Yükselen İşçi Eylemleri ve Politik Özne Olarak Kolektif İşçi – V. U. Arslan

Yükselen İşçi Eylemleri ve Politik Özne Olarak Kolektif İşçi – V. U. Arslan

“Ekonomik koşullar önce ülke halkının çoğunu işçilere dönüştürmüştür. Sermaye hakimiyeti bu kitle için ortak bir durum, ortak çıkarlar yaratmıştır. Bu kitle zaten sermayenin karşısında duran bir sınıftır, ancak kendi gücünün farkında değildir. Yalnızca birkaç evresinden bahsettiğimiz mücadelede bu kitle bir araya gelir. Ancak sınıfın sınıfa karşı mücadelesi politik bir mücadeledir” (Karl Marx, Felsefenin Sefaleti, çev. Ahmet Kardam, Sol Yayınları, s.121-122) 

Marx’ın bu alıntısı, sınıf mücadelesinin anahtarç konu ve kavramlarına dair bir tartışmaya giriş niteliğinde. İşçi sınıfının mücadele içerisinde kendi gücünün farkında varması, “kendinde sınıf” olmaktan “kendisi için sınıf” olmaya evrilmesi; ekonomik mücadelelerin politik mücadelelerle iç içe geçmesi, mücadele konularının dönüşümü, kısmi mücadelelerin genel mücadelelere doğru evrilmesi…  

Kapitalist sömürü koşulları işçileri direnmeye ve birleşmeye zorlar. Türkiye’de bugünlerde tam da böylesi bir süreçten geçiyoruz. Bir yandan fahiş zamlara karşı protestolar yaygınlaşıyor, diğer yandan işçi sınıfının işyeri bazlı eylemleri dalga dalga genişliyor. Türkiye önceki dönemin grev oranlarını açık ara geride bırakan bir fiili grev ve işçi eylemleri sürecini yaşıyor.

İşçi sınıfının eylemlerinin yaygınlaşması başlı başına çok sevindirici. Peki bu eylemsellik süreci nereye evrilebilir? Sınıf hareketinin politik içeriğinin yükselmesi ve “kolektif işçinin” yıkıcı ve aynı zamanda kurucu özne konumuna gelebilmesi için ne gerekiyor?

Evvela söyleyelim, zamlara ve fahiş yükseklikteki faturalara karşı başlayan protestoların sıklığının ve çapının artması, AKP-MHP iktidarını perişan eder. Ama işyerlerinden yükselen fiili grev ve eylemlerin şu aşamada aynı politik sarsıntıyı yaratması mümkün değil. Zira ekonomik kriz karşıtı protestolar doğrudan iktidarı hedef alırken işçi eylemleri hükümetle bağlantısı olmayan “işçi-işveren sorunları” olarak görülüyor. Bu yanlış bilinç ilk etapta normal karşılanabilir, ama aynı zamanda sınıf mücadelesinin mevcut durumda kısmi talepler düzeyinde olduğunun da bir kanıtıdır.

Ücret artışlarının yüksek enflasyon karşısında çok düşük kalması, yeni yılla beraber işçi eylemlerini adeta patlattı. Kazanımla sonuçlanan mücadeleler örnek oldu ve bu işçi eylemlerini yoğunlaştırdı. Peki işçi sınıfı kısmi ekonomik taleplerden daha ileri mevzilere nasıl yürür? 

Daha ileri mevziler için grev ve eylemlerin içerisinden Marksist işçiler yetiştirmek gerekir. İşçi-emekçi eylemlerinin politik beslenme kaynakları olmazsa sınıfın sola kayması da yavaş ve sınırlı düzeyde kalır. Bu beslenme kaynakları sosyalist işçiler ve sosyalist partilerdir. Örneğin Türkiye’de 1989-91 arasındaki işçi baharında grev ve grevci işçi sayısı 12 Eylül öncesine göre daha yüksekti, ama işçi eylemlerinin gücü ve sistemi sallama kapasitesi anlamında 1978 süreci mukayese edilemeyecek kadar daha radikaldi. Çünkü 1978 sürecinde hem öncü devrimci işçiler güçlü bir katman oluşturuyordu, hem de sosyalistler tüm toplumda çok etkiliydi. Ama 1989-91 sürecinde sosyalistlerin ve devrimci işçi katmanının zayıflığı yüzünden aynı sarsıcı etki yoktu. 

