Yoksulluk Kader Olamaz – Emre Güntekin
Geçtiğimiz günlerde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un Türkiye’deki yoksullukla ilgili açıklamasını görünce birçoklarının aklına Cem Karaca’nın meşhur “Yoksulluk Kader Olamaz” şarkısı gelmiştir.
Not düşmek için yazalım ne demişti Bakan, eline “İş ve aş” yazarak intihar eden bir vatandaşla ilgili kendisine yönelen sorulara cevaben: “Yoksulluk, özellikle aşırı yoksulluk, uluslararası dokümanlarda da ifade edildiği gibi artık Türkiye için sorun olmaktan kalktı. Biz daha ziyade refahı paylaşmayı ve bu süreçteki acil durumlarda vatandaşlarımızın yanında olmayı hedefleyen bir sosyal yardımı önemsiyoruz. Bir noktada sosyal muhtaçlarımızın yoksullarımızın sayısı artmıyor.”
Bu yorum hiçbirimize şaşırtıcı gelmiyor. Zira sokakta vatandaşın yaşadığı gerçeklerle, muktedirlerin hayal dünyasındaki gerçeklik arasındaki açı farkı her geçen gün açılıyor. Eşine dostuna dolgun maaşlı koltukları dağıtan, etrafındaki üç beş müteahhidi zenginleştirmek için kamu kaynaklarını seferber eden ve dünyayı sırça köşklerinden izleyenlerden yoksul halkın yaşadığı bunalım ve çaresizliği anlayabilmesini beklemek zor.
DİSK-AR’ın Aralık ayı raporuna göre 10 milyon kişi umutsuzca iş arıyor. Genel-İş’in pandemi başlamadan önce Kasım 2019’da yayınladığı Türkiye’de Gelir Eşitsizliği ve Yoksulluk Raporu’na göre de Türkiye’de 16 milyon insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. 18 milyon ise bu sınırın üzerinde yürüyor. Yine DİSK-AR’ın bir raporuna göre 2012-2020 yılı arasında işçi sınıfının verimliliği % 51,1 oranında artarken, yarattığı zenginlikten aldığı pay yani reel ücretler sadece % 14,8 oranında artış gösterdi. Yani yoksul emekçi halk üretiyor, ürettikçe yoksullaşıyor; birileri ise servetine servet katıyor.
Peki bakanın referans verdiği uluslararası kaynaklar Türkiye’deki gelir dağılımı, işsizlik gibi meselelerde ne diyor? AKP’li yıllarda gelir dağılımında eşitsizliğin nüfusun en zengin % 1’i ile en alttaki % 50’si arasında nasıl açıldığını aşağıdaki grafikten görebilmek mümkün. OECD’ye göre ise nüfusun hane halkı geliri en fazla olan % 20’sinin geliri, en az olanın 7,8 kat üzerinde ve bu konuda OECD ülkeleri içinde 4. sırada.
Artık Türkiye’de işsizliği, yoksulluğu tartışmak yersiz; zira abartı bulsalar da görmezden gelseler de böyle bir gerçeklik yanıbaşımızda. Zira yoksulluk da hayattaki hemen herşey gibi sınıfsal bir mesele. Böylesine büyük bir zenginliğin üretilebildiği; bilim ve teknolojinin, emek gücünün buna imkan verebildiği bir ortamda insanların sokak ortasında yoksulluk nedeniyle intihar etmesindeki mantığı sorgulamakla işe başlamak doğru olacaktır. Engels’in “bencillikleriyle tedavi edilemeyecek bir biçimde yozlaşmış” bir varlık olarak tanımladığı kapitalist sınıflarla ve siyasal temsilcileriyle hesaplaşmak bir zorunluluk.
Örneğin, emekçiler özellikle pandemi döneminde günden güne yoksullaşarak, borç batağına saplanarak geçimini sürdürürken; eğer Koç Grubu karını pandemi döneminde bir önceki yıla göre % 94 artırabiliyorsa ortada ters giden birşeylerin olduğu sorgulanmalı.
Cem Karaca’nın da dediği gibi “Yoksulluk kader olamaz, kader değildir”.
Bize sabret, borç et diyenlere karşı sözümüz yine şarkıdan olsun: “Ben onurlu insanım boyun eğemem.”