Yunan Tragedyasında Yeni Perde (V.U. Arslan)

Yunanistan aralık ayında bir genel grev, öğrencilerin üniversite işgalleri ve Alexis’in ölüm yıldönümündeki büyük eylemlere tanıklık etti. Şimdiyse politik düzen bir krizle daha karşı karşıya.

 

Yunanistan’daki sosyal yıkım hükümeti (Yeni Demokrasi-PASOK ittifakı), yeni cumhurbaşkanının (daha çok sembolik bir makam) seçilememesi yüzünden iktidardan düşmüş durumda. Ülke 25 Ocak’ta erken genel seçimlere gidecek. Eğer erken genel seçimlerde sağcı Yeni Demokrasi, Syriza’yı geçemezse oluşacak olan bir Syriza iktidarında Yunanistan’da seri krizler beklemek gerekiyor: Ülke ekonomisi krize girebilir, bu kriz AB bölgesinin hasta adamlarına bulaşabilir (PİİGS- Yunanistan dışında Portekiz, İtalya, İrlanda, İspanya), AB’nin krizi küresel krizi derinleştirebilir. Bir yandan AB’ye sadık olup, diğer yandan AB’nin olmazsa olmaz dediği ekonomik kesinti paketlerini uygulamayacağım diyen ve bu sayede oylarını sıçratan Syriza da iktidarda muhtemeldir ki krize girecektir. Syriza’ya kategorik olarak sekter yaklaşan, bu yüzden de kendi tabanlarından tepki çekmesi muhtemel Yunanistan Komünist Partisi (KKE) ve ANTARSYA da krize sürüklenmeye adaydır. Yunanistan’da devrimci olasılıklar, yeni kesinti paketleri ve faşizmin yükselişi gündemde.

 

Seçim Taktikleri

 

Yunan borsası, erken seçimde olası bir Syriza zaferinden kaynaklı olarak %10’un üzerinde bir çakılma yaşadı bile. Zira, şimdiye kadar onca zorlukla yüzdürebildikleri geminin batmasından korkuyorlar. Zaten YD’li eski başbakan Samaras, erken seçim kararını ilan ederken “şimdiye kadar ödenen bedellerin boşa gitmesine izin vermeyeceklerini ve seçimi kazanacaklarını” belirtirken seçim stratejisini de ortaya koydu. Yani daha büyük bir kriz korkusuyla mülk sahipleri sınıflar ile krizde ayakta kalmayı başarabilmiş küçük burjuvaziyi arkasında kenetlemeye çalışacak. Önümüzdeki süreçte bütün dünya, Yunanistan’da büyük bir sınıfsal ayrışmaya şahit olacak. YD mülk sahibi sınıfların temsilcisi olarak öne çıkarken Syriza, işçilerin, işsizlerin, gençlerin desteğini arkasına alacak. YD mülk sahibi sınıfların temsilcisi olarak ayakta kalacak, ama YD ile hükümette olan sosyal demokrat PASOK, Troyka’nın (AB, IMF, AB Merkez Bankası) direktifleriyle krizi halkın sırtına yüklemiş olmanın faturasını ödeyecek. Yapılan anketler PASOK’un oy oranlarının %4-5 aralığına gerilemiş olduğunu, Yeni Demokrasi’nin ise %27-30 civarında seyrettiğini gösteriyor. Yani, Yunan kapitalizminin iki temel aktörünün oyları toplamı, tarihlerinin en dip noktalarına demir atmış durumda. Diğer taraftan Türkiye’de ÖDP’nin de üyesi olduğu Avrupa Sol Partisi’nin Yunan kolu Syriza %32-36 bandına taşmış gözüküyor. Kriz öncesinde %3’lerde gezinen Syriza, kemer sıkma paketlerine yaptığı muhalefetle hızla emekçilerin ilgi odağı olmayı başarmıştı. Şimdilerde hükümet kurma sırası Syriza’ya gelmişe benziyor. Bu yüzden önümüzdeki süreçte bütün gözler yeniden Yunanistan’a çevrilecek. Emekçiler halkı sefalete sürükleyen kesinti paketlerinin çöpe atılmasını Syriza’dan beklerken kapitalistler de Syriza’yı yola getirmenin telaşında. Top şimdi Syriza’da, ama bu top el yakıyor. Syriza, tek başına hükümet kurmaya yetecek kadar milletvekili kazanamayacağına göre Syriza kimle ortaklık kuracak? Başbakanlık koltuğuna oturacak olan Alexis Tsipras, kemer sıkma paketlerine karşı halkın isteklerini yerine getirebilecek mi? Birçok bileşene sahip olan Syriza, parçalanmadan ayakta kalabilecek mi? Syriza’nın sol kanadı bu durumda devreye girebilecek mi? Ve daha bir çok soru.