Bugün işçi eylemleri içerisinden bir öncü işçi katmanının gelişmesi, kendisini eğitmesi ve devrimciler tarafından eğitilmesi hayati önem arz ediyor. Tabiri caizse sel gider kum kalır. Fiili grevler ve eylemler belirli bir noktaya ulaştığında ya da dinginlik dönemine geri dönüldüğünde örgütlülük ve bilinç açısından işçi sınıfının geçmiş döneme göre niteliksel bir sıçrama yapması ve devrimci bir işçi tabakasının şekillenmesi gerekir. Belirli bir işkolunda, belirli bir işçi havzası ya da bir sendikada somut mevzilerin elde edilmesi zaruridir. Ancak bu şekilde emekçilerin bakacağı bir sınıf odağı yaratılabilir. Ancak bu şekilde ülke çapında sınıfa karşı sınıf hattı oluşturulabilir. Yok eğer öncü işçi tabakası yaratılamazsa işçi sınıfının sermayeyle gündelik olarak yürüttüğü mücadeleler işçiler için ilkokul seviyesinde bir eğitim olarak kalır.

Hatırlanacak olursa 2015’te Türk Metal’e ve metal patronlarına karşı başlayan, on binlerce işçinin katıldığı, yüz binlerce işçinin etkilendiği son derece cüretkar işçi eylemleri olan Metal Fırtına, Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük ve en kitlesel direnişlerinden birisi olarak tarihe geçmişti. Ama Metal Fırtına arkasında kısmi kazanımlar ve büyük kayıplar bırakarak geri çekildiğinde geriye net bir öncü işçi katmanı ve sınıfın genelinde bir sola kayış bırakamamıştı.  

Elbette ki hiçbir çaba ve mücadele boşa gitmez. Ama işçi sınıfının saflarında deneyim, bilgi ve radikal siyasal aidiyetler anlamında bir birikim oluşmazsa sınıf mücadelesi ileri mevzilere taşınamaz. İşçiler arasında devrimci öznelerin yetiştirilmesi için örgütsel bağlar, ilişki ağları, pratik mücadele rutinleri ve işçi eğitimleri şarttır. Bu da aslında sosyalist siyasetin sınıfa nüfuz etme kapasitesini işaret eder.  

İşçilere eğitimi, perspektifi ve pratik mücadele rutinini vermek için evvela öncülüğe soyunanların gerekli donanıma sahip olması gerekir. Salt alternatif sendikacılık yapıp işçilere siyaset götürmekten köşe bucak kaçan anlayışlar, işçi sınıfının sıçrama yapmasına öncülük edemezler. 

Oysa işçi sınıfının bambaşka ufuklara, yeni bir dünya görüşüne ihtiyacı var. İşçi sınıfının sosyalist öncüsünün etkisi arttıkça, işçiler daha geniş bir ölçekte örgütlendikçe, çıkarlarının sadece tek bir işyerinde, tek bir endüstride veya kendi haklarını korumakta yatmadığını; aksine politik olarak örgütlenmekte, yani daha iyi kanunları güvence altına almakta ve zamanla daha da ötede kapitalist sınıfın çıkarlarına hizmet eden devlet gücüne meydan okumakta yattığını anlarlar. İşçi sınıfının ulusal önyargıları kırarak enternasyonalist devrimci bilince yükselmesi bu sürecin bir sonucudur. 

Öncü işçi katmanının şekillenmesi tabi ki salt bugünün konusu değil. Bahsettiğimiz şey tarihsel bir atılımdır. Sömürü sisteminin yıkılmasına giden yolda büyük bir eşikten söz ediyoruz. Kestirmeler aramak boşuna olur. İşyerlerinden başlayarak sanayi havzalarında; fabrikalar, montaj hatları, hastaneler, okullar, depolar ve ofislerde; sendika tabanlarında ve işçi mahallelerinde mevziler kazanmak ve emekçilere nüfuz etmek için sabırlı bir mücadeleye girmek dışında bir yol bulunmuyor. Süregiden işçi eylemleri işçi sınıfının daha ileri kesimleri ile ilişkileri güçlendirmek için büyük bir fırsat. O yüzden bu canlılığı değerlendirmek ve emekçiler arasında mevziler kazanmak için ilerlemek dışında bir seçeneğimiz yok.

KATEGORİLER