Düzen Cephesinde Seçim Sancıları
Cumhurbaşkanlığı seçimleri beklenildiği gibi ilk turda sonuçlanırken, düzen cephesinde yeni gerilimler uç vermeye başladı. AKP Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından “Gül” gibi bir gerilimle karşı karşıya kalırken, seçimlerden şaşırtıcı olmayan bir şekilde yeni bir fiyasko ile çıkan CHP’de de muhalefet cephesi yeniden karşı atağa geçeceğini gösteriyor.
Yeni Dönemde AKP: Tek Adamla Devam
AKP iktidarında yeni dönemin sorusunu Erdoğan’ın ardından partinin ve hükümetin başına kimin geçeceği oluşturuyor. AKP’nin Erdoğan ve Arınç’la birlikte en önemli üç kurucusundan ve AKP içerisindeki Milli Görüş geleneğinin de sembolik isimlerinden biri olan Abdullah Gül’ün dün gerçekleştirilen ayak oyunlarıyla devre dışı bırakılması sonrasında bu konu iktidar cephesinin geleceğinde önemli olayların yaşanacağına işaret ediyor.
Erdoğan 12 yıllık iktidarı boyunca zaman zaman Batılı ve yerli müttefiklerine güven arz etmeyen bir lider olarak ön plana çıkarken, bu 12 yıllık süre içerisinde kendisine alternatif olabilecek pek çok isim ön plana çıkarıldı. Zaman zaman AKP içerisinde Abdüllatif Şener gibi isimler bu uğurda kopuş yaşarken, yeri geldiğinde CHP’de Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa yükselmesinde olduğu gibi örnekler karşımıza çıktı. Mustafa Sarıgül, Numan Kurtulmuş gibi birçok isim bu çemberden geçti. Ancak hiçbiri beklenilen alternatifi yaratamadı.
Erdoğan’ın Batı medyasında sıklıkla tartışılan tek adam yönelimine ve otoriterliğine; ayrıca kontrolden çıkma tehlikesine karşı emperyalist kapitalist sistem açısından Abdullah Gül önemli bir alternatif olacaktır. AKP’ye oy vermeyen, Erdoğan’ı sevmeyen birçok unsurun Gül’ü “aklıselim sahibi”, “yumuşak” bir güç olarak kabul edilebilir bulması –ki geçmişte CHP içinden de bu tarz sesler yükseliyordu- Gül üzerinden gelecekte yeni bir algı operasyonunun inşa edilmesini mümkün kılacaktır.
Ancak her ne olursa olsun Gül’ün cumhurbaşkanlığı geçmişi bunun sınırlarını da göstermektedir: Gül’ün Çankaya’daki performansı Erdoğan’la birçok yaşamsal konuda paralel hareket ettiğini gösterir. Ayrıca böylesi bir kişisel çatışmanın iktidar cephesine vereceği zarar tahmin edilenden büyük olabilir ve böylesi bir riski alıp alamayacağını zarar belirleyecek.
Geleceği belirleyecek konulardan birisi de Erdoğan’ın Çankaya’da nasıl hareket edeceğidir. Bugüne kadar AKP’nin hedef olarak önüne koyduğu başkanlık, yarı başkanlık, partili cumhurbaşkanlığı alternatiflerinden hiçbirisi gerçekleştirilemedi. Ancak bugüne kadar yasa, kural tanımadan iktidarını sürdürmüş Erdoğan için bunların olmaması neyi değiştirir? Seçim sonrası yapılan açıklamalardan Erdoğan’ın anayasada cumhurbaşkanlığı için belirlenmiş yetkileri sonuna kadar zorlayacağını anlayabiliriz. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığında yöneleceği tutum toplumsal gerilimleri ve kutuplaşmaları da yeniden kızıştıracaktır. Ulusun “reis”i, “milletin iradesi” olarak cumhurbaşkanlığı koltuğunda Erdoğan’ın izleyeceği yol “Baas”vari bir iktidar modelini karşımıza çıkarabilir.
CHP’de Kılıçlar Çekilir mi?