 

Tsipras Ne Yapmaya Çalışıyor?

 

Syriza’nın eurokomünist liderliği, 2013 seçimlerinden sonra kapitalist sınıfların baskısı altında hızla sağa kaydı. Tsipras, AB egemenlerini olası bir Syriza iktidarı konusunda rahatlatmaya çalışıyor. Zaten partinin temel politikası da Euro ve AB’den çıkmamayı savunuyor. Bu durum da doğal olarak AB egemenlerinin elinde büyük bir koz durumunda. Kapitalist propaganda, Syriza’nın yumuşamaması durumunda ülkenin yeniden krize sürükleneceğini, AB’den ve Euro’dan çıkılacağını ve halkın daha fazla yoksullaşacağını iddia ediyor. Tsipras, ülke ülke dolaşıp kapitalistlerin ayağına gittikçe, onların güvenini kazanmaya çalıştıkça burjuva bataklığa daha çok saplanıyor. AB egemenlerini teskin edeyim derken, tabanını oluşturan emekçilerle düzene olan sadakati arasında bocalayan bütün küçük burjuvalar gibi, hızla alamayacağı bir viraja doğru ilerliyor. Kapitalist AB dışında herhangi bir çıkış tahayyül edemeyen Syriza liderliği, halkın beklentilerini karşılayamadıkça gözden düşecek. Bunun sonucunda da kaçınılmaz olarak parti içi gerilimler bölünmelerle sonuçlanacak. Syriza, eğer kesinti paketlerini engellemek ve kaybedilen emekçi haklarının en azından bir kısmını emekçilere geri vermek isterse kapitalistlerin ayağına fena halde basması gerekecek. Yani, eğer finans kapital size şantaj yapıyorsa yapılacak fazla bir şey yoktur. Ya boyun eğeceksiniz ya da banka sistemini kontrol altına alacaksınız. Bunun anlamı da şantajcı finans sermayesinin ezilmesi ve işyerlerinde işçi kontrolü gibi adımların atılmasıdır. Ne var ki tahayyülü AB’nin refah toplumlarını geçemeyen Syriza liderliğinin bu gibi radikal projelere yanaşmayacağı gün gibi ortada. Diğer taraftan kriz içersindeki AB’nin refah toplumları çözülürken Syriza liderliğinin siyasal projesinin de maddi zemini ortadan kalkıyor. Meselenin bu kadar sıkışmış olmasının nedeni de bu. Düşünün eğer Tsipras başbakan olursa iktidarının ilk iki yılında tam 28 milyar dolarlık bir borç ödemesi yapmak zorunda bunun 17 milyar doları ilk yıla ait. Üstelik Tsipras, AB egemenlerini dinlemezse borç da bulamayacak. AB liderliği ise vereceği borçların karşılığında Yunan emekçilerinin yaşam standartlarına yeni saldırıların yapılmasını isteyecek. Yani Syriza’nın AB içerisinde kalıp AB’den borç isteyip AB’nin istediği kesinti paketlerini reddetme lüksü yok. Bunların hepsinin aynı anda olması mümkün değil. Tsipras, borçları ödemeyeceğiz demiyor, borçları yeniden yapılandırmaktan bahsediyor. Yani Tsipras’ın aklındaki bir uzlaşmadan başka bir şey değil. Gelgelelim “parayı veren düdüğü çalar” derler. Oyunun kuralları değişmeden Tsipras’ın elinin kolunun bağlı olduğu ortada. Oyunun kurallarını değiştirmek ise mesela borçların ödenmesini reddetmekle olabilecek bir şey. Taban basıncı, yani Syriza’ya oy verecek olan işçi-emekçi ve gençlerin mücadelesi, olası Syriza hükümetinin patronlara olan teslimiyetine belirli oranlarda fren koyacaktır. Ama bu frenin tutmadığı anda Syriza’nın solundaki örgüt ve partilere büyük sorumluluklar düşmektedir. 

