Gezi’nin Yıldönümünde Bir Kez Daha: Laiklik Nasıl Savunulur? – V.U. Arslan
Gezi direnişinin bugün yıldönümü. Sokakların görülmedik bir öfke ve coşkuyla zaptedildiği, AKP’nin yaşam tarzlarına yönelik sonu gelmeyen saldırılarının ve despotizminin milyonların barikatına tosladığı gün.
Bugün, o çok umutlu günlerden geriye sert bir geri çekiliş, sokaklarda patlayan bombalar, savaşla yerle bir olmuş Kürt şehirleri, açık grevindeki madenciler, ve adım adım tek adam diktatörlüğü var. Haziran, somut talepler etrafında direnişi kazanımlara dönüştüremediği için devlet terörünün karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Erdoğan, emrini verdiği savaş ile kardeşleşmenin önüne büyük engeller koydu. Sol, somut kampanyalar etrafında örgütlenme perspektifini geliştiremedi.
Neticede, Gezi’de sokaklara çıkan milyonlar belki buharlaşıp uçmadı, talepler yerli yerinde duruyor. Ama bugün geldiğimiz noktada kutuplaşmalar çok derin. Koyu bir milliyetçilik, Gezi omuzdaşlarını birbirinden ayırıyor. Gezi’deki gençliğin yaşam tarzına yönelik özgürlük talebi de kendisini laiklik savunması üzerinden ifade etmeye çalışıyor. Yani elimizde ne yapacağını bilmeyen, laiklik sorununu merkeze alan, AKP’ den ölesiye nefret eden milyonlar var. AKP karşıtı muhalefet de laiklik tartışmasına sıkışmış durumda. Ancak laikliğe yönelik saldırılar da bir o kadar yakıcı. O halde şu soru bir kez daha tartışılmayı hak ediyor: Laiklik nasıl savunulur?
Laiklik Nasıl Savunulur?
Türkiye’nin tek kişi sultası etrafında otoriter-muhazakar bir dönüşüme zorlandığı tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ortada. Kadınlar, Aleviler, eşcinseller, marjinaller olarak nitelenen farklı yaşam biçimleri ve genel olarak laik yaşamı benimseyenler kendilerini baskı altında hissediyorlar. Bu endişelerde elbette ki haklı gerekçeler var. Ne var ki eğer dikkatli olmazsak bizleri bekleyen çıkmaz sokağa saplanıp kalabiliriz.
Bu çıkmaz sokak nedir? Çıkmaz Sokak Bu çıkmaz sokak, yaşam biçimleri ve kimlikleri kutuplaşmasına hapsolmaktır. Türkiye’de siyasi ayrışmanın ana ekseni bu kutuplaşma olduğu sürece AKP ihya olmaktadır. Çünkü siyasal eğilimler bir tarafta Aleviler ve iyi eğitimli, laik elitler; diğer tarafta Kürtler; onların karşısında Kürtlerden nefret eden aşırı milliyetçiler ve son olarak en büyük grup olan her iki etnik kimliğe de hitap edebilen muhafazakarlar kümesi şeklinde belirlendiği ölçüde AKP-RTE’nin kaybetmesi imkansızlaşmaktadır.
Laik Cephecilik Hep Geri Götürdü
AKP’ye karşı muhalefetin ana ekseni laiklik olduğu sürece RTE toplumsal bölünmelerden karlı çıkmasını bildi. Örneğin türban meselesi neredeyse 20 yıl boyunca kullanıldı. Hatta yetmedi bu ayrışmaları körüklemek ve kendi kitlesini kemikleştirmek için Gezi’deki Kabataş yalanı gibi iftiralara başvurmaktan çekinmediler. Çünkü kendi destekçi kitlesini bu şekilde bir arada tutmaya çalıştılar. Yaşam biçimleri ve kimlikler kutuplaşmasının neticesinde AKP kafadan %50’lik bir potansiyeli kucaklayabilirken, diğer 3 kimlik AKP’den kalan diğer %50’yi ya da en fazla da %60’ı 3’e bölerek paylaşmaktadır. Yani AKP maça 3-0 önde girmektedir. Dolayısıyla laik cepheciliğin arabasına binmek bizi geri götürecektir, tıpkı geçmişte olduğu gibi, tıpkı 28 Şubat sürecinde ya da Baykal CHP’si döneminde olduğu gibi.
Çözüm Sınıf Mücadelesi
Bugün AKP geriletilmeden laiklik savunulamaz. AKP’yi geriletmek için de ona destek olan yoksul-emekçi çoğunluğu kazanmak zorundayız. Bunun yolu da emek eksenli bir siyasetle politik ayrışmanın merkezine başka bir konuyu-sömürü konusunu yerleştirmektir. Bugün AKP’ye destek olan bir emekçi, diğer burjuva partilerle AKP arasında sömürü konusunda anlamlı bir fark görmüyor. Bu yüzden yaşam biçimi kutuplaşmasına göre tavır alıyor. Oysa bu durum değişebilir. Emek eksenli bir mücadele AKP’yi durdurmanın anahtarıdır.Emekçiler azılı işçi düşmanı AKP’ye karşı mücadeleye giriştiklerinde meselenin sistem sorunu olduğunu da görecek ve ülkede büyük bir sola kayış yaşanacaktır.
Doğru Düzgün İş Yapmalıyız
Buradan çıkan sonuç emek örgütleri ve sol güçlerin üzerlerine düşeni yapması gerektiğidir: Yani emekçilere gitmek, onların talepleri ile birleşmek ve bunu mücadelede somutlamak. Laiklik, bugün KESK’in kamu emekçilerinin haklarını savunduğu kadar Zonguldak’ta madende açlık grevine yatan emekçileri de savunduğu ölçüde savunulabilir. Birleşik bir mücadele hattının Fransa’da gençlik ve tüm sınıf ayağa kalktığında nasıl başarılı olacağını gördük. Türkiye’de de ihtiyacımız olan şey, sınıfın başarı kazanması yoluyla güçlenen mevzilerimizden iktidara geri adım attırmaktan geçer.Bunun için de çalışkan olmak, hedefli çalışmalarda bir araya gelebilmek ve ortak kampanyalar üretmek. Bunu yapmak yerine iyi örgütlenmeyen, bugün olduğu gibi dostlar alışverişte görsün tadında, üstelik kimlik ve yaşam biçimlerine odaklanan kötü işler ortaya koyarsak ne emekçilerin haklarını ne de laikliği koruyabiliriz.