama diktatörler yenilirse sonları olur.”