 

Syriza’nın Sol Kanadı Ne Yapar?

 

Diğer taraftan Syriza içerisinde bir de Sol Platform adındaki sol kanat bulunuyor. Sol Platform Syriza liderliğinin örgütü olan euro-komünist Synaspismos’dan bir sol kopuş olan Sol Akım (liderleri Lafazanis Sol Platform’un da öne çıkan lideridir) üç devrimci örgütün birleşmesi olan Kızıl Ağ (Troçkist Kokkino-Kızıl ve DEA ile APO) ve bağımsızlardan oluşuyor. Son gelen haberler Troçkist örgütler Kokkino ve DEA’nın DEA çatısı altında birleştiğini ortaya koyuyor. Sol Platform, Syriza’nın solundaki kesinti karşıtı partilerle işbirliği yapılmasını istiyor. Parti liderliğinin tasfiye etmek istediği, ama 2013 içerisinde yapılan parti kongresinde %30’luk bir delege desteğine ulaşan Sol Platform’un asıl mücadelesi, Syriza’nın kapitalistlere taviz vermemesini sağlamak. Olası bir Syriza iktidarı, sözlerini tutmaz ve ciddi ihanet içerisine girerse Sol Platform, partiden ve hükümetten ayrılabilir. Bu da sandalye sayısına göre Syriza hükümetinin düşmesine sebep olabilir. Bu yüzden genel seçimlerde Sol Platform’un ne kadar milletvekili çıkaracağı büyük önem taşıyor.

 

Burdan anlaşıldığı üzere güçlü bir örgütlenmesi olan ve son anketlerde %5 civarı desteğe sahip Yunan Komünist Partisi (KKE) ve Troçkist örgütlerden SEK’in başını çektiği radikal sol ANTARSYA’nın Syriza içerisindeki bu sol kanatla temasını sürdürmesi ve akılcı taktikler izlemesi gerekir. Yani önümüzdeki süreçte sadece Syriza test edilmeyecek, bu aynı zamanda Syriza içerisindeki sol kanat ile KKE ve ANTARSYA’nın da sınanacağı bir süreç olacak. Yanlış taktikler, bu parti ve örgütlerin de ciddi bir krize sürüklenmesini beraberinde getirecektir.

 

Sol Gösterip Sağ Vuran KKE

 

İşçi hareketi ve sendikal bürokrasi içerisinde ciddi bir gücü olan KKE, Yunanistan’ın en köklü partisi. KKE’nin Stalinistleştirildikten sonraki tarihi devrimci işçi sınıfına ihanetlerle dolu. Son krizde de genel grev hareketlerinin uzamaması yönünde Syriza ve PASOK’lu sendika bürokratlarıyla beraber hareket ettiler. Neticede tam 32 genel greve karşın kesinti paketleri engellenemedi, çünkü bu grevler gaz almak adına yapıldı ve 48 saatlik olan ikisi hariç hepsi 24 saatle sınırlandırıldı. Oysa bir haftalık bir genel grev sistemi çökertirdi. KKE’nin sol gösterip sağ vurduğunu, Syriza liderliğinin ılımlı politikalarını bahane edip kendi düzeniçiliğini saklamak için sorumluluk almaktan kaçındığını gözlemliyoruz. Oysa söz konusu olan Türkiye’deki Birleşik Haziran Hareketi‘nin iktidara gelmesi gibi bir durumdur, Türkiye’deki kardeş örgütlerine bakarsak bu sonuç çıkmaktadır.

 

Neticede Syriza mevcut anketlerin gösterdiği gibi Yeni Demokrasi’nin 3-6 puan önünde seçimi lider bitirirse hükümeti kurmak için koalisyonun küçük ortağı olarak bir partnere ihtiyacı olacak. KKE anlaşmayı baştan reddederek Syriza’nın daha da sağa kaymasının önünü açıyor ve muhtemeldir ki onu PASOK’un ya da kesinti karşıtı tavır geliştiren sağcı Bağımsız Yunanlılar’ın kollarına itiyor. Olası bir Syriza-PASOK hükümetinin mevcut koşullarda patronlar için en iyi seçenek olduğu ortadadır. Geçmişinde (1980’lerin sonu) Yeni Demokrasi ile bile hükümet kurmuş olan KKE’nin Syriza karşısındaki sekterliği, kapitalistlerin elini müthiş derecede güçlendiriyor. Tarih boyunca Yunan burjuva düzenine payanda olmuş KKE’nin bu son krizde de aynı rolü oynadığını görüyoruz.