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en büyük fiyaskosu kuşkusuz CHP ve MHP’nin çatı adayı olan Ekmeleddin İhsanoğlu oldu. Seçmenini sandığa getiremeyen ve seçimlerde politik olarak hiçbir varlık gösteremeyen CHP’de Kılıçdaroğlu’nun otoritesi sorgulanmaya başlandı.
Hem 30 Mart yerel seçimleri hem de cumhurbaşkanlığı seçimleri Kılıçdaroğlu yönetiminin parti dışından devşirilen muhafazakâr-sağ adaylarla AKP’yi geriletme stratejisinin tıkanışına sahne olurken, özellikle sol, sosyal demokrat, Alevi oyların çantada keklik olmadığı ortaya çıkmış oldu.
Öte taraftan Gezi sonrası sola yönelen kitlelerin Demirtaş’a doğru bir kayış yaşaması CHP için ikinci bir basınç kaynağıdır. Kılıçdaroğlu, seçimlerin ardından kaçınılmaz bir şekilde hem sola doğru çeken tabanının hem de ona karşı ilk günden beri var olan ulusalcı cephenin muhalefetiyle baş etmek zorunda kalacaktır ve muhtemelen bu savaşın kaybedeni olacaktır. Bu noktada özellikle CHP içerisindeki ulusalcı kanadın kendisini sol bir ambalajla pazarlamaya çalıştığı gözlemlenmektedir. İster ulusalcıların elinde isterse de Kılıçdaroğlu gibi liberal-muhafazakar çizgiye yaslanmaya çalışanların kimin elinde olursa olsun CHP emekçiler açısından hiçbir zaman güvenilir bir alternatif olamayacaktır.
Sol Atağa Geçmelidir!
Düzen cephesinde yeni bir kriz dönemi açılırken, milyonlarca emekçi için solun tek alternatif olabileceği bu seçimlerde görülmüştür. AKP kaçınılmaz bir tıkanma yaşamış ve artık gerileme dönemine geçişin işaretlerini vermeye başlamıştır. Sandıkta belki kazanan olmuştur, ancak ekonomik kriz senaryoları, Ortadoğu’daki çatışmalarda oynadığı rol ve istikrarsızlık, Türkiye’deki kutuplaşma düşünüldüğünde Erdoğan’sız bir AKP’yi ve AKP’siz bir Erdoğan’ı çetrefilli bir gelecek beklemektedir. Yaşanan başarısızlıkları Erdoğan’ın kişisel karizmasının, elinde tutacağı zor aygıtlarının ne derece kontrol edebileceği şüphelidir.
CHP ise artık ne sosyal demokratlar ne ulusalcılar ne de Aleviler için gerçek bir çekim gücü olacaktır. Defalarca kez yaşanan seçim başarısızlıkları alternatif arayışlarını güçlendirecektir. Selahattin Demirtaş’ın başarısı bu alternatif arayışını göstermektedir. HDP bu seçimlerde özellikle sol toplumsal muhalefetin desteğini de önemli ölçüde almakla birlikte, uzun vadede bu çizgide yürümesi oldukça zor görünmektedir. Demirtaş’ın Türkiyeli emekçilere seslenen kampanyasından yeniden ulusal sorunun dar sınırlarına geri çekilmek bu desteği de sadece seçim odaklı kılacaktır.
Bu nedenle toplumsal muhalefetin ve sınıf mücadelesinin kendisini bu başarıyla sınırlamaması gerekmektedir. AKP hegemonyasındaki yoksul emekçileri, CHP’nin umut veremediği sosyal demokratları kapsayabilecek; Kürt yoksullarıyla omuz omuza verebilecek yeni bir sosyalist alternatif inşa edilmelidir.
Çok daha çetrefilli geçeceği bugünden anlaşılan 2015 genel seçimlerine kadar bir yıllık süre bulunmaktadır. AKP iktidarı sokakta ve sandıkta ancak güçlü bir toplumsal mücadeleyle geriletilebilir. Bu ancak güçlü ve toplumda karşılığı bulunan, sesi duyulan, sözü dinlenen öznelerle gerçekleştirilebilir.