Diktatörün Yel Değirmenleriyle Savaşı – Emre Güntekin

21 Mart, 2014

Tayyip Erdoğan’ın sosyal medyayla savaşı bitmiyor. Medyayı büyük oranda susturan; ancak sosyal medyada milyonlarca kişinin düşüncelerini özgürce ifade etmesine tahammül edemeyen Tayyip Erdoğan çareyi anlamsız yasaklamalarda arıyor.

Tayyip daha önce A Haber’de çıktığı televizyon programında “Bu konuda kararlılığımız var. Bu milleti Youtube’a Facebook’a, bilmem şuraya buraya yediremeyiz. Atılması gereken adım neyse biz bu adımı en kesin hatlarla atacağız” ifadelerini kullanmış, kapatma dâhil mi sorularına “Dâhil, çünkü yani bu insanlar veya bu kurumlar kazançları için, imkânları için her türlü ahlaksızlığı her türlü casusluğu, ajanlığı teşvik ediyor. Yani çünkü bunun sınırı yok, sınırsız bir şey bu. Böyle bir özgürlük anlayışı kabul edilemez.”Cevabını vermişti.

Dün Bursa mitinginde ise Tayyip’in hedefinde bu kez Twitter vardı. Miting konuşmasında “Bu Twitter var ya, şimdi mahkeme kararı çıktı. Bu twitter mwitter, hepsinin kökünü kazıyacağız. Uluslararası camia şöyle der, böyle der hiç umurumda değil. Herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü görecek.” sözleriyle yolsuzluklarının esas yayılma alanı olan Twitter’ı kapatacaklarının işaretini verdi.

Tayyip’in konuşmaları bugüne kadar yargı ve polis tarafından sıklıkla emir telakki edilmiş ve harekete geçilmiştir. Bu konuşmanın akşamında Twitter kapatıldı. Ama ne kapatma: Engelleme kararının hemen ardından #TwitterisblockedinTurkey hashtaginde 1 saat içerisinde 137 bin tweet atılırken, yasaklamanın ardından 3 saat içerisinde 2,5 milyon tweet atıldı. Yasağın olmadığı dönemde ise günde ortalama 1 milyon 800 bin tweet atılıyordu.

İstatistiklerin yanında politik olarak da yasağın anlamsızlığı çok kısa bir süre içerisinde ortaya çıktı: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yasağa Twitter’dan karşı çıkarken, Bülent Arınç, Melih Gökçek gibi AKP’nin silahşörlerinin yasağa rağmen Twitter’ı kullanmaya devam ettikleri gözlemlendi. Diktatörün elinde ise kendi çevresinin bile uymakta güçlük çektiği kâğıt üzerinde bir yasak kaldı.

Sosyal medya çağında, dün gece yaşanan Twitter yasağı fiyaskosundan da görülebileceği üzere internet üzerinde kısıtlama yaratabilmeniz ve özellikle neredeyse toplumun tamamını içine çeken Twitter, Facebook, Youtube gibi alanlara girişi yasaklayabilmeniz imkânsız.

Türkiye’de resmi olarak en fazla tirajı olan gazetenin yaklaşık 1 milyon satan Zaman gazetesi olduğunu varsayarsak, yasaklamaya çalışılan Twitter’ın 12 milyon Facebook’unsa 32 milyon kullanıcısı mevcut. Karşımızda geleneksel yazılı ve görsel medyanın boyutlarını kat be kat aşan bir bilgi ve iletişim havuzu duruyor. Katılımcılar açısından geleneksel medyadaki edilgen alıcıdan, etkin bir bilgi üreticisine doğru bir geçiş mevcut. Artık herkes cebinde bir akıllı telefon olduğu müddetçe muhabirlik yapabilir. Öte yandan geleneksel medyanın da tamamen bir kenara atılmadığını, sosyal medya açısından hala önemli bir haber kaynağını oluşturduğunu not etmek gerek. Fakat değişen dünya artık bir avuç azınlığın bütün bir topluma seslenmesinden ziyade, çoğunluğu da bu süreçte üretici konuma getirmeyi zorunlu kılıyor.

Sosyal medyanın böylesine yoğun bir talep görmesi kapitalizmi de ister istemez “dijitalleşme”ye sürüklüyor. Sıradan bir arkadaşlık sitesi olarak başlayan macerasında Facebook 50 milyar dolarlık bir fiyata, Twitter ise 10 milyar dolarlık bir değere ulaşmış durumda. Sosyal medya kullanıcılarının bu tarz platformlar üzerinden sürekli bir tüketime zorlandığı düşünülürse kapitalizmin elde ettiği kazancın boyutları düşünsel ölçüleri zorlayacaktır.

Bir diğer önemli konu ise dünya genelinde de sosyal medyanın toplumsal mücadelelerin önemli bir yayılım aracı ve örgütlenme alanı haline dönüşmüş olmasıdır. Bilginin akışkanlığı, Tunus’ta başlayan bir kıvılcımın bütün bir Arap coğrafyasını tutuşturmaya yetmişti. Tunus’ta Bin Ali, Mısır’da Hüsnü Mübarek devrilirken sosyal medya mücadelenin önemli araçlarından birisi haline dönüşmüştü. 2009 İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından patlak veren isyanda Twitter’ın oynadığı rol o günden yaşanan dönüşümün sinyallerini vermişti.

Sosyal medya artık önüne geçilemez bir gerçeklik haline gelmişken, ona karşı savaş açmanın Don Kişot’un yeldeğirmenleriyle savaşından daha çocukça olduğunu belirtmek gerek. Nitekim öyle de oldu: Yasağın üzerinden bir saat bile geçmeden milyonlarca kullanıcı DNS ayarlarını değiştirerek veya VPN bağlantılarıyla yeniden sahnedeki yerini aldı. Hem de Erdoğan’ın yasaklayıcı gücünü ağır bir mizahi tonlamayla tiye alarak. Bu durum belki de Gezi Direnişi’nin ardından yeni bir dil yaratacak gibi görünüyor. Öte yandan muktedirlerin gücünün hayatın her alanını susturmaya yetmeyeceğini, bir kişinin öfkeyle kalkarak gösterdiği reaksiyonun milyonlarca insan tarafından çok kısa bir süre içerisinde nasıl anlamsızlaştırılabileceğini görmek açısından önemli bir deneyim elde ettik.

Diktatör Erdoğan sonu olmayan ve kaybedeni şimdiden kesinleşen bir savaşın içerisine girdi. Erdoğan bundan sonra kendisinin ve çevresinde kurduğu kirli ilişkilerini akıbetini güven altına alabilmek için iktidarının yapabileceklerini zorlayacak ve saldırının dozajını artırmak zorunda kalacaktır. Ancak bugüne kadar direnenler diktatörün gazından, bombasından korkmadığı gibi getireceği “yasakları da yasaklamaya” devam edecektir.

KATEGORİLER
ETİKETLER