 

ANTARSYA’nın Pozisyonu

 

Sokak hareketinde ciddi etkisi olsa da oy bazında %1’in altında gezinen ANTARSYA ise bir kez daha sekter davranarak Syriza içerisindeki çatlakları değerlendirmeyi düşünemiyor. ANTARSYA’nın kendi çizgisinden taviz vermeden kendi parti bütünlüğünü koruyarak Syriza içerisindeki sol kanatla dirsek teması içerisinde olması gerekirken bütün kriz süreci boyunca dar grupçuluğun ötesine geçemediler. Sekter davranışlar ve sol içi rekabetin bir saatten sonra mücadeleye ne derecede zarar verebileceğinin bir örneğini ANTARSYA’nın pratiğinden görüyoruz.

 

Devrimciler ne yapmalı? Bu soruya siyasi aktörlerden bağımsız olarak ya da bağımsız bireysel bir tavır olarak cevap vermek doğru olmaz. Bu yüzden ciddi eleştirilerimiz olsa da kendimize en yakın hissettiğimiz ANTARSYA üzerinden bu soruya cevap vermek daha doğru olacaktır. ANTARSYA ne yapmalıdır? En başta yapılması gereken şey, Syriza’nın Sol kanadı Sol Platformla dirsek teması ve olumlu bu iletişimin sağlanmasıdır. Seçimlerdeyse sağın ve kapitalistlerin zaferine karşı Syriza’ya şartlı ve eleştirel destek sunulmalıdır. Bu tutum, kamuoyuna açık olarak deklere edilmeli, patron politikalarına karşı durduğu sürece Syriza hükümetinin destekleneceği ilan edilmelidir. Bunun dışında da ANTARSYA’nın hiçbir şekilde Syriza’nın sorumluluğunu almaması, kendi bağımsız çizgisini koruması gerekmektedir. Kitlelere uyanık olmaları gerektiği, kendi doğrudan eylemlerine ve kapitalistleri durduracak genel grev hareketine güvenmeleri gerektiği anlatılmalıdır. Diğer taraftan Syriza hükümetinin ihaneti durumunda işçi hareketiyle birlikte Syriza hükümetine karşı harekete geçileceğinin altının çizilmesi gerekiyor. Böyle bir durumda Sol Platformla birleşmenin şartları aranmalı ve Syriza’nın olası krizinden devrimci bir odağın şekillenmesinin koşulları yaratılmalıdır. Sekter davranışlarsa bir çuval inciri berbat edecektir. Kitleler, sağın zaferine yardımcı olduklarını düşündüğü ANTARSYA’ya asla yüz vermeyecekledir. ANTARSYA kendi kadrolarını sürecin incelikleri konusunda donatmalı, her türlü sert koşullara ve ayaklanma durumuna hazırlıklı hale getirmelidir. Bunları yapmadığı sürece ANTARSYA’nın kendisinin krize girmesi kaçınılmazdır.

 

Eğer Syriza’nın er ya da geç girmek zorunda olduğu kriz esnasında Syriza’nın solunda anlamlı bir alternatif blok oluşturulamazsa pusuda bekleyen Neo-Nazi Altın Şafak’ın eline büyük koz geçmiş olacaktır. Devrimci sınıf hareketinin sendikal bürokrasi tarafından sekteye uğratılmasının ardından Yunan kapitalistleri ve emperyalist akıl hocaları Altın Şafak’ı sınırlama gereği hissetmişler ve liderlerini tutuklamışlardı. Altın Şafak bu süreçte gerilese de anketlere göre %6’lık sağlam bir zemine basmaya devam ediyor. Emperyalist kapitalizm, istediğini alamazsa faşistleri devrimci sınıf hareketinin üzerine salmakta tereddüt etmeyecektir. Bu yüzden de anti-faşist teyakkuz halinin sürmesi gerekmektedir. 

KATEGORİLER
ETİKETLER